Emniyet güçlerinin, polisiye kurgu açısından son derece başarılı bir
operasyon yaptığını düşünen Ümit, kendisine de bol bol malzeme çıktığını belirtiyor. Ümit,
romana başlamak için taşların yerine oturmasını bekliyor.
Türkiye’de ‘polisiye roman’ denilince ilk akla gelen isim hiç şüphesiz Ahmet Ümit. Bugüne kadar ondan fazla romana imzasını atan Ümit, sürükleyici ve yalın anlatımı sayesinde sevilerek takip edilen yazarlar arasına girmeyi başardı. Çocukluk yıllarında annesinden dinlediği Çalıkuşu, İnce Memet ve Kiralık
Konak gibi eserler, üzerinde derin izler bırakmış ve onu edebiyata yöneltmiş. Ahmet Ümit’in polisiye romanla tanışma macerası ise bir hayli ilginç. İlk kitabı olan Çıplak Ayaklıydı Gece’nin polisiye türünden bir roman olduğunu arkadaşından öğrenmiş. O yıllarda polisiye romanları küçümsüyor, gayri ciddi bir uğraş olarak görüyormuş. Dostoyevski’nin Suç ve
Ceza’sını okuduktan sonra düşünceleri değişmiş ve bu alanda eserler vermeye başlamış. O günden sonra
katiller kaçmış, Ahmet Ümit kovalamış!
Biz aslında Ahmet Ümit’e, iki ay önce dünyaya gelen torunu ve yeni yazdığı ‘Olmayan Ülke’ adlı
masal kitabı üzerine konuşmak için gitmiştik. Fakat Türkiye’de geçtiğimiz günlerde öyle bir operasyon gerçekleşti ki, adeta mükemmel bir polisiyeyi andırıyordu. Bir polisiye ustasıyla sohbete oturunca konu ister istemez
Ergenekon operasyonuna geldi. İyiki de geldi, çünkü Ahmet Ümit meğer konuyu çok yakından takip etmiş hatta yaşananları romanına konu etmeyi bile düşünmüş. O zaman biz de Ümit ile Ergenekon’u,
ülkede olup bitenleri ve Türkiye’de polisiye yazarlığını konuştuk.
Türkiye’de polisiye roman yazarları bir elin parmaklarını geçmiyor. Oysa polisiye roman için çok verimli bu topraklar... Bu alanda roman yazmak zor mu gerçekten?
Polisiye roman yazmak benim için fazla zor olmadı aslında. Çünkü ben 78 kuşağındanım. 12
Eylül döneminde hayatım politikayla geçti. O dönemde polislerle mücadele içinde bulduk kendimizi. Ben yaşadığım gibi yazdım. Dönemin puslu havasını iyi gözlemleme şansım oldu. Böylece gerilimi bol, entrikalarla dolu metinler ortaya çıktı. Elma ağacının
elma vermesi gibi
doğal bir şey oldu benim için polisiye roman yazmak. Batılı polisiye romanlarını kendime örnek aldım. Kullandıkları tekniği, kurguyu, üslubu ve
psikolojik tahlilleri özümsedim. Ama önemli olan onları çok iyi bilmeniz değil, kendi kültürünüzü eserlere çok iyi yansıtmanız.
‘Ahmet Ümit’in polisiye roman alanındaki popülerliğini neye bağlıyorsunuz?
Eserle ilgili bir tek
yargıç vardır, o da zamandır. Benim ilk kitabım 19 yıl önce yayınlandı. Bu süre içerisinde çok okunan, sadece yazarak para kazanan biri oldum. Kitaplarım
yabancı dillere çevrildi.
Televizyon dizilerine uyarlandı. Yardımcı
ders kitabı olarak okutuldu. Bunlar, başarı sayılabilir ama bir yazar için asıl başarı 100 yıl sonra okunmaktır. Ortada gerçekten bir başarı varsa onu şuna bağlıyorum: Türkiye’de olmayan bir türü, kendi kültürümüzden yola çıkarak yansıtmaya çalıştım. Benden önceki polisiye romancıları,
Amerikan eserlerini
taklit etmekle suçlandı hep. Batı’daki suç kavramıyla bizim suç kavramımız aynı değil. Ben, ülkemizdeki polisleri, bizde olacak suç kültürünü, sosyolojik, psikolojik ve tarihsel yönleriyle anlatmaya çalıştım.
Dünyada polisiye romanı yazarları, işin mutfağına girerek kriminal araştırmalar yapıyor. Adli tıpa gidiyor ve bazı cinayetleri aydınlatmaya yardımcı oluyor. Sizin eserlerinizde de gerçek cinayetler, aydınlatılmayı bekleyen fail-i meçhuller var mı?
Dizi çalışmaları sırasında birkaç kez kriminal laboratuarlara gittim. Adli tıpta da arkadaşlarım var. Gelişmeleri onlar vasıtasıyla takip etmeye çalışıyorum. Yeni çıkan adli tıp çalışmalarını ve polis kaynaklarını inceliyorum. Bu altyapıya sahip olmazsanız polisiye roman yazamazsınız zaten. Benim romanlarım biraz daha tarihî zeminde gelişiyor aslında. Örneğin Patasana adlı romanım Hitit’leri anlatıyor. Yazmaya devam ettiğim Bab-ı
Esrar adlı roman, Şems cinayetini konu alıyor. Gerçek cinayetlere romanlarımda yer veremiyorum bu yüzden.
Bir polisiye romancısı olarak Ergenekon Operasyonu’nu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ergenekon, gerçekten de çok başarılı bir operasyon oldu. Birden fazla noktaya yapılan eşzamanlı
baskınlar sonucunda ‘suç’ şüphesi taşıyan onlarca insan gözaltına alındı. Operasyona katılan polisler, sabaha karşı evlerinden toplandı ve ‘sızma’ endişesiyle hiç kimseye operasyon hakkında bilgi verilmedi. Ergenekon, Türk polisinin son yıllarda yaptığı en anlamlı ve başarılı operasyondur.
Ergenekon Operasyonu’nndan iyi bir roman çıkabilir mi?
Ergenekon Operasyonu, polisiye roman için muhteşem bir malzeme olabilir. İlerleyen günlerde operasyonu romana uyarlayıp okuyucuyla paylaşmak istiyorum. Ama taşların yerine oturması için zamana ihtiyacım var. Ben böyle bir roman yazacak olsam işe CIA’den başlarım ve daha sonra yavaş yavaş Türkiye’ye inerim. Ülkemizdeki gizli yapılanmaları anlatırım. Mesela operasyon kapsamında gözaltına alınan
Veli Küçük, ‘suç’ kavramını temsil edecek çok iyi bir roman karakteri olabilir. Aynı şey
Muzaffer Tekin için de geçerli. Bu insanlar ‘şiddet’ kültürünü anlatmada çok iyi kullanılabilir. Daha geriye gidersek
Ogün Samast da,
Yasin Hayal de çok iyi roman tipleri. Türkiye, maalesef bu alanda çok fazla karakter üretiyor.
Operasyon kapsamında tutuklanan gazeteci, avukat, adli tıp uzmanı ve emekli askerler var. Bu çeşitlilik, yazacağınız polisiye roman karakterlerine nasıl yansır?
Bu insanların ortak bir yönü var: Direkt ya da dolaylı yönden suça bulaşmış olmaları. Ergenekon Çetesi’nde isimleri geçen bu şahıslar, gizli bir
örgüt kurarak, insanları ortadan kalındırmaya yönelik hesaplar içerisindeler.
Şiddet,
terör,
sabotaj, suikast, birileri hakkında
komplo kurmak, bunların hepsi suç. Yanlış olan da burada başlıyor. Çetelerin asıl hedefi kendi gibi düşünmeyeni ortadan kaldırmaya çalışmak. Burada insanların emekli asker olması, gazeteci ya da avukat olması suç kavramını değiştirmiyor. Örneğin suç örgütüne karışmış bir adli tıpçının ruh halini, yazacağım romanımda anlatmak isterim. Bence ortaya çok özgün bir karakter çıkar.
Okur, adli tıpçının dünyasına girdiği zaman çok renkli bir hayatla karşılaşır bana göre. Suçluların bulunması için çalışan adli tıp uzmanının roman sonunda
seri bir katil olduğunun anlaşılması, müthiş bir kurgu ortaya koyar romanda. Aynı şey bir avukat, emekli asker, polis ve gazeteci için de geçerli. Bu insanlar yaptıkları vazifelerden dolayı toplumun örnek aldığı kişiler ama maalesef gerçek hayatta böyle olmuyor. Bir polisiye romancısı, karakterler gerçek hayatta ne kadarda kötü olursa olsun öncelikle o roman karakterlerini sevmelidir. Esere yön verecek tipleri sevmezsem eğer okuyucu bundan etkilenir. Kötü karakteri ne oluşturdu? Suç örgütüne karışan
seri katil hangi meslekten? Nasıl bir ailede büyüdü? Babası onu döver miydi? Vatanını çok mu severdi? Bir kadına âşık olduğu için mi katıldı örgüte? Bu faktörleri çok iyi tahlil etmek gerekir.
Ergenekon Operasyonu’nda neler oldu?
Ergenekon Operasyonu kapsamında Emekli
Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 33 kişi gözaltına alındı. 'Ergenekon' adı verilen operasyonda, 6 ayrı ilde 24 farklı adrese eş zamanlı baskın yapıldı. Küçük'ün yanı sıra avukat Kemal Kerinçsiz, Fuat Turgut, gazeteci Güler Kömürcü, Türk Ortodoks Patrikhanesi yöneticisi
Sevgi Erenerol, Mersin'de
silah üzerine "ölme-öldürme yemini" ettiren emekli
Albay Fikri
Karadağ ile
Susurluk skandalının
kilit isimlerinden
Sami Hoştan, "Drej Ali" olarak bilinen Ali Yasak da gözaltına alındı. Daha sonra Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Mehmet Fikri Karadağ, Sami Hoştan,
Sevgi Erenerol, Hüseyin Görüm,
Oğuz Alpaslan
Abdülkadir ve Hüseyin
Gazi Oğuz'un '
terör örgütü üyeliği' ve 'halkı hükümete karşı silahlı isyana
teşvik etmek' suçlarından tutuklanmasına karar verildi.
ZAMAN - CUMAERTESİ