İddianameye göre, MOSSAD aracılığıyla
Türkiye'ye sokulan 17 milyar doların 9,7 milyar doları, Malki eliyle pi
yasaya sürüldü.
'Refah-Yol hükûmetinin yıkılmasında Malki cinayetiyle ilgili araştırmalarımızın önemli bir rolü olmuştur." Bu sözler, 28
Şubat döneminin içişleri
bakanı
Meral Akşener ile
emniyet istihbarat daire başkanı
Bülent Orakoğlu'nun sohbetinde sarf edildi. Biri iktidardan düşmüş, diğeri Mamak
Askerî Cezaevi'nden yeni çıkmıştı.
'Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir' ya... 1995'te
Musevi iş adamı Nesim Malki'ye düzenlenen suikastın, daha sonra Türkiye'nin yaşadığı buhranlı günlerin habercisi olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Cinayete
Ergenekon iddianamesi ışığında bakıldığında taşlar yerine oturuyor. Ancak olayın uluslararası boyutu hâlâ tam olarak aydınlatılabilmiş değil.
Ergenekon soruşturması sürecinde Malki suikastı ile ilgili çok önemli bir gelişme yaşandı. Doğu Perinçek'in dosyaları arasında çıktığı belirtilen bir
belgeye göre, MOSSAD aracılığıyla Türkiye'ye sokulan 17 milyar doların 9,7 milyar doları, Malki eliyle piyasaya sürülmüştü. '
Tefeci Niso' olarak anılan Malki, bu paraları yüksek faizle iş adamlarına pazarlıyordu. Ergenekon İddianamesi'nin 165 numaralı
delil klasöründe 15
Aralık 2000 tarihli belge vardı. Aralarında ünlü iş adamlarının bulunduğu 50 kişinin Malki'ye milyonlarca dolar borcu bulunuyordu. Yani resmen yazılmasa bile klasörlerdeki belgeler, Türkiye ile
İsrail arasındaki kara para ticaretinin Malki ve
Erol Erkohen üzerinden yapıldığını ortaya koyuyor.
Bugün Ergenekon süreci sayesinde su yüzüne çıkan olayları hatırlamak için 14 yıl öncesine dönelim: Sigortacılıkla iş hayatına başlayan
Bursalı iş adamı
Erol Evcil, kısa bir süre içinde şehrin önde gelen zenginleri arasına girdi. Evcil, borçlu olduğu Malki'nin öldürülmesi için eski bir
ülkücü olan Şükrü
Elverdi ile temas kurdu. Elverdi, bir süre düşündükten sonra suikasttan vazgeçti. Ama tekliften
Oğuz Işıklı'ya bahsetti. Işıklı da konuyu ablasının oğlu Mehmet Sümbül'e açtı. Sümbül'ün, hapisten çıktıktan sonra
Hizbullah'la ilişkiye geçtiği ileri sürülüyordu.
28
Kasım 1995'te Malki, Bursa
Hürriyet Havaalanı'na indi. Her zaman olduğu gibi ortağı Erol Erkohen'in zırhlı
araç göndermesini bekledi. Ancak bu sefer zırhlı araç gelmemişti. Malki'nin içinde bulunduğu araç, yolda silahlı saldırıya uğradı.
Malki suikastının uluslararası boyutlarının çözülmesi için önemli bilgilere sahip olan Erkohen, daha sonra İsrail'e kaçtı. Bu
şüpheli kaçışta, Ergenekon İddianamesi ile adı tekrar gündeme gelen eski
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Org.nize Suçlar Şube Müdürü
Adil Serdar Saçan'ın rol oynadığı iddia ediliyor.
Veli Küçük'ün ofisinde ele geçirilen ve Ergenekon İddianamesi'nin 54. delil klasörüne konulan belgeye göre Saçan, Erkohen'e
yurtdışı yasağı konulacağını önceden öğrendi ve bu durumu bildirdi. Bunun karşılığında Saçan, Erkohen'den 5 milyon dolar aldı. Belgede, Erol Erkohen'in Saçan ve
yardımcısı Ayhan Mimaroğlu ile yakın ilişki içinde olup hayali ihracat yaptığı da öne sürülüyor.
Hizbullah'a yönelik 17 Ocak 2000'de Beykoz'da bir villaya yapılan
operasyonda
Hüseyin Velioğlu ölü olarak ele geçirildi. Bu operasyonda bulunduğu söylenen
sorgu kasetleri de Mehmet Sümbül'e aitti.
Yurtdışına kaçmak için Velioğlu'ndan yardım almak isteyen Sümbül, örgütün eline düştü, ağır işkence gördü. Kasetlerde, Sümbül'ün hareketsiz olarak yattığı görülüyordu. Ancak cesedi bulunamadı. Bu olaydan sonra Malki suikastına bakan
mahkeme, Sümbül'ü ölmüş olarak kabul etti.
Bu olaydan 1 yıl sonra, bugünlerde yayını
mahkeme kararı ile yasaklanan 'yeşil.org' adlı bir internet sitesindeki fotoğraflı habere göre, Sümbül yaşıyordu. JİTEM'in kurucusu olduğu iddia edilen ve Ergenekon soruşturmasında tutuklanan
Yalova Jandarma
Alay Komutanı
Albay Arif Doğan'la birlikte bu ilde
haraç, uyuşturucu,
fuhuş gibi yasa dışı işleri organize ediyordu. Söz konusu haberde Sümbül'ün Yalova'da, Ergenekon'dan
tahliye olan 'Arnavut Sami' lakaplı Sami Hoştan'ın akrabalarıyla ilişki içinde olduğu belirtiliyordu.
Nesim Malki cinayetiyle ilgili 'Matruşka' adlı kitabın yazarı Metin
Kaplan,
Adapazarı Musevisi olduğunu iddia ettiği Ertaç Tinar'ın, 1993'te İsrail firmasından alarak Türkiye'ye getirdiği silahların bir partisinin Bursa Havaalanı'na indirildiğini saptamış. Kaplan, bu noktada çarpıcı bir iddia ortaya atıyor: "O silahların taşımasını yapanlar Malki suikastında tetiği çekenlerdi. Bu silahların o günlerde
Tansu Çiller'in desteğiyle yeni bir yapılanma içine giren
Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin'e teslim edildiği resmî raporlara yansımıştı."
Kaplan, suikastla ilgili ilginç bir tespit daha yapıyor. Milyarlarca dolarını kaybeden MOSSAD'ın borçlulara
infaz yapmamasını, İsrail'in Türkiye'yi
cumhurbaşkanı düzeyinde karşısına almak istememesine bağlıyor. Çünkü, borçluların büyük çoğunluğu dönemin cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel ile yakın ilişkisi olan iş adamlarından oluşuyor.
Kaplan, Malki suikastının, 1997'de 28 Şubat sürecini hızlandıran bir katalizör etkisinin var olduğunu vurgulayarak şunları ifade ediyor: "28 Şubat sürecinin sonuçlarından biri, bankaların içinin boşaltılması olarak kabul ediliyor. Ancak durum öyle değil. Malki'ye olan borçlarını vadesi gelmeden ödemek zorunda kalan iş adamları bu kaynağı kendi bankalarından sağlamak zorunda kaldı. Daha sonra yaşanan
finans krizinin büyük çoğunluğu buradan kaynaklandı. Yani diyebilirim ki bankaların içinin boşaltılması 28 Şubat'tan değil, Malki olayından kaynaklanıyor."
Ayrıca o dönem incelendiğinde, Malki'ye borçlu olanların devletin satışa çıkardığı kamu iktisadi teşebbüslerini (KİT) aldıkları görülüyor. Türkiye'deki her askerî müdahalenin arkasında bir dış gücün de olduğunu iddia eden Kaplan, 27
Mayıs'ın arkasında İngiltere'nin, 12 Eylül'ün arkasında ABD'nin, 28 Şubat'ın arkasında da İsrail'in olduğu görüşünde Türkiye-İsrail arasındaki denge için de şunları söylüyor: "Türkiye'de bu kadar çok sayıda Mason ve Sabetaycı olmasaydı, bu kadar etkili ve güçlü olmasalardı, İsrail, Türkiye için ideal bir ortak olurdu. Uluslararası ilişkiler ve ittifaklar bakımından bunu söylüyorum. Ama bunlar çok etkili oldukları için ilişkiler iki devletin millî menfaatleri çerçevesinde gelişmiyor. İsrail lehinde ağırlıklarını koydukları için biz hafif kalıyoruz. İlişkiler dengeli gidemiyor."
Malki suikastı, gerçekleştikten üç yıl sonra ciddi olarak araştırılmaya başlanıyor. 2
1 Mayıs 1998'de dönemin
içişleri bakanı Kutlu
Aktaş, iş adamı
Korkmaz Yiğit ile görüşmesini kaydettiriyor. Yiğit, bu görüşmede olayı anlatıyor. 13
Ekim 1998'de
CHP Milletvekili Fikri Sağlar'ın TBMM'de bir
basın toplantısı yaparak açıkladığı bu
kayıt, hem Türkbank ihalesinin iptal edilmesine hem de Malki cinayetinin yurtiçindeki faillerinin yakalanmasına sebep oldu.
Peki, Malki cinayeti,
Ergenekon davasına eklenebilir mi? JİTEM'in kurucusu olduğu belirtilen Arif Doğan ile Mehmet Sümbül arasındaki ilişki biliniyor. Eski polis şefi
Adil Serdar Saçan ve Ayhan Mimaroğlu'nun da Erol Erkohen'den menfaat sağladıkları Ergenekon İddianamesi'ne yansımış durumda. Kaplan'a göre, Ergenekon davası ile Mehmet Ağar'ın yargılandığı
Susurluk davası birleştirilecek olursa o zaman bir irtibat daha kurulması mümkün.
Eski Emniyet
İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, her darbenin arkasında bir dış güç bulunduğunu ancak 28 Şubat'ta bu gücün daha belirgin bir şekilde ortaya çıktığını ifade ediyor. Orakoğlu, Malki olayında da Hizbullah varlığına dikkat çekiyor. Orakoğlu, yeni piyasaya çıkan "Kıt'a Dur" adlı kitapta Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nu ilk olarak üst düzey
jandarma komutanlarının emir eri olarak gördüğünü anlatmış. Orakoğlu'nun Hatay'da görev yaptığı dönemde şehir kulübünde birlikte yemek yediği
Adana Jandarma Bölge Komutanı
Tuğgeneral Temel Cingöz ile İl Jandarma Komutanı Vicdan Başaran'ın yanındaki emir eri Velioğlu'ymuş. Orakoğlu, Malki suikastı ile ilgili olarak da şunları söylüyor: "Kanımca bugün de bu olay tam olarak çözülememiştir. Operasyon yarım kalmıştır. Malki'nin arkasındaki dış güçler, kara para baronları ve
yabancı gizli
servis ilişkilerinin üzerine gidilememiştir. Olayın tetikçileri ve azmettiren kişi yakalanmış, Malki'nin her türlü yasa dışı faaliyetini bilen ortağı ve muhasebecisi Erol Erkohen ise cinayetin çözülmesinden kısa bir süre sonra elini kolunu sallayarak yurtdışına çıkmıştır. Bu şahsın İsrail'de ifadesinin alınması için
Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'ndan oluşan bir
ekip İsrail'e gitmişse de maalesef düğümü çözebilecek neticeye ulaşılamamıştır."
SERİ CİNAYETLER AYDINLATILAMADI
Malki'nin öldürülmesini konu alan 'Niso' adlı kitabın yazarı
Gazeteci Faruk Mercan ise Kasım 1996'daki Susurluk kazasının öncesindeki borsacı Yener Kaya ve kumarhaneler kralı Ömer Lütfi
Topal suikastlarının tam olarak aydınlatılamadığını belirterek şunları söylüyor: "Üç şahıs da kendi alanlarında büyük paraları yöneten insanlardı. Malki, birçok iş adamı için gizli finansör konumundaydı. Acaba bu üç olay arasında doğrudan bir bağlantı var mıydı? Üç şahsı ortadan kaldıran güç aynı merkez miydi?
Gazetecilik düzleminde ve yargı safahatında bu konu tam olarak açığa çıkmadı. Ama özellikle Nesim Malki ile Yener Kaya
cinayetlerinin birkaç gün arayla meydana gelmesi, hep bir soru işareti olarak kaldı."
Malki'nin öldürüldüğü gece bir miktar servetinin el değiştirdiğinin bir gerçek olduğunu vurgulayan Mercan, cinayetin bu servetle ilişkili olduğundan kimsenin şüphe duymadığını ifade ediyor. Mercan, "Malki'nin Türkiye'deki çelişkili konumundan istifade eden herhangi bir uluslararası güç ya da bir istihbarat teşkilatı onu birtakım örtülü operasyonlarda kullandı mı?", "Nesim Malki'nin böyle bir güçle ilişkisi var mıydı?" sorularına da böyle bir ihtimalin her zaman mümkün olduğu cevabını veriyor.
Malki olayı ile 28 Şubat veya Ergenekon arasında bir bağlantı görmediğini söyleyen Mercan, şunları söylüyor: "Malki cinayeti dosyasının yıllarca açılmaması tek başına böyle bir bağlantıyı göstermez diye düşünüyorum. Türkiye'de o yıllarda meydana gelen yüzlerce olay hep
faili meçhul kalıyordu. Bunun birden çok sebepleri var. Ama Ergenekon soruşturmasında ortaya yeni bilgiler çıkarsa işin rengi değişir."