Konu, fazlasıyla
teknik, hatta karışık gelebilir. Detaylara boğulmandan meselenin özünü anlatmaya çalışalım.
Ankara Cumhuriyet Savcısı
Abbas Özden, 1
Mart günü Asliye
Ceza Mahkemesi'nde on
terörle mücadele polisi hakkında 'görevi kötüye kullanma' iddiasıyla
dava açtı.
Benzerlerine çok rastlandığı için bu dava dikkat çekmedi. Fakat detayına inince kazın ayağının pek öyle olmadığı görülüyor. Özden'in
iddianamesine göre polisler İşçi Partisi'ndeki
aramada
usulsüzlük yaptılar. Zaten İP'in iddiası da delillerin usulsüz toplandığı yönündeydi.
Uzmanlar İP'in başvurusunun çok zekice kurgulandığında hemfikir. Mahkeme savcının iddialarını yerinde bulursa başta
Ergenekon olmak üzere, halen soruşturulması süren
avukat Serdar Öztürk ve
emekli Albay Levent Göktaş hakkındaki arama kararları da etkilenecek.
Malum,
Serdar Öztürk'ün ofisinde yapılan aramada meşhur
İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın kopyası çıkmıştı. Levent Göktaş'tan ise kamuoyunda 51 nolu DVD olarak bilinen ve içinde yüksek yargıçlara yönelik
şantaj iddialarının olduğu CD çıkmıştı. Hatta şunu da söylemek mümkün. Bu davanın seyrinden KCK,
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide ve örgütlü tüm suçları kapsayan davalar etkilenecek.
Süreci ve iddiaları özetlersek... İP avukatları 02 Haziran 2008'de
mahkemeye başvurarak 21 Mart tarihli İP'te yapılan arama ve el koymaların usulsüz olduğunu iddia etti. Dilekçede gerekçelerini sıraladılar.
İddialarına göre mahkemenin
arama kararında bilgisayarların incelenmesi yok, gece saatlerinde arama yapılamaz ve en önemlisi
İstanbul'daki savcılar Ankara'da arama kararı veremez.
Savcı Özden tarafından hazırlanan ve 1 Mart'ta kabul edilen iddianame neredeyse İP'in tüm itirazlarını geçerli bulmuş.
Fakat iddianame ve eklerindeki bilirkişi raporu insana 'acaba' dedirtmiyor değil. Çünkü konunun uzmanları iddianameyi çelişkili buluyor.
Ayrıca bilirkişi raporlarında da bir tuhaflık var. Şöyle ki, iddialara göre savcı Özden, bilirkişi heyetine eksik bilgi verdi. Özden'in bilirkişi heyetine 11.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin arama kararını vermediği iddiası var.
Savcı ve bilirkişi 'bilgisayarların incelenmesi ve el konulması için
mahkeme kararı olmadığı'nı savunuyor. Oysa 21 Mart 2008 tarih ve 425 Sayılı İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar bilirkişi raporunda yok. Ayrıca mahkeme kararında bilgisayarlar ve
iletişim malzemelerine el konulabileceği açıkça belirtilmiş.
Yine İP'in iddiasına göre 'konutta veya kapalı yerlerde gece arama yapılamaz.' Fakat yine ilgili mahkemenin kararında açıkça iş bitene kadar -gerekirse gece dahil- ibaresi açıkça yazıyor. Yine İP'in iddiasına göre arama sırasında birçok İP yöneticisi binaya alınmadı. Bu yüzden arama sırasında bazı şeylerin polis tarafından koyulmuş olabileceğini iddia ediyorlar. Gerçi bu tüm Ergenekon
sanıklarının ortak savunması. Ama bütün arama el koyma tutanaklarında parti yöneticilerinin imzası var. Orada da ayrı bir çelişki var.
Savcı Özden'in iddiasına göre İstanbul Özel Yetkili Mahkemesi, Ankara'da arama kararı vererek yetkisini aştı. Eğer bu tez doğru kabul edilirse yandı gülüm keten helva. Çünkü
DHKP-C, El Kaide,
MLKP ve KCK
operasyonlarıyla muhtelif suç örgütlerine yönelik operasyonlar tek merkezden yürütülüyor. Bu arada Özden'in iddianamesine karşı mütalaa hazırlayan
profesör heyeti savcıların CMK 251-3 uyarınca
ülke genelinde yapabileceğini söylüyor.
Özetlemek gerekirse. Ankara Savcılığı İP'in iddialarını ciddiye alıp polisler hakkında dava açtı. Eğer mahkeme iddiaları karara bağlar ve işlemin usulsüz olduğuna hükmederse ülke gündemindeki çok sayıda olayın seyri değişir.
Bu konuda hukukçuların görüşleri farklı. Bir kısmı iddiaları 'mantıklı' bulurken hayli geniş bir kesim de 'Bu
dosya davaların seyrini etkilemez' görüşünde.
Fakat burası
Türkiye. Rutin bir davadan çıkacak karar her şeyi etkileyebilir.
A.
Yavuz Aslan / Bugün