İşçi Partisi (İP) Genel Sekreteri Nusret Senem, çapraz sorgusu sırasında
Cumhuriyet Savcısının birçok sorusuna
cevap vermedi.
Senem, parti
genel merkez binasında ele geçirilen ve içeriğinde
Ergenekon terör örgütü
belgesi ile örgütsel dökümanlar bulunduğu ileri sürülen 4 adet CD ile ilgili sorulara "Bu CD'ler polis tarafından
deliller arasına konulmuştur." iddiasında bulundu.
Ergenekon
davasının 55.
duruşması, İşçi Partisi (İP) Genel Sekreteri
tutuklu sanık Nusret Senem'in çapraz sorgusuyla başladı.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, sorularına başlamadan önce bir açıklamada bulundu. Pekgüzel, Senem'in, "Bu belgeyi
dosyaya koyanın kim olduğu tesbit edilirse CD'leri de dosyaya kimin koyduğu ortaya çıkacaktır" şeklindeki sözleriyle alakalı, "Aramalarda ele geçirilen
Yargıtay krokisi konulu CD içeriğine ilişkin, ilgili kurumu uyarmak amacıyla benim yazdığım bir yazıdır." diye konuştu. Bunun üzerine Senem, bu yazının tutanaklarda yer almadığını belirterek, "Dosyaya Cumhuriyet Savcıları tarafından konulduğunu düşünürüm." iddiasında bulundu. Cumhuriyet Savcısı Pekgüzel, "Aramalar sırasında ele geçirilen malzemeler, sanıkların huzurunda torbaya konulup mühürlenmiş ve sonra yine sanıkların huzurunda mühürleri açılmıştır." şeklinde açıklamada bulundu. Bunun üzerine sanık Nusret Senem,
aramalar sırasında Genel Başkan
Doğu Perinçek'in bulunmadığını, "Ancak ele geçirilen malzemeler, aramada bulunan malzemeler bizlerin değil, Doğu Perinçek'in önünde açılmıştır." dedi.
Sanık Nusret Senem, suç unsuru taşıdığı ileri sürülen 4 CD içeriğinde sanık Ümit Sayın tarafından gönderildiği ileri sürülen bilgi konusunda ise Sayın'ın, ifadesinde hiçkimseye böyle bir bilgi ve belge göndermediğini söylediğini hatırlattı. CD'lerin içinde olduğu ileri sürülen bilgi ve belgelerin hiçbirisinin kendilerine ait bir bilgisayarda yazılmadığını ileri süren Senem, "Bu da CD'lerin,
İstanbul Emniyetinde hazırlanarak dosyaya dahil edildiğini gösteriyor." iddiasını dile getirdi.
4 CD TARTIŞMALARA NEDEN OLDU
Savcı Pekgüzel'in, "Daha önceki ifadenizde,
fişleme yapmadığınızı söylediniz. Oysa İP'de ele geçirilen ve içeriğinde yüksek yargıda görev yapan yargı mensupları ile
Fırat Üniversitesi'ne ait fişlenme yapıldığına ilişkin bilgiler var. Bunu açıklar mısınız?" sorusuna, Senem, bunun bir tertip unsuru olduğunu belirterek, "Bu CD'lerin bizde çıkması mümkün değildir." karşılığını verdi.
Bu ara sanık Doğu Perinçek, yerinden kalkarak savcının bütün sorularını 4 CD üzerine oluşturduğunu, ancak İP'de bu CD'lerin ele geçirilmediğini ileri sürdü. Perinçek, "Bu nasıl bir yargıdır? Arama tutanağında olmayan 4 CD nasıl sorulur. Savcı, bu şekilde kendi suçunu ihbar ediyor." diye konuştu. Savcı Pekgüzel ise bahse konu CD'lerin arama tutanağının 3'üncü sayfasında yer aldığını ileri sürdü ve arama tutanağını mahkeme Başkanı Köksal Şengün'e gösterdi. Bunun üzerine sanık Senem, "Seri numaraları belirtilmiş mi? üzerlerinde imzamız var mı? bu CD'lerden milyonlarca var" dedi. Başkan Şengün ise tutanağın üçüncü sayfasında hiçbir CD'nin seri numarasının belirtilmediğini söyledi.
Savcı Pekgüzel, bu tartışmanın üzerine sorusunu değiştirerek 4 nolu CD'de
Bozkurt teşkilatı diye bir döküman bulunduğunu belirterek, "Dökümanda
emekli bir
Albay ile yaptığınız görüşmede 'Ergenekon'un ilk adı Bozkurt'tu. Ancak daha sonra bozulup adını Ergenekon olarak değiştirdi.' şeklinde bilgiler var. Bu konuda Ergenekon oluşumuyla alakalı bilginiz var mı?" diye sordu. Senem, bu soruya da "Böyle bir CD yoktur." diye tepki gösterdi.
Savcının, "Telefon bağlantıları" adlı bir belgenin bulunduğunu ve bu belgede
Adil Serdar Saçan'ın isminin yeraldığını belirtmesi üzerine Senem, Saçan'ı sadece kamuoyuna yansıdığı kadar tanıdığını, cezaevinde gördüğünü aktardı.
KARARGAH, MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞIDIR
Savcı Pekgüzel, "Karargahta bazı subaylarla görüştüğünüze ilişkin notlarınız var.
Karargah evleri belgesi de sizde çıktığına göre bu durumu açıklar mısınız?" diye sordu. Sanık Senem, Rusya'dan alınan silahlarla ilgili bir davanın
avukatlığını yürüttüğünü belirterek, iddia edilen notların dava konusunda bilgi almak için
Milli Savunma Bakanlığı'na giderek yazdığı notlar olduğunu ileri sürdü. Senem, "Belgede bahsedilen
karargah, Milli Savunma Bakanlığı'dır. Bu notlar ajandamda yer alıyor ama iddianameye de konulmamıştır. Bu soruyu soramazsınız. Ben siyasetçiyim. Herkes ile görüşürüm. Siyasetçi ile de subaylarla da konuşurum." dedi. Savcı Pekgüzel de, "Biz sorumuzu soralım. Siz ister cevap verin isterseniz cevap vermeyeceğinizi söyleyin." diye konuştu.
DOĞU PERİNÇEK BU SORULARA DE CEVAP VERMEMİŞTİ
Daha sonra Savcı Nihat Taşkın, İP'de ele geçirilen 30
Mart 2000 tarihli "Türk ve kürt birlikte örgütlenme tasarısı" adlı belgeden alıntılar yapılarak hazırlanan başka bir belgede Doğu Perinçek hakkında olumlu ve olumsuz eleştiriler bulunduğunu hatırlattı. Bunun arada Senem, savcıların bir sayfa yazı okuduktan sonra soru sormamalarını talep etti. Bunun üzerine Savcı Taşkın, bu belgenin Ergenekon'a ulaştırıldığının iddia edildiğini hatırlatıp, kimin ulaştırdığını sordu. Senem ise "Türk ve kürt birlikte örgütlenmesine ilişkin yazı parti çalışmasıdır. Ben çalışma sırasında yoktum ancak bu çalışmayı bir dosya haline getirerek basın kuruluşlarına ve partelementoya gönderdik. Doğu Perinçek ile alakalı eleştiriler içeren metni ise kimin yazdığını bilmiyorum. Bu konuyu Doğu Perinçek'e sorun. Ergenekon diye birşeyin varlığını da kabul etmiyorum." dedi.
Bu arada sanık Perinçek yerinden kalkarak konuyla alakalı konuşmak istedi ancak Başkan Şengün, "Onu
savunmanızda belirttiniz zaten." dedi. Savcı Taşkın da, "Sanık Doğu Perinçek, '
psikolojik harbe dönüşmüştür' diye bu sorularımızı cevaplamamıştı. Sorularımızı Ergenekon bağlantısını ortaya çıkarmak için soruyoruz." dedi. Sanık Senem, "Burada insanlar kafasının içindekilerle alakalı yargılanıyor. Oysa bizim ne düşündüğümüz belli. Yazmışız çizmişiz. Herşeyimiz ortada." diye konuştu.
Sanık Nusret Senem'in savunmasının ardından
soruşturma kapsamında gözaltında,
savcılıkta ve mahkemede verdiği ifadeler okundu. Senem'in avukatlarının yaptığı savunmanın ardından öğle arası verildi.
Öğleden sonra yapılan oturumda ise tutuklu sanık emekli
kurmay albay Mehmet Fikri
Karadağ'ın savunmasına geçildi. 1969 yılında Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirdiğini belirten Fikri Karadağ, güney
doğuda görev yaptığı dönemde sınır karakollarına
PKK tarafından düzenlenen
hain saldırıları anlatan Fikri Karadağ, "Böyle alçak bir örgüt ile
işbirliği içindeysem bir saniye bile
yaşamama gerek yok. Buradan savcılara sesleniyorum. Bütün bunlardan sonra siz, ne hakla benim gibi bir kurmay subaya böyle bir suçlamada bulunuyorsunuz?" diye çıkıştı.
Yaptığı bunca hizmetten sonra hakkını yüce millete ve vatana
helal ettiğini belirten Karadağ, iddianamede "Paşa" kod adını kullandığının ileri sürüldüğünü belirterek, "Benim rahmetli dayıma da
paşa derlerdi. 1970 yılında askeri okulu bitirdikten sonra bana da paşa diye hitap ederlerdi. Ayrıca benim kod adına ihtiyacım yok. Beni tanıyanlar lakabım olarak bana 'Baba Fikri' derlerdi. Sizinle de üç saat konuşsam siz de aynısını söylersiniz." diye konuştu. Gördüğü rüyaların bile delil olarak dosyaya konulduğunu ileri süren Karadağ, "Olağanüstü Hal bölgesinde görev yaptığım 40 yaşıma kadar ismim Fikri'ydi. O zaman
Allah resulünü rüyamda gördüm. Sen Mehmet'sin, Mehmet Fikri'sin dedi. Bunun üzerine
mahkeme kararı ile ismimin başına Mehmet ismini eklettim. Ayrıca şehit dedemin ismidir." diye konuştu.
Elazığ 8.
Kolordu Komutanlığı'nda görev yaptığı dönemde operasyonlarla alakalı gizli bilgileri içeren ajandasının da dosyaya delil olarak konulmasına tepki gösteren Karadağ, "PKK'lılar, b
akın Fikri Karadağ sizin hakkınızda bilgi toplamış. Emniyet de MİT de bunu biliyor. Haberin olsun. deniliyor. Kötü niyetli düşünürseniz. Bakın ey PKK'lılar, Fikri Karadağ sizin hakkınızda not tutmuş, icabına bakın
dersiniz. Bunlar delil olarak mı dosyaya konulmuş anlamak mümkün değil. Oysa ben PKK'lılar hakkında Jandarmadan istihbarattan ve MİT'ten edindiğim bilgileri gizli bilgi olarak not etmiştim." dedi.
Soruşturma sırasında
emniyet, savcılık ve mahkemede verdiği ifadelerin bazı bölümlerini kabul etmediğini belirten Karadağ, "Eğer ben böyle söylemişsem yanlış" diye bazı bölümlerde düzeltmeler yaptı. Karadağ,
Veli Küçük ile bir emir komuta ilişkisi olmadığını söyledi. Karadağ, "Emniyet ifademde özel günlerde
kutlamalar sırasında
Veli Küçük ile görüştüğümü söylediğim belirtiliyor. Ben böyle birşey demedim. Dediysem de yanlış demişimdir. Doğubeyazıt'ta onların birliği bize
destek sağlardı. Türk Dünyası Vakfı'nda cumartesi günleri kurufasulye
pilav turşu olurdu. Gider yerdik. Veli Küçük ile orada karşılaştık. Uzaktan selamlaştık ama samimi bir ortamda buluşmadık. Buluşsak neden söylemeyeyim. Yazıhanesinin nerede olduğunu dahi bilmem. Bilsem giderdim de." dedi.
Karadağ, ayrıca "
Semih Tufan Gülaltay ile
Muzaffer Tekin'in
bürosunda görüştüğümü söylemişsem de aslında bu konu doğru değildir.
Akın Birdal suikastinden sonra cezaevinden çıktığında yazdığı Türklük üzerine kitaplarla alakalı kendisiyle birkaçkez görüştüm. Ancak konuşmamızda PKK ve Akın Birdal mevzusu geçmedi. Bir
arsa mevzusundan dolayı 2003 yılından sonra kendisiyle hiç görüşmedim." dedi.
Muzaffer Tekin ile devre arkadaşı olduğu için 15 günde bir ofisinde buluşup birbirlerine yarenlik ettiklerini belirten Karadağ, "Muzaffer Tekin de hiçbir örgüte üye olmaz." dedi. edat Peker'i
Tekirdağ Cezaevi'nde yatarken hastaneye kaldırıldığında ziyaret ettiğini ve 2-3 dakika görüştüğünü ve bunun dışında bir bağlantısı olmadığını belirten Karadağ, "İstanbul'da kim uyuşturucu satmaya çalışıyorsa elini kıran biri olarak tanıyorum." dedi.
2003 yılında kurmay albay olarak emekli olduğunu belirten Karadağ, 2005 yılında
Vatansever Güç Birliği'nin iki toplantısına katıldığını ancak hiçbir irtibatı ve görevi bulunmadığını söyledi. Bu iki toplantıdan sonra aynı yıl
Kasım ayında Kuvvai Milliye 1919 Derneği'ni kurduğunu belirten Karadağ, "Bir iki salon toplantısından sonra halkın aydınlanmasına ilişkin çalışmalara başladık. Mersin'de katıldığımız bir
iftar yemeğinde
yemin merasimi yaptık." dedi. Yemin törenine ilişkin basında aleyhine yer alan haberleri de eleştiren Karadağ, "Yeminde ne var? Bu yemin
Atatürk'ün Erzurum'da yaptırmış olduğu bir yemindir. Biz sadece bir kelime ekledik. Yeminin orjinalinde ölme ve öldürme geçmiyor. Ne var bunda. Emekli
emniyet müdürü Kemal Canay, masaya silahını koydu. Ben de belimdeki ruhsatlı silahı masaya koydum. Çocuklara göstermeden yemini ettik. Tesadüfen gelişen bir olaydı. Görev yaptığı dönemde PKK'lılara bir tokat bile atmayan bir insanım." şeklinde konuştu. Allah'ın razı olmadığı hiçbirşeyi kimsenin Mehmet Fikri Karadağ'a yaptıramayacağını belirten Karadağ, "Mersin'deki yemin törenine katılanlardan hiçbirini tanımıyorum. Toplantıya katılanları Kemal Canay isimli eski bir polis bulmuştur. Zaten yeminle alakalı basında yer alan haberlerden sonra hepsi kaçıp gitti." diye konuştu.
Soruşturma kapsamında aleyhinde müşteki konumunda ifade veren kişilerin doğu kökenli ve farklı dil kullanan insanlar olduğuna vurgu yapan Karadağ, "Bu PKK'lı teröristler benim not defterimi nereden aldı ve kimin hakkında not tuttuğumu nereden bildi de benim aleyhimde ifadeler veriyor? Savcı da bu dilekçeleri nasıl kabul ediyor?" dedi.
Ergenekon'u hiç duymadığını, duymadığı bir örgütün nasıl elemanı olacağını soran Karadağ, hiçkimsenin kişisel verisini kaydetmediği gibi bu konuda kimseye de görev vermediğini söyledi.
Kendisinde bulunduğu ileri sürülen 13 bin 500 kişilik "Hain listesi"nden haberdar olmadığını, ilk kez sanık İbrahim Özcan'dan duyduğunu belirten Karadağ, "Özel Büro diye birşey yok. Kim kurarsa kursun, bize ne" şeklinde konuştu.
Kuvvai Milliye 1919 Derneği'nin hiçbir örgütle bağlantısı olmadığını belirten Karadağ, "Bizim üstümüzde Allah, Resulullah ve Atatürk'ten başka kimse yoktur." diye konuştu. Atatürk'ün bir numaralı varisi olduğunu ileri süren Karadağ, "Atatürk'ü en iyi anlayan ve özümseyen benim.
İstiklal Savaşı'nda dahi sıkı
yönetim ilan edip meclisi kapatmamıştır. Aklının ucundan dahi geçirmemiştir. Askeri müdahaleye herkesten çok ben karşıyım. Fikri Karadağ mı askeri
darbe yapacak? Aklınızı mı kaçırdınız? Türkiye'nin milli menfaatlerini bana kimse anlatamaz, bu konuda ders veremez. Ben bunun padişahıyım. Yönetim aleyhine bağımsız
milletvekili adayı olmuşum. 46 oy almışım. 46 kişiyle mi darbe yapacağım? Ben böyle bir örgütü bilmiyorum ki size anlatayım. Bu iddianameyi yazanlar yaptıkları vahim hatayı düzelterek benden özür dilemelidirler." diye konuştu.
İddianamede geçen
lobi belgesini
Amerikan silahlı
kuvvetlerinden tercüme ettirilen ST101-5 adlı talimnameye benzettiğini belirten Karadağ, "ABD'nin ikinci dünya harbindeki tecrübelerine göre yazılmış bir belge. Mc Artur'un
Endonezya ve
Filipinler gibi ülkeleri idare etmek için hazırlattığı bir belge. 1986 yılında Türkçeleşti. Kurmay subayken ben de okudum." diye konuştu.
Başkan
Köksal Şengün, taleplerin alınması için sanık Mehmet Fikri Karadağ'ın çapraz sorgusuna bir sonraki celsede geçilmesine karar vererek savunmasını yarıda kesti.
Genelkurmay Başkanlığı'ndan mahkemeye gelen yazıda eğitimlerin, MKE 1A
tipi eğitim el bombalarıyla yapıldığı bildirildi. Genelkurmay, Muzaffer Tekin'in bürosunda ele geçen ve içinde askeri bilgilerin olduğu belirtilen 16 No'lu CD'deki belgelerin devletin güvenliğine ait nitelikte olmadığını, iç güvenlikle ilgili
gizlilik derecesinin bulunduğunu bildirdi. Tutuklu sanık Fikret Emek'in askeri mahkemede “askeri malzemeleri saklamak” suçundan devam eden dava dosyası da mahkemeye gönderildi. İstanbul
Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nde,
Tuncay Güney'e ait görüntü ve çözüm tutanağının bulunmadığı belirtildi. Atatürk Havalimanı'ndan gönderilen yazıda, giriş çıkışlara ilişkin
kamera kayıtlarının dört hafta süreyle saklandığı belirtildi.
Tuncay Güney'e ait yalnızca, 4 Temmuz 2001'de
yurt dışına çıkış kaydının olduğu bildirildi.
Emniyet Genel Müdürlüğü, Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'a ilişkin arşivlerinde yalnızca İstanbul 1.
Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki '
dolandırıcılık' suçundan görülen dava dosyasındaki belgelerin bulunduğunu belirtti. Bu belgeleri de mahkemeye gönderdi.
Daha sonra mahkeme başkanı Köksal Şengün, sanıklar ile avukatlarının taleplerini aldı. Tutuklu sanık emekli
Tuğgeneral Veli Küçük'ün kızı ve avukatı Zeynep Küçük,
Silivri Devlet Hastanesi'nin başhekimi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu söyledi. Hastanede,
babasının iki kez kan örneğinin alınarak tahlil yapıldığını söyleyen Küçük, “Test sonuçlarında bir değerin normalin 4.5 katı olduğu tespit edildi. Ciğerleriyle ilgili AFP değeri bu. Doktoru daha geniş tetkik istedi ancak hastanenin başhekimi sevke izin vermedi. Tekrar kan örneği istedi. Üçüncü kez kan vermeyi kabul etmedik.
Cezaevi yönetimine iki sonuçtan biri yollanmış. Üç gün uğraştım. Sonuçlardan birini savcının oluru ile alabildim.” dedi. Yaşam haklarının ellerinden alınmak istendiğini söyleyen Küçük, mahkemeden, Silivri Devlet Hastanesi'nden babasıyla ilgili sağlık kayıtlarının istenmesini talep etti.
Bazı tutuklu sanıklar ile avukatları, savunmalarının alınmış olması, dosyada kendilerine ilişkin somut delil bulunmaması ve delil olarak dosyaya konulan metaryallerin hukuki boyutunun olmadığını ileri sürerek
tahliye talebinde bulundu. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, mütealasında delil durumu, tutuklu kaldığı süre ve suç vasfının değişme ihtimalinin gözönünde bulundurularak tutuklu sanık Vatan Bölükbaşoğlu'nun tahliyesini talep etti.
Yaklaşık 3 saat verilen aranın ardından mahkeme başkanı Köksal Şengün, avukat Zöynep Küçük'ün taleplerini kabul ederek müvekkili ve babası tutuklu sanık Veli Küçük hakkında hazırlanan raporlar ile alınan iki kan örneğine ilişkin raporun Silivri Devlet Hastanesinden istenmesine karar verdiklerini açıkladı. Başkan Şengün, bu kararların mahkemeye ulaşmasından sonra Veli Küçük'ün, açıkladığı şikayetiyle ilgili olarak tekrar hastaneye sevkinin sağlanmasını da karar bağladıklarını ifade etti. Tutuklu sanıklar ile avukatlarının tahliye taleplerinin, delil durumu ve yargılamanın safhasına göre reddedilen duruşma, 26
Şubat 2009
Perşembe günü saat 09.30'a ertelendi.
CİHAN