Memur-Sen Konfederasyonu Eğitimciler Birliği Sendikası
Bilecik Temsilciliği tarafından, 6
Eylül Kültür Merkezi'nde "
Türkiye'de Demokratikleşme Süreci" konulu konferans düzenlendi. Çok sayıda izleyicinin katıldığı konferansa
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve
Zaman Gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne konuşmacı olarak katıldı.
Türkiye'deki
demokrasi tarihini anlatan Türköne, demokrasi tarihimizin 1837 yılında başladığını, 1946 yılında çok partili hayata geçilmesiyle kurumsallaştığını vurguladı. Türköne, kurumsallaşma sürecinin başlamasıyla
kesinti sürecinin de başladığını, 1960, 1971, 1982 ve 28 Şubat'ta kesintiye uğradığını söyledi. Bu süreçte, 27
Mayıs 1960'ın en büyük kırılma noktası olduğunun altını çizen Türköne, "Biz bugün bile
27 Mayıs 1960 tarihinde olan şeylerin sonuçlarını hala yaşıyoruz. Hala 27 Mayıs günü bu
ülkede rayından çıkan şeyi
yerli yerine oturtmaya çalışıyoruz. Hala 27 Mayıs günü zihnimizde, bedenimizde ve hafızamızda meydana gelen travmayı onarmaya çalışıyoruz. Bizim hafızamızda, kimliğimizde, kişiliğimizde olmayan şey
27 Mayıs 1960 günü olan şey. 27 Mayıs 1960'da
iktidara el koyanların kurduğu bir düzenin içinde yaşıyoruz hala. Hala onun oluşturduğu kurumların içinde varolmaya, vazife etmeye, dış politikayı yürütmeye, ekonomiyi toparlamaya ve ülkeyi biraz düzey kazandırmaya çalışıyoruz. Bu Cumhuriyetin başında kurulan şey değil, 27 Mayıs'tan sonra kurulan bir şey. Bugün ülkenin bütün sorunlu alanlarına bakın hepsi 27 Mayıs'ın kurduğu kurumlardır. YÖK'e bakın problem.
Anayasa Mahkemesine bakın, bugün Türkiye'de tartışılan
Anayasa Mahkemesi kendi aralarında
kavga ederek tartışıyor." dedi.
Türkiye'de 27 Mayıs'ın açtığı yolla, iktidarı sadece güçle, komployla ele geçirmeye hazır bir potansiyel ortaya çıktığını vurgulayan Türköne, şöyle devam etti: "Bu potansiyel iktidarı ele geçirmek için ellerinde bulundurdukları imkanları, araçları kendilerine iktidar kapısını açacak şartları olgunlaştırmak için kullanmaya başladılar. 1960'ın sonlarında başlayan ve 1970 yılında da Türkiye'yi tamamıyla
kontrolü altına alan şiddet olaylarının arkasında bu iktidar mücadelesi var.
12 Eylül 1980'de yapılan
darbenin gerekçesi buydu. Yaygın şiddet olaylarını engellemek, 27 Mayıs darbesi ve 12
Mart darbesinin gerekçesi de buydu. Şimdi ne oluyor kontrol altına alamadığınız, kurala bağlayamadığınız iktidar rekabeti bu sefer
halkı birbirine kırdıran, şiddeti yaygınlaştıran ve ön önemlisi d
e devlet içinde,
toplumun, ülkenin huzurunu, güvenliğini temin etmek için görevli olanları, toplumun, devletin güvenliğini tehlikeye atan kişiler haline getiren başkalaşım yaratıyor."
Mümtaz'er Türköne, bu durumun bugün karşımıza somut olarak bir davayla çıktığını, bunun
Ergenekon davası olduğunu kaydetti. Türköne,
Ergenekon davası ile ilgili olarak da şunları söyledi: "Devlet içinde ihtilal, darbe yapmak, bu amaçla cuntalaşmak, çeteleşmek, ülkede kavga yaratmak, insanları birbirine düşman etmek, onun bir iktidar projesi, modeli olarak ne kadar yaygın ve etkin bir şekilde kullanıldığı ortaya çıktı. Bugün Ergenekon davasında karşımıza çıkan
manzara 27 Mayıs'tan beri sürekli tekrarlanan şey. Bunlardan kurtulmanın, uzaklaşmanın yolu 27 Mayıs'la hesaplaşmak. Hafızamızda nesiller boyu bizlere nakledilen, bize öncekilerden devraldığımız ve bizden sonra gelenlere devrettiğimiz kırılmalar, kendi yaşadıklarımızla tecrübe ettiklerimizle kırılmalar,
miras olarak bırakacağımız şeyler. Bütün bunların hepsi, bizim 27 Mayıs'tan bugüne 48 yıllık bir tecrübenin özetidir."
Türköne, 2008 yılında, Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliğini iptal etmesi ve AK Parti'yi
kapatma davası gibi 2 önemli siyasal
kriz yaşandığını, bu siyasal krizlerin sonunda Türkiye kendi sistemini çeviremeyen, döndüremeyen, yürütemeyen bir ülke konumuna getirdiğini hatırlattı. Bu sıkıntıların 2009 yılında aşılması gerektiğini ifade eden Türköne, bu değişimin sistemin değişmesi ile mümkün olduğuna da vurgu yaptı. Türköne, "Halk tarafından yapılmış bir anayasaya sahip bir toplum olarak göğsümüzü gere gere yoldan çıkacak, bizi yoldan saptıracak, elindeki silahla iktidara el koymaya niyetlenen ve aklından bu tip şeyler geçirenleri de sindirecek, caydıracak bir durumda olabilirdik. Türkiye 2009 yılı içinde yeni bir anayasaya kavuşur, halkın eliyle doğrudan doğruya iradesiyle, halkın belirlediği şekilde bir anayasa Türkiye'yi temel kurallarını belirleyen, toplum sözleşmesini belirleyen bir anayasa olarak kabul edilir ve ondan sonra ancak belki 27 Mayıs'ta ki kırılmanın bizi sürüklediği, savurduğu yerlerden kurtulup, yeni bir başlangıç yapabiliriz. Bu başlangıcı yapmaya çok ihtiyacımız var, çünkü dünya çok farklı bir yere doğru gidiyor. 27 Mayıs 1960'da darbeyi yapanların dahil olduğu dünya yok. Artık yepyeni bir dünya kuruluyor, yeni kurallarla, yeni aktörlerle yeni bir dönem başlıyor. Bizim de bu yeni başlangıca yeni bir anayasayla katılmamız, kendi irademizi, kendi kararımızı bu anayasayla göstermemiz lazım" diye sözlerini tamamladı.
CİHAN