12
Eylül'ün
darbe vurmadığı tek alan
spordu.
Evren'in emirle
Ankaragücü'nü Birinci lige çıkarttırması ya da 'kulüp'ü gece kulübü zannedip
arazi tahsisine sinirlenmesi anılarda kaldı. Evren'in spordan anlamaması camianın en büyük şansıydı.
İETT'nin başına gelen Albay'ın ilk emri, "Burada sakallı insan görmek istemiyorum!" olmuştu. Sakalları vardı ve böyle bir dayatma karşısında sessiz kalamazdı. İstifasını verip ayrıldı. İETT'ye veda etmesiyle futbolculuk hayatı da tehlikeye girmişti. Çok geçmeden mahallesinin takımı ve futbola başladığı kulüp Erokspor'a döndü. Hem futbolcu hem de fahri başkan olarak Erokspor formasını terletiyor, bu sayede çok sevdiği futboldan uzaklaşmamış oluyordu. Ne var ki iş temposu ve askerlik gibi faktörler araya girince daha fazla sürdüremeyeceğini anladı. Ve birkaç yıl içinde meşin yuvarlakla tüm bağlarını kopardı.
Bu hikâyenin kahramanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değil. İETT'de işçi kadrosunda çalışan ve bu kurumun futbol takımında görev yapan Erdoğan'ın yaşam çizgisi, Türkiye'deki milyonlarca insanınki gibi 12 Eylül 1980 tarihli askerî darbeyle tamamen başka bir yöne kaydı.
Cuma günü sabaha karşı
İstanbul Harbiye'deki TRT İstanbul Radyosu'ndan okunan ilk yazılı
bildiriden sonra
sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. 27
Mayıs 1960 darbesi ve 12
Mart 1971 muhtırasının ardından Silahlı
Kuvvetler üçüncü kez yönetime müdahalede bulunmuştu. Toplumun her kesiminde darbenin tahribatı çok geçmeden ortaya çıkacaktı. Siyasi,
ekonomik, sosyolojik ve daha birçok açıdan 12 Eylül'ün sarsıntıları tartışılsa da spordaki darbe etkisi nedense bugüne kadar fazla gündeme gelmedi. 12 Eylül ile birlikte gündeme gelen tek konu,
Ankaragücü'nün devlet eliyle 1. Lig'e çıkarılması oldu. Peki, tüm yönetimi eline geçiren askerler, Türk sporuna neler yansıtmıştı? Türk sporu, genel olarak darbeden nasıl etkilenmişti?
G.SARAY-F.BAHÇE DERBİSİNE DARBE
Dönemin en etkili
gazetelerinden Tercüman, 13 Eylül'de,
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Kenan Evren ve
kuvvet komutanları tarafından oluşturulan askerî cuntanın karar mekanizması Millî
Güvenlik Konseyi'nin spor konusundaki tutumunu okuyucularına şöyle aktarıyordu: "Bu hafta sonu yapılacak bütün spor faaliyetleri
yasaklanmıştır. Durum ve şartlara göre
sıkıyönetim ve garnizon komutanlıklarınca spor faaliyetlerine bilahare izin verilecektir."
Tamam, spor etkinlikleri durdurulmuştu. Futbolda 1. Lig ve 2. Lig maçlarına ara verilmişti. Peki,
Avrupa kupaları ne olacaktı?
Fenerbahçe ile
Trabzonspor, çarşamba günü önemli
sınavlar verecekti. Takımlarımızın hükmen mağlup sayılmamaları için Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bu karşılaşmalara izin vermesi gazetelerin ortak temennisiydi. 17 Eylül'deki maçların oynanmaması hâlinde 1
Ekim'deki rövanşlar da tehlikeye girecek ve takımlarımız hükmen yenik sayılarak kupalardan elenecekti.
Fenerbahçe ve Trabzonspor hazırlıklarını Avrupa maçlarına göre sürdürürken; rakipler de Türkiye'ye gelmiş, karşılaşmaların oynanmasında herhangi bir sakınca olmadığı bildirilmişti. İşin ilginç yanı, ligler ertelenmese hafta sonu İstanbul'da
derbi heyecanı yaşanacaktı.
Galatasaray'la deplasmanda karşılaşacak Fenerbahçe'nin gözü galibiyetten başka bir şey görmüyordu. Sarı-Lacivertli ekibin
Alman teknik direktörü Friedel Rausch da derbinin tehir edilmemesi için çok dua etmişti. Çünkü Galatasaray'ı yenip Avrupa maçlarına moralli çıkmak istiyordu! Fakat derbi dâhil hiçbir maç oynanamadı.
DARBENİN GÖLGESİNDEKİ İSLAM OYUNLARI
Fenerbahçe,
A haberleri'>UEFA Kupası'nda karşılaştığı
Bulgaristan temsilcisi FK Beroe Stara Zagora'ya İstanbul'da 1-0 yenilmişti. Oysa bu takım, son lig maçında
CSKA Sofya'dan tam 7 gol yemişti. Fenerbahçe'nin mağlubiyetine
akıl sır erdirilememişti. 1979-80 sezonunun
şampiyonu Trabzonspor ise Şampiyon
Kulüpler Kupası'nda Polonya'nın GKS Szombierki Bytom takımını 2-1 yense de bu sonuç hiç kimseyi memnun etmemişti. Son iki yılın şampiyonu Trabzonspor'dan beklentiler çok daha fazlaydı. Fakat Bordo-Mavili
ekip, rövanş maçını 3-0 kaybederek elendi. Rakibine ikinci maçta da yenilen (2-1) Fenerbahçe'nin akıbeti de aynı oldu.
İlk 3 haftası geride kalan Türkiye 1. Ligi'nin bir haftalık aranın akabinde devam etmesi uygun görülse de şu anda olduğu gibi A Millî Takım'ın maçı nedeniyle ara uzuyordu. Ay-Yıldızlılar, İspanya'nın ev sahipliğinde gerçekleştirilecek 1982 Dünya Kupası'na katılabilmek için zorlu maçlar oynuyordu. Millîler, darbenin gölgesinde
İzlanda ile mücadele edecekti. Türkiye, İzlanda'ya
İzmir Atatürk Stadı'nda 3-1 yenilmişti. Bu yenilginin ardından
Futbol Federasyonu Başkanı Mazhar
Zorlu, arkadaşlarının şeref tribününe alınmadığını gerekçe göstererek istifasını sunmuştu.
Futbolda durum böyleyken basketbolcular darbe haberini gurbet ellerde işitecekti.
Balkan Şampiyonası düzenleniyordu ve
Basketbol Erkek Millî Takımı, Romanya'daki turnuvadaydı. 12 Eylül'ün ardından Türkiye, İzmir'de
İslam ülkelerini ağırlamaya hazırlanıyordu. Çok önceden belirlenen 28 Eylül-5 Ekim tarihlerindeki 1. İslam Oyunları konusunda askerî yönetimin kararı kadar katılacak ülke sayısı da merak ediliyordu. İlk etapta 48 ülkeden sadece 18'inin gelme sözü vermesi sıkıntı oluşturmuştu. Ancak askerin yumuşak tavrı üzerine İslam ülkeleri İzmir'de kıyasıya yarışmıştı.
Millî Güvenlik Konseyi'nin, kamu kurum ve kuruluşlarına atadığı kişiler ne kadar işinin ehliydi bilinmez; fakat sporda alanında uzman, birçok sporcuya taş çıkartacak isimler göreve getirilmişti. Gençlik ve Spor Bakanı Albay
Hüsamettin Yılmaz olmuş, Albay
Yücel Seçkiner ise Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü koltuğuna oturmuştu. Daha sonra
Spor Bakanlığı da yapan Seçkiner, her yönüyle sporcuydu.
Almanya Silahlı Kuvvetler Spor Akademisi'nde mastırını tamamlayan, bugün herkesin gıptayla söz ettiği Köln Spor Akademisi'ni ve
Hava Kuvvetleri Lisan Okulu
İngilizce Bölümü'nü bitiren Seçkiner'in 21 branşta hakemlik ve antrenörlük belgesi vardı. Askerler darbenin 6. ayında yerlerini
sivillere bırakırken tek istisna Seçkiner'di. Merhum Turgut
Özal'ın da has adamlarından biri olan Yücel Seçkiner, 1985 yılına dek sporun yönetiminde söz sahibi oldu. Siyasi görüş taşınmadığını belirtmekte kullanılan "Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu" cümlesini kendine ilke edinen Seçkiner, askerî yönetimden sivil demokrasiye geçişte Türk sporunun önemli kilometre taşlarından biriydi.
Sporun özerkleşme sürecine girmesi, sporculara
ödenek ayrılması, sporun Anayasa'ya sokulması, sağlıklı yaşam hamlesinin başlatılması, tesislerin kulüplere devredilmesi, sponsorluklar alınması hep 1980'den sonraki dönemin kazanımlarıydı.
Askerî darbenin en vahim hatalarının başında ise Kenan Evren'in talimatıyla Ankaragücü'nün oldubittiyle 1. Lig'e
terfi ettirilmesi geliyordu.
A.GÜCÜ'NÜ 1. LİG'E ÇIKARAN FİKİR KİMİNDİ?
Beden Terbiyesi Genel Müdürü Yücel Seçkiner, ne zaman Kenan Evren'in yanına gitse Ankaragücü konusunu duyuyordu. Evren Paşa, birçok kez Ankaragücü'nün 1. Lig'e çıkması için ne yapılması gerektiğini sormuştu. Emir verilerek bu işin yapılamayacağını bilen Evren, Ankaragücü'nü direkt 1. Lig'e çıkardıkları takdirde "Balıkesirliler de 1. Lig'de oynamak isterse ne yaparız?" diye düşünüyordu. Yakın zamanda
Türkiye Kupası finali vardı. Seçkiner'in aklına kupayı kazanan takıma hangi ligde olursa olsun 1. Lig'de oynama hakkı tanınsın fikri gelmişti. Bunun alt liglerdeki takımlara da
teşvik oluşturacağı düşünülüyordu. Ankaragücü de finalde
Boluspor'u yenerek kupayı kazandı. Bu, yönetmeliğe işlendi.
Yönetmelik sadece Ankaragücü için de geçerli değildi.
Amatör kümeden biri gelip kupayı kazansa da 1. Lig'e çıkabilecekti. Evren, Ankaragücü'nün Devlet Başkanlığı Kupası'nı almasını da çok istiyordu. Kupayı kazansınlar da kararımız sağlam olsun diyordu. Başkentin Sarı-Lacivertli ekibi, Trabzonspor'u yenerek Devlet Başkanlığı Kupası'nı da müzesine götürmüştü. Ankaragücü'nün dâhil olmasıyla 1. Lig'in statüsü değiştirilerek 16 takımdan 17 takıma çıkarılmıştı. Başkentin sarı-lacivertli ekibi, Evren tarafından 1. Lig'e çıkarıldıktan sonra hiç küme düşmedi.
Adil Eriç: TÜRKİYE KUPASI'NI EVREN'E HEDİYE ETTİK!
Darbe olduğunda Ankara Tandoğan'da
kamptaydık. Dışarıda tanklar falan vardı. Askerlerden izin alarak evlerimize gitmiştik.
Ankara Valisi Mustafa Gönül'ün Kenan Evren'le arası iyiydi. Ankara'nın 1. Lig'de takımı olmamasını Evren'e sürekli hatırlatıyordu. Ankaragücü'nün 1. Lig'e çıkması için bir şeyler yaptılar; ama biz de hak etmiştik. 2. Lig'deydik ve Türkiye Kupası'nda bileğimizin hakkıyla finale kadar yükselmiştik. Kupayı kazanınca 1. Lig sevinci yaşadık. Türkiye Kupası'nı kazanıp Bolu'dan dönüşte kupayı Kenan Evren'e götürüp
hediye ettik. Evren Paşa, Devlet Başkanlığı Kupası'nı da istediğini söyledi. Hatta Avrupa'da başarılar beklediğini söyleyince epey gülüşmüştük.
Selçuk Yula (F.Bahçeli eski futbolcu):DERBİDE EVREN LEHİNE SLOGANLAR ATILMIŞTI
Hafta sonu Galatasaray maçı vardı. O dönemde Mecidiyeköy'de kalıyordum. Gece erkenden yattım. Gazete okumadım, televizyon izlemedim. 12 Eylül sabahı Kadıköy'e idmana gitmek için evden çıktım. Yolda yürüyorum, sokaklar bomboş. Kimse de bir şey demiyor. Bir askerî
araç geldi 'Nereye?' diye sordu. Antrenmana gittiğimi söyledim. Darbe olduğunu söylediler ve askerî araçla beni eve bıraktılar. O hafta Galatasaray maçını oynayamadık. Ben 12 Eylül'den hemen sonra askere gittim. Açıkçası darbe futbolu çok fazla etkilemedi. Sadece bir hafta maçlara ara verilmişti. Ligde bir hafta sonra Galatasaray'la oynadık, Avrupa'da da Bulgar takımıyla maçlarımız vardı. Derbide tribünler yine tıklım tıklımdı. Ama sloganlar değişmişti.
Ordu ve Kenan Evren lehine tezahüratlar yapılıyordu. Darbe futbolculuk hayatımı etkilemedi; ama insan olarak etkiledi. Arkadaşlarımın çok canı yandı. Türkiye'de yaşayan bir vatandaş olarak tabii ki darbenin bana da yansımaları oldu.
Kemal Belgin (Gazeteci): SPOR SAYFALARINI İHTİLAL BİLDİRİLERİ DOLDURDU
12 Eylül 1980'de Tercüman Gazetesi Spor Müdürü Yardımcısı idim. Fenerbahçeli
Ziya Şengül telefonla darbe olduğunu söyledi. İhtilali yapanlar ne
kural koyduysa onlara uyduk. Maçlar
doğal olarak ertelendi. Spor servisimiz çok sıkıntı çekti. Sistemimiz altüst oldu. Spor sayfalarının bir kısmını yazı işlerine verdik. İhtilalin bildirileri bizim sayfaları kaplamıştı. O dönemin spora yansıyan en çarpıcı yanı Ankaragücü'nün 1. Lig'e çıkarılmasıydı. Gerçeği söylemek gerekirse ihtilali yapanların spora bir
baskısını görmedik. Yücel Seçkiner'in sporun başına getirilmesi de çok önemliydi. Seçkiner'in hakkını teslim etmek lazım. Darbe, Türk sporunu diğer alanlar kadar etkilemedi.
Turgut Özal'ın gelişi de "
Allah'tan darbe oldu" denebilecek kadar fayda sağladı ülkemize. Anadolu'da futbolun planlanmasından Futbol Federasyonu'nun özerkleşmesine, çim sahalardan statların modernleşmesine varıncaya kadar birçok önemli proje hep Özal döneminin eseriydi.
Ali Sami Alkış (Gazeteci): EN VAHİM HATA, ANKARAGÜCÜ'NÜN 1. LİG'E ÇIKARILMASIYDI
Tercüman Gazetesi'nde sayfa sekreteriydim; ama röportajlar, özel haberler yapıyordum. 12 Eylül'de tatildeydim. Şaka gibi gelmişti askerî bildiri. Askerî yönetimin en iyi yanı Yücel Seçkiner'in sporun başına getirilmesiydi. İyi bir insan, iyi bir idareciydi. Darbe hiç olmamış gibi bir ortam hazırlamıştı. Tribünlerde darbenin etkisini görmek mümkün değildi. Darbenin Türk sporuna set
çekici bir pozisyonu olmadı. Genel anlamda
futbolcular üzerinde de çok büyük etkisi görülmedi. Evet, darbe siyasi ve ekonomik açıdan bakıldığında büyük olumsuzluklar yaşattı. Ancak Kenan Evren spora çok fazla müdahale etmedi. Türkiye Kupası'nı kazanan Ankaragücü'nün 1. Lig'e terfi ettirilmesi dışında öyle vahim bir hata yapmadılar.
Yücel Seçkiner: EVREN, KULÜP DEYİNCE GECE KULÜBÜ ANLAMIŞTI
Hiçbir zaman darbe yanlısı değilim. Askerî darbeler, ülkeyi geriye götürür. Allah bir daha göstermesin. Ama 12 Eylül'de en faydalı işler sporda yapıldı. Çünkü politikanın dışında kaldık. 1982'den sonra da Turgut Özal benimle devam etmek istedi. Askerî kanattan kalan tek kişiydim. 11 Eylül'de görevim tebliğ edilmişti. Gece üçte işe başlamıştım. 1952 yılında atletizmde ilk derecemi kazanmıştım. Spordan gelen bir insan olduğum için 1982 Anayasası'na sporu da yerleştirdim. Yasayla birlikte sporculara ev ve para verilmeye başlandı. Türk sporunun önünü açtık. Federasyonlara ilk kez 1982 yılında
seçim yaptırdım. Statları kulüplere devrettim. Tesis bizden, işletmesi sizden dedim. Sadece büyüklere değil, mesela Gençlerbirliği'ne de tesislerini kazandırdım. Kulüplere
arsa ve tesis vermemiz, Kenan Evren'in kulağına kadar gitmiş. Beni yanına çağırdı, "Ne veriyorsun kulüpler
e devletin malını?" diye sordu. Kulüp deyince gece kulübü anlamış! Durumu hemen izah ettim. Halka spor yaptırmak için yürüyüşler düzenledim. Bir keresinde Evren Paşa'yı bile eşofman giydirip sokağa çıkarttım. Halka sporu sevdirdik. Sporda
siyaset olmayacağını çok iyi biliyorduk. Spor her zaman siyasetin üzerindedir. Politik bir duruşum olmadı. Türk sporuna yararlı olmaya çalıştım. Sporculuktan gelen bir insan olduğum için aksaklıkların hepsini gördüm. Hep problemleri nasıl çözeriz diye kafa yordum. Evren'le de, Özal'la da çok rahat çalıştım.
*Dönemin Beden Terbiyesi Genel Müdürü Doğan Hakyemez: DARBE OLDUĞUNU YUNANLILAR HABER VERDİ!
Romanya'da Balkan Şampiyonası'ndaydık. O dönem takım kaptanıydım. Biz gitmeden önce ülkede kan gövdeyi götürüyordu. Darbe haberini turnuvadayken duyduk. Darbe haberini de
Yunan kafilesinin haber vermesi, herhâlde işin en garip tarafıydı. Yine de maçlarımızı oynadık. Takım biraz şoka uğramıştı. Ancak maça çıkmama durumu olmadı. Döndüğümüzde ise havaalanı askerlerin kontrolü
altındaydı. Ağır bir baskı hissetmedik. Sporda zaten böyle bir şey söz konusu olamazdı.
*Dönemin millî basketbolcusu ve takım kaptanı: FUTBOLCU SENDİKASINA ASKERÎ DARBE
Futbolseverler tarafından "Çizgi Metin" lakabıyla tanınan
Metin Kurt, halkçı olduğu için yedek kulübesi ve şeref tribünü önünde oynamadığını söylemişti. Lakabı bu nedenle 'Çizgi Metin'e çıkan Kurt, 1970-1973 yılları arasında G.Saray'da art arda üç
şampiyonluk yaşamıştı. Metin Kurt, 12 Eylül ihtilalinin solcu futbolculara darbe vurduğunu düşünüyor. Kurt, "Solcu futbolcuları
sendika etrafında birleştirecektik. Bu amaçla 11 Eylül'de Ankara'da toplandık. Ancak ertesi gün darbe oldu. Sendikalaşamadığımız gibi, derneğimiz de kapandı." demişti.
1960 ASKERÎ DARBESİNDE TARİHÎ REKOR
Askerî darbeler özellikle siyasetçilerin korkulu rüyası. 1960 yılında yapılan
27 Mayıs askerî darbesini yaşayan bazı şampiyon sporcular, o yıllardaki anılarını anlatırken gözyaşlarına boğuluyorlar. Dönemin darbe ile gelen Cumhurbaşkanı
Cemal Gürsel ülkede birçok şeyi yasaklarken sporu da unutmadı. Tüm sportif kamplara ve organizasyonlara askerî yasak getiren Gürsel, aynı yıl Roma Olimpiyatları'na hiçbir kafileyi göndermeme kararı aldı. Ancak
efsane güreşçimiz
Yaşar Doğu,
Cemal Gürsel ile yüz yüze görüşerek yasağı kaldırdı. Hemen
olimpiyat için kamp açıldı ve güreşçilerimiz tüm hızıyla çalışmalara başladı. Güreşçilerimiz Roma Olimpiyatları'nda 7 altın, 2
gümüş ve 1 bronz
madalya kazanarak tarihe geçti.
DARBEDEN SONRAKİ HAFTA PUAN DURUMU
TAKIM O G B M A Y P
Adanaspor 4 3 0 1 6 4 6
Trabzonspor 4 2 2 0 4 2 6
Altay 4 2 1 1 7 3 5
Zonguldakspor 4 2 1 1 9 6 5
Boluspor 4 2 1 1 8 6 5
Beşiktaş 4 2 1 1 5 6 5
Rizespor 4 2 0 2 5 5 4
Fenerbahçe 4 1 2 1 3 3 4
Galatasaray 4 2 0 2 6 7 4
Eskişehirspor 4 2 0 2 4 6 4
Bursaspor 4 1 1 2 7 5 3
Adana Demir 4 1 1 2 3 3 3
Gaziantepspor 4 0 3 1 2 3 3
Kocaelispor 4 1 1 2 4 6 3
Mersin İY 4 1 1 2 3 7 3
Orduspor 4 0 1 3 1 5 1
AKSİYON