Baş
bakan Recep
Tayyip Erdoğan, 12
Eylül 2010'da gerçekleştirilen
halkoylamasını değerlendirirken, ''Bizler,
Hükümet olarak sadece sandıktan çıkan çoğunluk kararını değil, sandığa yansıyan
Türkiye tablosunu bir bütün olarak değerlendirmeyi gerekli görüyoruz. Sandıkta ortaya çıkan her eğilimi hassasiyetle dikkate alacağımızı samimiyetle ifade etmek isterim'' dedi.
Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında,
ülkenin önemli bir
demokrasi sınavından bir kere daha alnının akıyla çıktığını belirterek, ülke geleceği adına duyduğu heyecanı paylaşmaktan memnun olduğunu dile getirdi.
12 Eylül 2010'da
yurt çapında gerçekleştirilen halkoylamasının, milletin ülke
yönetimine etkin katılımının ve demokrasiye bağlılığının bir nişanesi olarak daima hatırlanacağını ifade eden Erdoğan, halkoylamasında vatandaşların demokratik bir olgunluk içinde demokratik
tercihlerini yaptığını ve sonuçta yüzde 58'lik ''
evet'' oyuyla Anayasada yapılması öngörülen değişiklikleri kabul ettiğini anlattı.
Sandıktan çıkan bu sonucun ülkeye ve millete hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, demokratik tercihleri sandığa yansıtarak Türkiye'nin geleceği açısından son derece önemli gördükleri bu halkoylamasına katılan tüm vatandaşlara şükranlarını sundu.
''Burada önemli olan
seçmen iradesinin tam olarak sandığa yansımasıdır'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''(Evet) diyen vatandaşlarımız da 'hayır' diyen vatandaşlarımız da ülkemiz için doğru olduğuna inandıkları birer demokratik tercih ortaya koydular. Ortaya çıkan karar Türkiye'nin kararıdır, bu kararı bütün vatandaşlarımızın olgunlukla ve saygıyla karşılayacağından en ufak bir şüphem yoktur. Demokrasi içinde farklı görüşler ortaya çıkabilir, farklı tezler yarışabilir, ancak sonunda halkın verdiği karara herkes saygı duyacaktır, duymalıdır. 12 Eylül günü Türkiye işte böyle bir tecrübeden başarıyla çıkmış, kazanan her şeyden önce demokrasimiz olmuştur.
Bizler Hükümet olarak sadece sandıktan çıkan çoğunluk kararını değil, sandığa yansıyan Türkiye tablosunu bir bütün olarak değerlendirmeyi gerekli görüyoruz. Çünkü, bu tablodan bütün renkleri ve eğilimleriyle Türkiye gerçeğini okumak mümkündür. Her insanımızı aziz bildiğimiz gibi, bu demokratik zemine yansıyan her oyu, her siyasi eğilimi, her demokratik tercihi de aziz ve saygıdeğer biliyoruz. Bütün bu tercih ve eğilimleri demokrasi çerçevesi içinde değerlendirmenin, buradan Türkiye için gerçekçi ve adil sonuçlar çıkarmanın zaruri olduğuna inanıyoruz.
Hiç
vakit geçirilmeden bu değerlendirmeler yapılacak, halkımızın bu demokratik katılımından çıkarılan bütün sonuçlar, bütün detaylarıyla tespit edilecektir. Hükümet olarak, milletimizin söylediği her söze
kulak vermenin ve o sözün gereğini yerine getirmenin görevimiz olduğunu biliyoruz. Bu manada sandıkta ortaya çıkan her eğilimi hassasiyetle dikkate alacağımızı samimiyetle ifade etmek isterim.''
-FİKİRLER-
Türkiye'nin bütün siyasi fikir ve eğilimlerin demokrasi içinde temsil edildiği ve karşılığını bulduğu bir ülke haline geldiğini, bundan büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Erdoğan, ''Fikirlerin fikirleri boğduğu bir ülke istemiyoruz. Sadece bazı fikirlere
özgürlük tanınan bir ülke olmak istemiyoruz. Özgürlüklere sadece bir yere kadar izin verilen bir ülke olmak da istemiyoruz. Biz farklı fikirlerin birbirinden güç aldığı, zenginleştiği bir ülke haline gelelim istiyoruz'' diye konuştu.
Demokrasi içinde bütün fikirler dile getirilebilsin, bütün itirazlar sonuna kadar ifade edilebilsin, gölgeler ve karanlıklar bu ülkenin üstünden tamamen kalkmasını istediklerini belirten Erdoğan, ''İşte bu halkoylamasıyla, bu yönde bir adım daha atmanın, aydınlık Türkiye hedefimize bir adım daha yaklaşmanın mutluluk ve heyecanını hep birlikte yaşadık'' dedi.
-''GELİŞMELERİ SIKI SIKIYA TAKİP EDİYORUZ''-
Konuşmasında ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Erdoğan, ''yaz döneminin ardından piyasalarda yavaş yavaş sonbaharın etkisini göstermeye başladığını'' ifade etti. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Memnuniyetle ifade edeyim ki dünyadaki birçok ülke ekonomisinin aksine Türkiye ekonomisi önemli atılımlar yapmaya, gelişmeye,
büyümeye devam ediyor. Bu manada
Eylül ayı da ekonomimiz için bize güzel haberler getirdi.
TÜİK'in açıkladığı büyüme rakamlarına göre, 2010 yılının ikinci çeyreğinde ekonomimiz yüzde 10,3 oranında büyüme başarısı göstermiştir. Bu, çok güzel bir haber ama bizim için
sürpriz değil. Çünkü, ekonomimiz küresel krizin ilk günlerinden bu yana oluşan bütün olumsuz şartlara rağmen sağlamlığını ve istikrarını koruyabilmiştir. Bunun sırrı, Türkiye'nin yakın geçmişinde yaşadığı sıkıntılardan
ders almayı bilmesinde ve yönetim anlayışında bunu bir disipline dönüştürmeyi başarmasındadır.
Hükümet olarak, sürecin başından beri küresel gelişmeleri sıkı sıkıya takip ediyor, anı anına izliyoruz. Gerekli adımları dikkatle ve gecikmeden atıyoruz. Haklarını teslim edelim; özel sektörümüz de bu dönemde son derece duyarlı davranıyor ve Türkiye'nin büyüme azmine yakışan bir kararlılık içinde gayret gösteriyor. Bunun neticesinde, dünyanın gelişmiş pek çok ekonomisinde görülen büyük sarsıntılar Türkiye ekonomisinde görülmüyor. Aksine, Türkiye ekonomisi bir yandan krizin getirdiği olumsuz şartlarla başarıyla mücadele ederken, bir yandan da gelişme ve büyüme performansını devam ettiriyor.''
Erdoğan, geçici bir başarıdan söz etmediklerine dikkati çekerek, Türkiye'nin 2002'den bu yana
ekonomik seyrine bakılması durumunda, ne kadar istikrarlı bir atılımın gerçekleşmekte olduğunun görüldüğünü söyledi.
-''KRİZİN ETKİLERİNİN EN AĞIR YAŞANDIĞI DÖNEMLER''-
Küresel krizin etkilerinin en ağır şekilde yaşandığı dönemlerde bile Türkiye ekonomisinin ayakta kaldığı, dünya ekonomilerine oranla çok az denilebilecek seviyedeki hasarlarla bu dönemlerin atlatıldığını anlatan Erdoğan, ''Şimdi kısa bir durgunluk döneminin ardından krizle mücadelemizin sonuçları kendini gösteriyor. Türkiye 2009 yılı son çeyreğinden itibaren yeniden hızlı büyüme seyrine geçmiş durumdadır. İlk çeyrekle birlikte 2010 yılının ilk yarısında ekonomimizin
GSYH büyüme hızı yüzde 11 seviyesindedir'' açıklamasında bulundu.
Türkiye'nin, bugün Çin ile birlikte ekonomisi en hızlı büyüyen ülke konumunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin G-20 ülkeleri arasında ilk sırada olduğunu söyledi. Bu oranın, gerek AB ülkelerinin, gerek
OECD ortalamalarının büyüme oranlarının çok üstünde bulunduğunu belirten Erdoğan, ''Bugünün ekonomik tablosu istisnai bir başarı tablosudur, dikkat
çekici bir istikrar performansıdır.Bu gerçeği, geçtiğimiz hafta OECD 2010 Türkiye İnceleme Raporu'nun açıklanması dolayısıyla ülkemizde bulunan OECD Genel Sekreteri Anjel Gurriya da bizzat kamuoyuna ifade etti'' dedi.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, KOBİ'leri ülkenin kalkınmasının lokomotifi, ekonominin bel kemiği olarak gördüklerini belirterek, ''Son yıllarda ülke olarak elde ettiğimiz bütün ekonomik kazanımlarda KOBİ'lerimizin büyük payı vardır. Bu sebeple biz KOBİ'lerimizin adeta üstüne titriyoruz'' dedi.
Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, ekonomide büyüme hızındaki artışa paralel olarak işsizlikte de düşüş yaşandığını belirtti. Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan son verilere göre geçen Haziran ayında işsizliğin yüzde 10,5 seviyesine gerilemiş durumda olduğunu ifade eden Erdoğan, bu oranın geçen yıl Haziran ayında yüzde 13, bu yılın
Nisan ayında ise yüzde 11 seviyesinde bulunduğunu anlattı.
Yine TÜİK verilerine göre, son bir yıllık dönemde 1 milyon 541 bin kişinin iş sahibi olduğunu, geçen yıl Haziran ayında 21 milyon 947 bin olan çalışan kişi sayısının, bu sene 23 milyon 488 bin kişiye yükseldiğini kaydeden Erdoğan, istihdam piyasasına yeni girenlerin etkisiyle işsiz sayısında 518 bin kişilik azalma yaşandığını belirtti. Geçen yıl 3 milyon 269 bin olan işsiz sayısının da 2 milyon 751 bin seviyesine kadar gerilediğini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bunlar bizim için sürpriz değil, bütün bu gelişmeleri zaten öngörüyorduk. Biz işsizliğin yüzde 10 seviyelerine kadar düşeceğini söylediğimizde inanmayanlar olmuştu. Biz bu iddiayı ortaya koyduğumuz zaman
işsizlik oranı yüzde 14,4 seviyesinde idi. Elbette kehanette bulunuyor değiliz,
hesap ortada, kitap ortada. Gerçekçi hedefler koyuyor, bu hedefleri ciddiyetle kovalıyorsanız zaten tablo ortaya çıkıyor.
Bakınız
Mart döneminde işsizlik oranı bir önceki döneme göre yüzde 13,7'ye, Nisan döneminde yüzde 12'ye ve
Mayıs döneminde yüzde 11'e inmiş. Şimdi ise yüzde 10,5 seviyesine düştü. Dönemsel olarak işsizlik oranında 2,5 puanlık bir düşüş sağlayarak Avrupa'da ilk sırada yer aldık. Bunlar çok sevindirici rakamlar. Türkiye'nin dinamizmini, atılım gücünü, büyüme iradesini kaybetmediğini, aksine daha da güçlendirdiğini gösteren rakamlar. Dünya ekonomilerinde maalesef bu iyimser tablolar, bu heyecan verici göstergeler yok. Türkiye hem büyüyor hem de belli ölçülerde istihdam üretiyor. Bu çok umut vericidir. Birçok ülke büyümede eksiye düşmüş durumda, pek çok gelişmiş ekonomi de çok cüzi büyüme rakamlarında seyrediyor. Üretimde, finansmanda, istihdamda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Böyle bir trendde Türkiye'nin gösterdiği bu dinamik büyüme performansı ülkemiz için, geleceğimiz için çok değerlidir. Ülkemizin bu gücünü, enerjisini, istikrarını çok iyi korumalı, çok iyi değerlendirmeliyiz.''
Türkiye'nin bu başarılı gidişatında yayınladıkları Orta Vadeli
Program'ın büyük katkısı olduğuna inandıklarını dile getiren Erdoğan, bu programın gerçekçi hedefler ortaya koyan bir program olduğunu belirterek, ne karamsarlığa düştüklerini ne de ayaklarının yerden kesildiğini ifade etti. Şimdi o hedefleri birer birer yakalayarak gerçeğe dönüştürdüklerini söyleyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Oysa Orta Vadeli Program'ı açıkladığımızda nelerin söylendiğini hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. IMF'siz yola devam etme kararı aldığımızda eleştirenler de oldu, işler IMF'siz yürümez diyenler de oldu. Ama biz ülkemizin dinamizmine, büyük üretim gücüne, insanımızın enerjisine ve yakın geçmişte yaşadığımız ağır krizlerden kazandığımız tecrübelere güveniyorduk. Bugün haklı olduğumuz ortaya çıkıyor, yakalanan başarı çizgisini bizzat IMF yetkilileri de teyit ediyor. Biz aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Üretim sektörlerinin, dış piyasaların, tüketicilerin ve yatırımcıların güvenini tesis etmiş durumdayız. Bu güzel tabloyu destekleyen pek çok başka göstergeyi de burada ifade edebilirim. Mesela borsamız tarihi rekorlar kırmaya devam ediyor. Bütçe konusunda da tablo son derece iyimser bir
görünüm arzediyor. 2010 yılı
Ağustos ayı itibarıyla
bütçe 3,1 milyar lira fazla verdi. 2010 yılının Ocak-Ağustos dönemini kapsayan ilk 8 ayında bütçe, özellikle bunu söylüyorum, bütçe açığı yüzde 54 azaldı. Yine aynı dönemde bütçe gelirimiz yüzde 20 oranında artarken, bütçe giderlerimiz sadece yüzde 6,8 oranında artış gösterdi. Aynı şekilde
vergi gelirleri yaklaşık yüzde 23 oranında yükseldi. Faiz dışı fazla yüzde 127 oranında arttı. Bu yılın ilk yarısından itibaren geriye doğru 12 aylık sonuçlara baktığımızda bütçe açığımızın milli gelirimize oranının yıllık bazda yüzde 4,4 olduğunu görüyoruz. Birçok ülkede bütçe açıkları artarken bizde düşüyor. Hükümet olarak ekonomideki bu olumlu seyrin daha da güçlenerek devam edeceğine samimiyetle inanıyoruz.''
-KOBİ'LER-
Bu ay içinde
İstanbul Ticaret Odasının
Meclis toplantısına katılarak başarılı KOBİ'lere ödüllerini verdiklerini dile getiren Erdoğan, bu törenlere mümkün olduğunca bizzat katılmaya gayret ettiğini vurguladı. ''Çünkü KOBİ'lerimiz bizim için çok önemli, ülkemiz için, ekonomimiz için çok önemli'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
''KOBİ'lerimizi ülkemizin kalkınmasının lokomotifi, ekonomimizin bel kemiği olarak görüyoruz. Son yıllarda ülke olarak elde ettiğimiz bütün ekonomik kazanımlarda KOBİ'lerimizin büyük payı vardır. Bu sebeple biz KOBİ'lerimizin adeta üstüne titriyoruz. KOBİ'lerimizin gelişmesini sağlamak için her türlü imkânımızı seferber ediyoruz, desteğimizi eksik etmiyoruz. Son yıllarda büyük kısmını KOBİ'lerimizin oluşturduğu 2 milyonu aşkın işletmemizi desteklemek için pek çok
uygulama başlattık.
Kurumlar Vergisi oranını yüzde 20'ye düşürdük. SSK işveren primini indirerek, istihdam yönünden KOBİ'lerimize nefes aldırdık. KDV oranlarında yaptığımız indirimler de yine KOBİ'lerimizi rahatlatmıştır. KOBİ'lerimizin
rekabet güçlerini artırabilmelerine yönelik AR-GE çalışmalarına çok yönlü destekler verdik. Haziran ayından itibaren her KOBİ'yi kendi ihtiyaçlarına göre destekleyecek 6 yeni program başlattık.
KOSGEB ve
Halk Bankası aracılığıyla verilen
kredilerin şartlarında çok büyük iyileştirmeler yaptık.
Esnaf ve sanatkarlarımızın kullandıkları kredilerdeki
faiz oranını yüzde 59 seviyesinden kademe kademe aşağılara düşürdük. En son bu ayın başından itibaren yine esnaf ve sanatkarımıza Halk Bankası'nın uyguladığı faiz oranını yüzde 13'ten yüzde 10'a çektik. Bu yüzde 10'luk faizin, yüzde 5'i de yine hazine tarafından karşılanacak. Yani esnafımız 1 yıla kadar vadeli kredilerde sadece yüzde 5 faiz ödeyecek. Bir yıldan uzun vadeli kredilerde de faiz oranını yüzde 13'ten yüzde 12'ye çektik, burada da esnafımıza yansıyacak oran yüzde 12 değil, yüzde 6 seviyesinde olacak. Bu oranlar esnafımızın 1951 yılından beri gördüğü en düşük oranlardır, bunu da ayrıca dikkatinize sunmak isterim.
Bunun yanında, kamuya olan vergi, SSK ve benzeri borçların ödenmesi konusunda da pek çok kolaylıklar gösterdik. Kredi başta olmak üzere ihracat yapan KOBİ'lerimize her türlü desteği sağladık.
Ekonomik sıkıntıların yoğunlaştığı dönemde KOBİ'lerimizi yalnız bırakmadık, desteksiz bırakmadık. Bundan sonra da elimizdeki imkanları azami seviyede kullanarak KOBİ'lerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.''
aşbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugünün dünyasında ülkelerin birbirini anlamak noktasında daha fazla gayret göstermesi gerektiğine inandıklarını belirterek, ''Türkiye, dünya ve
bölge meselelerine barışçı ve adil çözümler bulunması için her platformda gayretlerini en üst seviyede sürdürecektir'' dedi.
Erdoğan, televizyonlarda yayımlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, dış
politikaya da değindi.
Eylül ayının
dış politika açısından çok önemli, çok yoğun gelişmelere sahne olduğunu ifade eden Erdoğan, 16 Eylülde Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ev sahipliğinde İstanbul'da toplandığını anımsattı. Zirveye,
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham
Aliyev,
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan
Nazarbayev,
Kırgızistan Geçici Dönemi Cumhurbaşkanı
Roza Otunbayeva ve
Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhammedov'un katıldığını belirten Erdoğan, özünde aynı millete mensup olan, aynı dili konuşan, ortak bir geçmişe ve kültürel değerlere sahip kardeş ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini en üst seviyede geliştirmek için yapılan bu zirveyi çok önemsediklerini dile getirdi.
Bu
doğal yakınlaşmanın sadece katılan ülkeler için değil, çözülmeye muhtaç pek çok problemi bulunan bölge için de güzel fırsatlar barındırdığına inandıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, ''İstanbul'da yapılan zirve, Nahcıvan Anlaşması'yla kurulması kararlaştırılan İşbirliği Konseyi'nin kurumsallaşması yolunda da önemli aşamaların kaydedildiği bir zirve olmuştur'' diye konuştu.
Bu adımların önümüzdeki dönemde bu kardeş halklara yeni ortak ufuklar açacağı umudunu taşıdıklarını belirten Erdoğan, zirve vesilesiyle Türkiye'de bulunan
misafir cumhurbaşkanları ile hükümet adına kendisinin de ikili görüşmeler yapma imkanı bulduğunu anlattı. Ülkeler arasındaki ilişkileri daha da iyi seviyelere taşımak ve her alanda karşılıklı
işbirliği imkanlarını geliştirmek noktasında mutabık kaldıklarını ve geleceğe dönük çok önemli açılımlar elde ettiklerini vurgulayan Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile birlikte Türkiye-Azerbaycan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nin
imza törenini de yaptıklarını anımsattı.
Türkiye ile Azerbaycan'ın, dünyada başka örneği olmayan yakınlıkta ilişkilere sahip iki ülke olduklarını söyleyen Erdoğan, bu bakımdan iki ülke arasındaki işbirliğini en üst seviyeye çıkaracak olan bu konseyi de çok önemli ve değerli gördüklerini dile getirdi.
Yine aynı günlerde Türkiye-
İran İş Forumu'na da İstanbul'da ev sahipliği yaptıklarını ifade eden Erdoğan, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri geliştirmek ve işbirliği imkanlarını daha zenginleştirmek için faaliyet gösteren bu forumda, başta otomotiv sanayi olmak üzere pek çok alanda yeni hedefler belirlendiğini anlattı.
Bu forum vesilesiyle İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı
Muhammed Rıza Rahimi ile de bir araya geldiklerini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''Doğu komşumuz İran'la kökü çok eskilere dayanan ilişkilerimiz olmasına rağmen iki ülke arasındaki ticaret hacmi yakın zamanlara kadar istenen seviyenin çok uzağındaydı. Göreve geldiğimizde, 2002 yılında 1,2 milyar dolar seviyesinde olan hacmimizi artırmak için, göreve geldiğimiz günlerden bu yana 8 yılda büyük gayret gösterdik. Bu gayretler neticesinde bu rakam 2009 sonu itibarıyla 10 milyar dolar seviyesine kadar yükselmiştir ama bu da yeterli değil, inşallah karşılıklı gayretlerle en kısa zamanda 30 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaşmayı hedefliyoruz. Bu gerçekçi bir hedeftir, inşallah bu ikili temaslarla bu hedefe ulaşmak için yolumuz daha da kısalacaktır.
İki ülke arasında ayrıca,
terörle mücadele ve İran'ın nükleer programı dolayısıyla dış dünyada yaşadığı problemlerinin çözüme kavuşturulması konularında da işbirliği sürdürülecektir. Bugünün dünyasında ülkelerin birbirini anlamak noktasında daha fazla gayret göstermesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye, dünya ve bölge meselelerine barışçı ve adil çözümler bulunması için her platformda gayretlerini en üst seviyede sürdürecektir. Biz bölgemizde olan, dünyada olan bu gelişmelere
seyirci kalamayız.
Eylül ayı içinde ülkemizde ağırladığımız pek çok başka değerli misafirimizle bu hissiyatımızı, bu vizyonumuzu paylaştık. Bunlar arasında
Katar Emiri Şeyh Hamid,
Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın
Haşimi, OECD Genel Sekreteri Sayın Gurria ve
Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Sayın Ahtisaari ve arkadaşları vardı.''
-PAKİSTAN'DAKİ FELAKET-
Pakistan'daki
sel felaketine de değinen Başbakan Erdoğan, bu ülkede herkesin yüreğini kanatan acılar, yokluklar yaşandığını belirtti. Ülkenin büyük bir kısmını sular altında bırakan sel felaketi nedeniyle bölgede
gıda, barınma ve sağlık ihtiyaçları konusunda büyük sıkıntılar ortaya çıktığına işaret eden Erdoğan, bu ülkeye yapılan
yardımları şöyle anlattı:
''
Felaketin hemen ardından, başta
Başbakanlık Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı olmak üzere, Kızılayımız,
Diyanet İşleri Başkanlığımız ve pek çok başka hayır kuruluşlarımız seferber olmuştur. Şu anda da bu kampanyalar devam ediyor, bölgeye ayni ve nakdi yardım çalışmaları bütün hızıyla sürüyor. Bazı bakan arkadaşlarımız bölgeyi ziyaret ettiler. İnşallah en kısa zamanda ben de bir heyetle bölgeye giderek, şartları yerinde görme, kardeş Pakistan halkının acılarını paylaşma gayretinde olacağız. Türkiye ve Pakistan halkları arasındaki yakınlık, coğrafi mesafelerle izah edilemeyecek kadar sıkı ve derindir. Milletimiz, Pakistan halkının milli mücadelemiz sırasında gösterdiği alicenaplığı ve kardeşliği hiçbir zaman unutmamıştır, unutmayacaktır. Bugün bu felaket sebebiyle yürütülen yardım faaliyetlerine sizlerin gösterdiğiniz büyük ilgiden de zaten bu anlaşılıyor. Bu vesileyle sizlerden bir kere daha ricam, Pakistan'da ihtiyaçlar ortadan kalkıncaya kadar bu meseleye hassasiyetle ilgi göstermeye, mümkün olduğunca yardımda bulunmaya devam etmenizdir. Bu hem Pakistan halkıyla kardeşlik bağımızın hem de insani
dayanışma bilincimizin bir gereğidir.
Bizler de ülkemizde büyük
felaketler yaşadık, bu sıkıntıları, bu acıları çok iyi biliyoruz. Milletimizin, bu acı günlerinde Pakistan halkının en yakınında olacağından asla şüphe etmiyorum.
Allah yardımcıları olsun ve hiçbir millete böyle acılar yaşatmasın.''