Türkiye gündemine bomba gibi düşen rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun detaylarını ve o dönemdeki bomba detayları Can Dündar kaleme aldı. İşte Can Dündar'ın kaleminden 25 Aralık yolsuzluk operasyonunun polis fezlekesindeki çarpıcı ayrıntılarının dördüncü bölümü...
Villalara uzanan 5 telefon
Erdoğan’ın villalarının yaptırılacağı Hazine arazisi için kaymakamlıktan valiliğe, Şehircilik Bakanlığı’ndan Maliye’ye, Kültür Bakanlığı’ndan üniversiteye kadar pek çok devlet kurumu usulsüz izin vermeye zorlanmış.
Başbakan’ın İzmir’in Urla ilçesinde yaptırdığı villalar, 25 Aralık fezlekesinin önemli bölümlerinden birini oluşturuyor.
Ama bunun yanı sıra, Erdoğan’ın hukuku hiçe sayarak iş bitirme yöntemine ilişkin de somut bir örnek teşkil ediyor.
Devletin, bürokrasiden akademiye, yerel yönetimden burjuvaziye, kısaca baştan ayağa kadar nasıl çürüdüğünü, mevzuat delinerek, rüşvet verilerek, bürokratlar değiştirilerek, hocalar satın alınarak nasıl iş yürütüldüğünü görmek istiyorsanız, Urla tutanaklarına bakın:
Kaçak inşaat
Muhtemelen fikir, “Erdoğan’a en yakın işadamı” diye bilinen Mustafa Latif Topbaş’tan çıktı.
Urla’da bir araziye villa yaptırıp tatilde komşu olacaklardı.
8 villa için planlar hazırlanmış, Erdoğan ailesi planlar üzerinde çalışmış, binaların kabası tamamlanmıştı.
Ancak arazi, 1. derece sit alanıydı. İçinde arkeolojik kalıntılar vardı. Yapılaşma yasaktı. Kaçak başlayan inşaat için bir kez yıkım kararı da çıkmıştı.
İlk telefon valiye
31 Aralık 2012 günü İzmir 4. İdare Mahkemesi, kaçak villalar için yeniden yıkım kararı verdi. İzmir Valisi Cahit Kıraç da villaları yıktırmak için harekete geçti.
Mahkemenin kararından 5 gün sonra, 5 Ocak 2013 günü saat 16.47’de Latif Topbaş, Başbakan’ı aradı ve “Şu İzmir Valisi’ne telefon açtırsan” dedi:
“Bizim oraları yıkmak mıkmak filan diye bir şeyler yapıyor adam…”
Erdoğan, “Evlerle ilgili mi” diye sorunca da durumu şöyle özetledi:
“Biz onu 1. dereceden, 3. dereceye çevirmek için müracaat ettik. 3. dereceye çıkarsa zaten her şey halloluyor. Birisinden bir haber atarsınız inşallah.”
Bu görüşmeden 4 ay sonra Vali Cahit Kıraç görevden alındı.
İkinci telefon Çevre Bakanı’na
Vali çekilince iş hızlandı; sıvalar tamamlandı. Villalar, 2014 yazına hazır olacaktı. Ama bu kez de yeni atanan ve bu nedenle de -telefonda geçen tabirle- “konuya korkak yaklaşan”, “konunun vahametini anlayamayan” Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Fethi Şahinoğlu sorun çıkarttı.
13 Eylül 2013’te Topbaş, yeniden Başbakan’ı aradı:
Başbakan, Ankara’da Hafız Rıza Çöllüoğlu’nun cenazesindeydi. Telefonda, “Rıza Hocamızın şeyini yapacağız inşallah” dedi.
Ama iş beklemezdi. Topbaş aynen şöyle dedi:
“Allah rahmet abi, bu Çevre ve Şehircilik Bakanı var, Erdoğan Bey…”
“Evet.”
“Abi, ona bir şey iletilirse çok iyi olur. Burada Çevrecilik İl Müdürü için buna bir ihtiyacımız var bizim. Erdoğan Bey’e bir söylerseniz çok iyi olur.”
“Tamam, tamam.”
Bu görüşmeden 5 ay sonra il müdürü Fethi Şahinoğlu görevden alındı.
ÜÇÜNCÜ TELEFON BİLİRKİŞİYE
‘130 bin liraya 6 hoca’
Başbakan ikide bir Topbaş’ı arayıp, “Niye bu kadar uzadı” diye soruyordu. Acele edilmeliydi. Vali’den sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın da devreye girmesiyle devlet, villalar için seferber oldu.
Urla Kaymakamı Şeyhmus Günaydın, Bakanlığın Urla’daki il müdürüne gitti. Müdür, “İki yol var” dedi:
“Ya yönetmeliği değiştirin ya bilirkişi raporu getirin.”
Bunun üzerine kaymakam, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Osman İyimaya’yı aradı. İyimaya, “Yönetmelik değişirse bu, bütün sit alanlarını kapsar, herkes yararlanır. Ben raporu, buradaki tanıdık hocalardan temin ederim” dedi.
130 bin liraya 6 hoca
Bu konuşmadan sonra Topbaş adına Urla dosyasını takip eden Oğuzhan Boyacı, Topbaş’ı aradı ve durumu izah etti:
“Bunun yalnız bir eee… Hocalara verilen bir boyutu oluyormuş… Para olarak… Maddi…”
Yani bilirkişiye rüşvet vermek gerekecekti.
Topbaş rakamı sormadı bile:
“Hiç fark etmez, tamamdır” dedi.
1 ay sonra bilirkişi raporları hazırdı.
Boyacı, Topbaş’ı arayıp müjdeyi verdi:
“Mustafa Amca, hocamız aradı. Raporumuz hazırmış.”
“Tamam.”
“Sonra ödemeyi sordu. 5 kişilermiş. Bir de kendisi 6… ‘Biz diğer hocalarımız için 20’şer bin lira, sizin için de 30 bin lira belirledik. Uygun mu’ dedim, ‘Uygun’ dedi.”
“Tamam.”
“Yani 130 lira yapıyor.”
“Tamam.”
“‘Yalnız bunu benim banka hesabına yatırmayalım. Kayıtta gözükmesin’ dedi.”
“Tamam.”
Tapu Topbaş’ın üzerine
Bilirkişi raporu geldi. Normalde İzmir’de toplanan sit kurulu, karar hızlı çıkabilsin diye, Urla Kaymakamlığı’nda toplandı. Kararı alıp “Hayırlı olsun” dediler.
Böylece arazi, 3. derece sit alanına çevrilmiş, imara uygun hale getirilmiş oldu. Tapu da Topbaş’ın üzerine kaydedildi.
Rapora imza atan hocalar şunlardı:
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Naime Arslan, Prof. Dr. Atila Ocak, Yardımcı Doç. Dr. Ünal Özelmas, Mersin Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden Dr. Mehmet Ali Kurt ile peyzaj mimarı Kaan Orhanoğlu…
DÖRDÜNCÜ TELEFON ŞİMŞEK’E
‘Reis’in adamları’ Maliye’de
Sit değişikliği olduktan sonra Urla’da işleri takip eden Oğuzhan Boyacı, 29 Kasım 2013’te yeniden Topbaş’ı aradı.
“Mustafa Amca” dedi, “Sizin evlerin olduğu yerde ve yukarıda su deposunun orada iki parselimiz var. Bizim SİT değişikliğinden sonra bunları satın alma hakkımız doğuyormuş.”
“Eee…”
“Kaymakam Bey diyor ki, ‘Bizim evrak Kurul’dan çıkınca, Ankara’ya götürelim. Gitmişken Maliye Bakanı’na uğrayıp bu iki Hazine parselini bizim alacağımızı söyleyelim ki oradaki işlemlerimiz hızlı gitsin’.”
“Çok iyi olur.”
“Yalnız diyorlar ki, ‘Kıyıya 5 bin metreden yakın olan yerlerde ihaleye çıkma durumu oluyormuş Hazine parsellerinin…’”
“Tamam…”
“Şimdi ihaleye çıkarsa bu sefer fiyat artabilir, sıkıntı olur diye Kaymakam Bey dedi ki, -Maliye Bakanı zaten onun hemşerisi ya…” (Bilgi notu: Urla Kaymakamı Şeyhmus Günaydın da Bakan Mehmet Şimşek gibi Batmanlı.)
“Hıı..”
“Bize ondan randevu alırsa, bu işi şansa bırakmayalım; bu iki Hazine arazisini Maliye Bakanı ile görüşelim, ihaleye, askıya çıkmadan, kimse duymadan bu iki parseli alalım.”
“Tamam. Olur.”
“Siz Maliye Bakanı’ndan randevu alırsanız hemen gidip halledeceğiz inşallah…”
“İnşallah, inşallah. Peki.”
‘Bizim Reis’ tanıyor
Topbaş, hemen Başbakan’ı aradı.
“Bizimkiler Ankara’ya gidiyorlar. Bir randevu alabilirsek Maliye Bakanlığı’na uğrayacaklar Allah izin verirse…” dedi.
“Hayırlısı inşallah” cevabını verdi Erdoğan…
Randevu işi kolaydı.
Topbaş, Başbakan’ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’ı aradı. Dedi ki:
“Senden bir ricam var: Bizim İzmir’deki ev var ya… Oranın bir şeyi var da… Urla Kaymakamı’yla bizim bir arkadaş Ankara’ya gelecek. Maliye Bakanı’ylan bir görüşmeleri lazım. Bir randevu alabilir misin yav?..”
“Müsteşarı Naci Ağbal da çözer yani…”
“Tamam. Bizim Reis ikisini de tanıyor onların yakinen…”
“Tamam peki…”
İmzalatıp Başbakan’a…
İstenen randevu alındı.
Devletin Kaymakamı Günaydın ile Topbaş’ın adamı Boyacı, Ankara’da dosyayı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürü Osman İyimaya’ya teslim ettiler.
Boyacı, çıkışta Topbaş’ı aradı:
“Dosyayı İyimaya’ya teslim ettim. O bugün öğleden sonra Bakan’la görüşecekmiş. ‘Direkt imzalatıp Başbakan’a ulaştıracağım ben’ dedi.”
“Tamam.”
“Şimdi grup toplantısına geldim. Beyefendi ile çıkışta görüşebilirsem, bir selam verecem ona; ondan Maliye Bakanı’nın yanına geçecem.”
“Peki. Hadi bakalım, güle güle…”
Bu görüşmeden 6 ay sonra, Urla Kaymakamı Şeyhmus Günaydın terfi ettirildi ve Kastamonu’ya vali olarak atandı.
BEŞİNCİ TELEFON ÖMER ÇELİK’E:
Mozaikler nasıl kaldırıldı?
Bitmedi.
Bu kez de arazideki mozaikler ve arkeolojik buluntular sorun oldu.
Onun için de Kültür Bakanı Ömer Çelik arandı.
“Mozaikleri oradan kaldırması” rica edildi.
Topbaş, sonucu öğrenmek üzere Bakan Çelik’i aradı. Aralarında şu konuşma geçti:
Duvarlar problem oldu
Ömer Çelik: “Şimdi abi, genel müdürden bilgi aldım. Sizin oradaki mozaikleri kaldırıyorlar.”
M.Latif Topbaş: “Tamam.”
“Fakat başka bir problem var: oradaki duvarlar…”
“Hı hı…”
“Birinci dereceden arkeolojik sit alanı…”
“Evet.”
“Bunu sit’ten çıkartmanın imkânı yok.”
“Hımm...”
“Yani orda korunması gerekiyor bunun…”
“Evet?”
“Dolayısıyla diyorlar, ‘Orda bir proje yapılacağı zaman bunları koruyacak şekilde bir proje yapılması lazım’.”
“Evet.”
“Bunlar yıkılmadan, şey olmadan diye onları ki niye 1. dereceden arkeolojik sit’e giriyormuş.”
“Evet.”
“Dedim, ‘Siz o zaman bir şey önerin; nasıl bir proje olacağı konusunda yardımcı olun, öneri bulun’ diye…”
“He he…
“‘Biz ona hazırız, ama…’ dediler, ‘… biraz şey… işte hani… maliyet artırır bu işler...”
“Evet.”
‘E biz nasıl bina yapıcaz?’
“‘Mozaikle problem yok, onu taşıyoruz’ dediler, ama duvarlarla ilgili böyle bir problem var.
“Ee? Duvarlar şimdi orda durunca, duvarın üstüne biz nasıl bina yapacaz?”
“Tabi ben şimdi tabloyu bilmiyorum, gözümün önüne gelmiyor tablo… Mesela bazı yerde şey duruyor nedir o, diyelim ki sütunla yükseltiliyor orası, altta kalıyor zemin, yukarda kalıyor orası, cam kalıyor o şekilde… Mesela bu bazı otellerde var.”
“Hı hı…”
‘Kaldırın dedim, kaldırıyorlar’
“‘Arkeolojik sit alanı’ diyorlar. Yani ‘Mozaikleri kaldırın’ dedim, kaldırıyorlar.”
“Abi, mozaikler orda mühim de; o duvarlar hiç mühim değil… Yani ‘Oranın bana resimlerini getir’ dediler; eskiden yapılmış, dökülmüş duvarlar… Yani zaten toprağın altında duvarlar… Biz çıkardık onları…”
“İşte, teknik şeyini bilmiyorum. 1. derece arkeolojik sit alanı olunca dokunamıyorlardır.”
“Tamam abi, o zaman bir yol varsa devlet bizim… Kâr da istemiyoruz; orayı biz satın aldık üç sene evvel…”
“Tamam. Ben bir bakayım abi ona da; onu nasıl yapacaklar konuşup tekrar bilgi vereyim.”
“Allah razı olsun. Sağ olasın abi. Çok teşekkür ederim.”
“Sizden de... Sağol. Saygılar.”
Villalardan son haber
Villalardan son haberi 2 hafta önce Sözcü gazetesi verdi.
İnce inşaat da bitmiş, villanın önüne özel ağaçlar dikilmiş, tekneler için iskele, helikopter için pist yapılmış, erkekler havuzu tahta perdeyle, kadınlar plajı branda ile kapatılmış, villalar, Başbakan (Cumhurbaşkanı?) için hazır hale getirilmişti.
YARIN: TÜRGEV: ‘ÇUVALLA İNŞALLAH’