Bir hafta içinde,
Yargıtay’ın verdiği iki farklı
manevi tazminat kararı, herkeste bir şaşkınlığa sebep oldu.
Kararlardan birincisi, halen çok ciddi bir
suçlama ile
tutuklu olan
Doğu Perinçek’in,
Mehmet Eymür aleyhine açtığı manevi tazminat
davasında verilmiş..
Diğeri de,
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, yine ağır cezalık bir suçlama ile tutuklu olan
Tuncay Özkan’a açtığı manevi
tazminat davasında verilmiş..
Birinci davanın bilgilerini aktarayım..
Mehmet Eymür ne demiş de, Doğu Perinçek tarafından aleyhine
manevi tazminat davası açılmış?
“Militan,
terörist, orta oyuncusu” vesaire..
Bilmeyenler için hatırlatalım, kimdir bu Eymür?
Uzun yıllar MİT’te çalışmış, birçok derin konuda bilgi sahibi olan kamu görevlisi bir istihbaratçı..
Yine bilmeyenler için hatırlatalım, Eymür bu isnatları yaparken, işkembeden palavralar sıkmıyor,
eleştirilerini; Perinçek’in
PKK kamplarını ziyareti sırasındaki görüşmelerine, o kamplarda kalış süresine, o kampta çektirdiği fotoğraflara vesaire vesaire dayandırıyor!..
Yani kısaca söylemek gerekirse; Eymür’ün eleştirileri, somut bilgilere dayanarak yapılıyor...
Peki bu nitelemelerle ilgili olarak, Yargıtay ne diyor?
“Kullanılan ifadeler gerçek olsa bile, öz ile biçim dengesi bozulmuştur.”
Söylenen şey, zımnen şu: “Yaptığın nitelemeler doğru. Kullandığın sıfatlar, tamamen hayâli, maddi gerçeklikten uzak ifadeler değil. Yalan söylememişsin. Nitelemelerin gerçeklik boyutu var. Gerçeklerden hareket ediyorsun; ama gerçeklerle söylenilenler arasındaki dengeyi bozmuşsun!”
Dikkat buyurun; eleştiri nitelemeleri hakkında, Yargıtay’ın kararı, “gerçek değil” tesbitine dayanmıyor.. Kişiye “
militan” mı denilmiş? Bu tamamen hayâli bir isnat değil. Halim-selim birisine “militan” denilmiş değil. Yargıtay da bu tesbiti yapıyor. Ancak, “Öz doğru ama, biçimin yanlış, ifade şeklin yanlış” diyor ve “tazminata hükmedilmeli” diyor.
Şimdi de ikinci davanın konusu hakkında bilgi verelim.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın,
Tuncay Özkan’a açtığı davada, davanın konusu olan isnatlar şöyle: “Tayyip Erdoğan garip adam, garip fukara adam. (...) Hrszlk yolsuzluk yapanlarn, yobazlarn yanna m brakacaksnz?.......”
Tuncay Özkan’ın ifadelerinde, kamuoyunun bilmediği suçlamalar, direkt yapılıyor.
Kamuoyunda hiç kimse, Başbakan’ın bir
hırsızlık dosyasını bilmiyor. Mahkûmiyet kararını boşverin, ciddi bir isnat içeren yolsuzluk dosyası bilinmiyor. Buna rağmen, Tuncay Özkan, Başbakan’a, hırsızlık yapmış, yolsuzluk yapmış gibi nitelemelerde bulunuyor..
Bu davada, Yargıtay ne diyor peki?
“İsnatlar, eleştiri sınırları içindedir” diyor.. Ve “tazminata gerek yoktur” şeklinde karar veriyor.
İki davadan birincisinde, Yargıtay diyor ki; “Evet, yapılan bu isnatlar gerçek. Ama, yapılan isnatlar gerçek bile olsa, özle biçim arasında denge bozulmamalı.”
Ve devamında da “tazminat gerekli” diyor..
İkinci davada ise; Yargıtay açıkça söylemiyor ama, anlatımından anlaşılan şu: “Yapılan isnatların gerçeklikle bir alâkası yok. İsnatlar vakıa olarak ispatlanabilmiş değil. Örneğin Başbakan için ima yoluyla ifade edilen ‘hırsızlık-yolsuzluk ve dahi yobazlık’ nitelemeleri için gerçeklik konusunda ortaya konan bir maddi
delil yok. Ama, kullanılan ifadeler, eleştiri sınırları içindedir” diyor ve “tazminat gereksiz” kararına varıyor..
Demek ki; 35 bin kişinin katiliyle gidip, terör yuvasında görüşmek,
teröristlerin tek tek elini sıkmak, onların elbiselerinin bir benzerini giyerek onlarla resim çektirmek, gül uzatmak, vesaire eylemler, bir kişiye “militan” demek için yeterli değil..
Ama; ortada maddi bir vakıa olmasa da, bir başka siyasi görüşteki kişiye, “Hırsızlığının, yolsuzluğunun hesabını sorun” demek normal bir eleştiri..
Hatta “yobaz” demek, hiç sorun bile değil..
İşte önümüzde, somut iki dava var..
İki karar var..
Birisinde somut delillere rağmen, “Canım, o kadar da ağır konuşma” deniliyor.
Diğerinde ise, maddi bir delil olmadan yapılan
hakaret isnatları için, “Bunlar eleştiridir. Katlanacaksınız” deniliyor!
Buyursun; bu işi bilenler, bir izah etsinler.. Bu işin kuralı nedir? “Adamına göre karar” değilse, kararın arkasında yatan, haklılık gerekçeleri nedir?
ALİ KARAHASANOĞLU-VAKİT