Son gelişmelerden sonra
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bugünlerde yapacağı her açıklamayı dikkatle değerlendirmek gerekiyor. Örneğin, eğer başka bir program nedeniyle iptal edilmez ise 20 Kasım'da
AK Parti grubuna hitabına dikkat etmek gerekiyor.
Zaten Başbakan, Prag'da kendisine sorulduğunda, dağdaki
PKK'lılara nasıl
silah bırkatırılacağından Meclis'teki DTP'lilere ne işlem yapılacağına dek sorulara, bu konudaki açıklamaları
Türkiye'ye döndüğünde yapacağı yanıtını verdi.
Başbakan'ın geçen çarşamba günü, ayrılırken 'silah bıraktırma' hedefini açıkladığı Türkiye ile, cumartesi akşamı döneceği Türkiye arasında şimdiden bazı farklar ortaya çıkmaya başladı.
Dün,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Ana
yasa Mahkemesi'ne kapsamlı bir başvuru yaparak DTP'nin kapatılması gerektiği iddiasında bulunması, bu farkların başında geliyor.
Ortada yasa ihlali varsa, yasal işlem de gerekecektir tabii. Ancak PKK'nın 22 Temmuz seçimlerinden sonra geliştirdiği stratejinin, ülkede bir Türk-
Kürt kutuplaşması çıkarmak üzere saldırılarını artırmak ve DTP'nin kapatılıp Meclis'ten çıkarılması, böylece kendisi için
Avrupa ve ABD'de 'Türkiye'de demokrasinin işlemediğinin kanıtı' propagandasına dönüştürülmesini de içerdiği görülmeli.
Ancak daha önemli soru, bu adımın Başbakan'ın ilan ettiği hedefi, ABD yönetimine de sunduğu ama Türk kamuoyunun henüz vâkıf olmadığı 'kapsamlı planın' hayata geçirilmesini etkileyip etkilemeyeceği.
Böyle bir planın varlığı, hatırlanacağı gibi, ABD
Dışişleri Bakanı
Condoleezza Rice tarafından, Erdoğan'la 2 Kasım'da Ankara'da görüşmesi ardından bilinir olmuştu. Daha sonra 5 Kasım'da ABD Başkanı George
Bush ile yaptığı görüşmede de, bu planın yer tuttuğu daha sonra yapılmaya başlayan açıklamalardan anlaşılıyor.
Önceki akşamdan itibaren bunların arasında
Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral İlker Başbuğ'un açıklamalarını da eklemek gerekiyor. Başbuğ'un söyledikleri genel olarak önemli, ancak yaşanan gelişmeler ışığında şunlar ön plana çıkıyor:
1-
Kara Kuvvetleri Komutanı, 'tezkere çıktı, harekât nerede?' yorumlarına tepki gösterdi. Bu tutumuyla hem
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Yaşar Büyükanıt'ın 'Gecikme yok' çizgisini sürdürdü, hem de 'karar alıcıları, özellikle medyamız rahat bıraksın' sözleriyle Başbakan Erdoğan'ın üzerindeki baskıyı azaltmış oldu. Bu sözler, Başbakan Erdoğan'ın ne yapılıyorsa asker ve diplomasi ile birlikte yapıldığı sözlerini de destekliyordu.
2- 'Devletin' PKK'nın dağ kadrosunun çözülmesi doğrultusunda önlem alması gerektiği saptamasını, '
terörle mücadeleyi biz yapıyoruz' çerçevesi içinde kullandı. Bu önemliydi, çünkü demekki Orgeneral Başbuğ böyle bir adımın da hükümet inisiyatifi ile ve hükümetle birlikte atılmasını gözlüyor. Başbuğ, son PKK saldırısı öncesinde, '23 yıldır dağa katılımları önleyemedik' samimi itirafında bulunabilmiş bir
komutan.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın dün
CHP, MHP ve DSP yönetimleriyle yaptığı toplantılarda, Erdoğan-Bush görüşmesi yanı sıra, PKK ile mücadelenin, terör eylemleriyle mücadelenin ötesine geçen o 'kapsamlı pakete' de değinilmiş olması
doğal.
O kapsamlı pakete Türkiye'nin şu anda uygulamakta olduğu 'zorlayıcı diplomasiyi' de katmak gerekiyor. Örneğini daha önce 1998'de
Suriye-PKK olayında gördüğümüz 'zorlayıcı diplomasi', silah kullanmayı göze alarak, ama silah kullanmaya gerek kalmadan sonuç alma yöntemi olarak tanımlanabilir.
Bunun için güç kullanmayı göze almak ve hedefi netleştirmek (tezkere), karşı tarafları güç kullanma kararlılığınıza ikna etmek (ABD ve Irak'la görüşmeler), cephenin genişlemesine izin vermemek ve hedefi yalnız bırakmak (Babacan'ın dışarıda ve şimdi içeride temasları) gibi uygulamalar gerekiyor. Başbuğ, "
Sınır ötesi operasyonun uygulanma sürecindeyiz" derken, işte bunu kastediyor.
Ama ne o kapsamlı paketin, yalnızca
sınır ötesi operasyonla, ne de dağdaki silahlı militanları çözmekle sınırlı olduğunu düşünmek doğru. Ne de dağdakini şehre indirme işini daha önce denenip işe yaramadığı görülen pişmanlık, ya da afla sınır görmek doğru. Eğer öyle ise, zaten ondan ciddi bir sonuç beklemek de doğru olmaz. Ama, terörle mücadeleyi, Kürtçülükten, Kürtçülüğü Kürt sorunundan ayırabilecek bir kademelendirmeye gidebilen bir paketten umutlu olmak Türkiye'nin geleeğine inanan herkesin hakkı. Bu umut boşa çıkarılmamalı.
MURAT YETKİN - RADİKAL