Baş
bakan Recep
Tayyip Erdoğan,
Genelkurmay Başkanı'nın, ''niye istifasını istemiyorsunuz, gereğini yapmıyorsunuz gibi görüşlerin'' hatırlatılması üzerine, ''Bu tür şeyler karşısında biz de darda, zorda kalıyoruz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, TRT-1'de canlı olarak yayınlanan ''Politik Açılım'' programına katılarak çeşitli konulardaki soruları yanıtladı.
''
Asker-
sivil ilişkileri konusunda
Türkiye'nin bir türlü demokratik rahatlamaya erişemediği, müdahaleci, vesayetçi anlayıştan çıkamadığı, sorunun ne olduğu ve bunu nasıl aşmayı düşündüğü'' yönündeki bir soru üzerine Erdoğan, Türkiye'nin 1923'ten bu yana bir değerlendirmesini yapmaya kalktıklarında, gerek tek partili, gerekse çok partili dönemde en önemli sıkıntısının ''demokrasiyi hazmedememek veya demokrasinin içini tam manasıyla inanarak doldurmamak'' olduğu yönünde bir tespitin olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, demokrasinin
iktidar ve muhalefet olmak üzere iki önemli ucu bulunduğunu, Türkiye'de bugüne kadar muhalefeti yapanlarla görüştüklerinde ''haklısınız, ama biz burada böyle söylemek zorundayız. Çünkü biz muhalifiz'' dediklerini dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:
''Gerçekten bu beyazsa beyaza
siyah demek, siyahsa siyaha beyaz demek. Muhalefet hep böyle tanımlanmış. Halbuki demokrasiyi alıp bir araştırdığımız zaman, gerçekten bu alanda bütün bilim adamlarının ortak tespiti şudur. Muhalefet aslında iktidarın bir mütemmim cüzüdür. Yanlışları tabii ki söyleyecek. Eleştirel yaklaşımları tabii ki yapacak. Ama katkı vermesi gereken yerde de katkı verecek ki, o
ülke hem demokrasisi ile güçlensin, hem de o ülke güçlensin. Sürekli olarak aykırı, 'siyaha beyaz, beyaza siyah demek suretiyle
halk muhalefetin yanında yer alır' diye bir şey yok. Ama bizde bu böyle anlaşılmış. Bugüne kadar böyle gelmiş, şu anda da hala böyle gidiyor.''
ASKER SİVİL İLİŞKİSİ
Başbakan Erdoğan, asker sivil ilişkisi konusunda da şunları kaydetti:
''Asker sivil ilişkilerine baktığımız zaman, orada da beklenen, arzu edilen ordunun konumu netleştirilmemiş. Bugüne kadar
Anayasal bir kurum olarak o da yerine dört dörtlük oturtabilmiş değil. Ama son dönemlerde bu konuda bana göre olumlu gelişmelerin olduğunu da söylemeden geçemeyiz. Bizim bu 7 yıllık süreç içinde birçok kurumsal değişikliklerin yapılması ve atılan adımlar noktasında, bir defa iktidar-ordu ilişkilerinde çok daha olumlu bir sürecin içine girdik. En azından
sorgulama karşısında ordunun çok daha olumlu bir yaklaşım içinde olduğunu, bu sorgulanmalarda gerekli cevabı kamuoyuna da, bize de verdiğini görüyorum. Bunu da çok açık ve net söylemem gerekir. Şu son gelişmelerde ben
Genelkurmay Başkanımızla görüşmelerimde, Genelkurmay Başkanımızın bu konudaki hassasiyeti çok açık ve nettir. 'Ben hukuka ters bir yapıyı, hukuka ters davranan, gerçekten orduma ve ülkeme zarar verecek bir
subayı ordumun içinde yaşatamam', bunun bana kendisi söylemiştir. Yeter ki bunu yargı içinde süratlendirelim ve orada netice alalım. Burada biz yürütme olarak üzerimize ne düşerse yapmak durumundayız ve şu ana kadar bunu yaptık. Açık söylüyorum. Bundan sonra da yaparız. Bunu bırakamayız.''
Erdoğan, Meclis'teki grup toplantısında yaptığı konuşmada, ''Devletin tüm kurumları içindeki en üst bürokratına varıncaya kadar bu tür şeylere karışanlar varsa, bunları yargıya teslim etmekte hiç tereddüt göstermemeliyiz'' dediğini ve göreve ilk başladıkları yıllarda da
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında üst düzeyde operasyonlar yaptırdıklarını ve ardından
emniyette üst düzeyde operasyonlar olduğunu hatırlattı.
Şu anda Emniyet Genel Müdür Muavini ile
Sakarya İl Emniyet Müdürünün cezaevinde olduğunu, 69 polis ve müdürü kapsayan çok ciddi rüşvet operasyonları yapıldığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Bunlar temizleme harekatı. Eğer biz bu temizleme harekatını gerçekleştiremezsek, halkın devletine olan güveni azalacaktır. Halkın devletine olan güvenini tesis etmemiz lazım. Benim vatandaşım devletin dairesine gittiği zaman orada 'haklıysam işim halledilir, çözülür problemim' diyemiyorsa, buna güvenemiyorsa, burada sıkıntı var demektir. Bizim de bunu aşmamız lazım. Bu konuda çözüm noktasına gelindi mi? Daha atacağımız çok adım var. Almamız gereken çok mesafe var'' dedi.
''RUTİN TOPLANTILARI BİZ BAŞLATTIK'
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, ''Genelkurmay Başkanı ile arınızda bir güven sorunu olmadığını sizin bu sözlerinizden çıkarabilir miyiz?'' sorusu üzerine, ''
Hayır. Burada aramızda böyle bir sorun söz konusu değil. Eskiden Başbakan Genelkurmay Başkanı arasında haftalık rutin toplantılar yoktu. Biz bu süreci de başlattık'' diye konuştu.
''Size göre Genelkurmay karargahında albay düzeyinde de olsa bir çalışma, cuntalaşma eğilimi normal mi? Sayın Başbuğ,
belge çıktığında 'bu haliyle kağıt parçası' demişti. 'Ama artık darbeleri de bu devirde savunamayız barındırmayız' diye kendi ifadeleri olmuştu'' şeklindeki hatırlatma üzerine Başbakan Erdoğan, ''O tür ifadeleri bana da ifade etmiştir. 'Hiçbir zaman bunun tarafı olmam.' Bu süreci, bizim de çalışma ve gayretlerimizle yargıya sevk etmiş olmak, artık sürecin yar
gıda devamı anlamındadır ki, yargıda olan bir süreçte siyasiler için konuşmak daha zor.
Medya için daha rahat'' dedi.
Erdoğan, ''Niye istifasını istemiyorsunuz, gereğini yapmıyorsunuz gibi görüşler bulunduğunun'' anımsatılmasına karşılık, ''Söyleniyor. Dün de bir akademisyen bir toplantıda böyle bir şey kullandı. Biz de bu tür şeyler karşısında darda ve zorda kalıyoruz'' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, DTP'nin bölücü
terör örgütü üzerinde etkinliğinin bulunmadığını belirterek, ''Tam aksine ne diyor; 'İmralı'yı muhatap alsınlar'. Böyle bir şey olur mu ya? Bu nasıl konuşulur. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olmuş birisiyle siyasi irade muhatap olacak. Öyle saçmalık olur mu? Bunu söylemek onların nerede olduğunu gösteriyor'' dedi.
Konuşmasında ABD ziyaretine değinen Erdoğan, ''7
Aralık ziyaretini önemsiyorum. Bu ziyarette çok daha farklı bir şekilde konuları masaya yatıracağız. Orada kendileriyle bunları görüşeceğiz. Müşterek yapmamız gereken çalışmalar var. Şu anda her ne kadar 2011 çekilme (
Irak'tan) diye ifade ediliyorsa da bu ne denli doğrudur. Şu anda söylemek çok peşin bir karar olur ki yanlıştır diye düşünüyorum'' dedi.
Erdoğan, Başbakan olarak iki kez Irak'a gittiğini, bütün bu çalışmalarda
terör örgütünün oradaki konuşlanmasını ortadan tamamıyla kaldırarak onları iyice yalnızlığa itmeyi ve
Kuzey Irak ile merkezi yönetimin kaynaşmasıyla birlikte Irak'ın artık bir sorun ülkesi olmaktan çıkıp, kendi iç barışını sağlamış ve kalkınmış bir Irak olmasını istediklerini söyledi. Erdoğan, Irak ne kadar kalkınmış olursa, Türkiye için de o kadar rahat olacağını ifade etti.
''DTP'NİN SİYASİ ROLÜ''
Kuzey Irak yönetiminin terör örgütü
PKK'ye
silah bırakması yönünde
çağrısı hatırlatılarak, ''DTP burada PKK'ya silah bıraktırma konusunda daha aktif siyasi bir rol oynayamaz mı?'' yönündeki bir soruya Erdoğan, şu karşılığı verdi:
''DTP'nin bölücü terör üzerindeki etkinliğini var mı, yok mu? Onu düşündüğümüz zaman ben bir etkinliğinin olduğunu görmüyorum. Böyle bir etkinlik olmuş olsa, zaten parlamento çatısı altında siz bir
legal örgüt (parti) olduğunuzu bilmelisiniz. Biz hiçbir zaman illegal bir örgütle oturup konuşmayız. İllegal bir şahsı da hiçbir zaman muhatap almayız. DTP bir defa Türkiye partisi olmalıdır. Belli dillerin veya belli bölgenin partisi olmaktan çıkmalıdır. Aynı şekilde diğerleri için de bu geçerli. Türkiye'de 80 vilayette milletvekili çıkarmış bir parti,
AK Parti. Sadece Tunceli'de milletvekilimiz yok. Ama Tunceli'de de belediyelerimiz var. Bununla biz bir şeyi ortaya koyuyoruz. AK Parti, Türkiye partisidir. Fakat DTP şu anda PKK ile bu iletişimi sadece görüşmeler vasıtasıyla sürdürüyor. Onlara bir
demokratikleşme sürecine katkı sağlamak, silahı bırakmak, böyle bir şey yok. Tam aksine ne diyor; 'İmralı'yı muhatap alsınlar'. Böyle bir şey olur mu ya. Bu nasıl konuşulur. Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olmuş birisiyle siyasi irade muhatap olacak. Öyle saçmalık olur mu? Bunu söylemek onların nerede olduğunu gösteriyor. Biz terörle mücadeleden asla taviz veremeyiz. Terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürme durumumuz var. Ama bu işin sadece güvenlik boyutu yok. Bunun
psikolojik, sosyolojik, diplomatik,
ekonomik boyutu var. Bütün bu alanları devreye sokmak suretiyle bu çalışmayı sürdürmemiz lazım.''
''ANA MUHALEFET HİÇ ANLAYAMAMIŞ BU İŞİ''
Başbakan Erdoğan, ''muhalefet ile iktidarın bu konuda tam anlaşamadığı, konuşamadığı bir durumda, iktidarın halka bunu net anlatması ve toplumun güven duyması konusunda neler yapılacağı yönündeki'' bir soru üzerine, Koordinatör bakanlığın bu konudaki çalışmaları tamamladığını, salı ve perşembe günü TBMM'de muhalefetin neler söyleyeceği göreceklerini söyledi.
Ana muhalefet partisinin gönderdiği cevabi mektuba ek bazı belgeler, dokümanlar ve daha önce yayınladıkları kitapçıları da ilave olarak koyduklarını da dile getiren Erdoğan, şunları söyledi:
''Ama koyduğu sadece
Kürt sorunuyla ilgili
kitapçıklar. Demek ki hiç anlayamamış bu işi. Bizim demokratik
açılım sürecini sadece
Kürt sorunu olarak görüyor. Orada öyle şeyler söylüyor ki, bazılarını bizim kabullenemeyeceğimiz şeyler. Çok daha ileri şeyler söylüyor. Tabii biz salı ve perşembe günü neler söylediklerini göreceğiz. Biz onları da alacağız. Aldıktan sonra bir defa partimizin söylem birliğini bu parlamento müzakerelerinden sonra kitapçık haline getireceğiz. Ayrıca hükümet olarak ne gibi adımlar atacağız, onu da konuşacağız.''
Erdoğan, bunların yanında birçok CD ile Türkiye genelinde bütün parti örgütlerini araziye süreceklerini, ülke genelinde konferanslar, sempozyumlar, paneller düzenleyerek halkın bilgilenmesine yönelik çalışma yapacaklarını, bunu da bahara kadar devam ettirmeyi hedeflediklerini söyledi.
GAZZE-DARFUR KARŞILAŞTIRMASI
''Türkiye'nin
İsrail'in
insanlık suçu, savaş suçu işlemesi konusunda takipçi olduğu, benzer isnatlarla karşı karşıya olan
Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir ile ilgili AB ve dünya kamuoyunun Türkiye'nin tutumundan rahatsız olduğu'' yönünde yapılan hatırlatma ve ardından ''İkisi arasında bir çelişki var mı? Nasıl bakıyorsunuz bu konuya?'' şeklindeki bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, burada davet sahibinin Türkiye değil, İKÖ olduğunu söyledi.
Erdoğan,
Gazze olayı ile
Darfur'u birbirine karıştırmamak gerektiğini, kendisinin Başbakan olarak Darfur'a gittiğini,orada ifade edildiği gibi soykırım tespitini kendilerinin yapamadıklarını söyledi.
Afrika ülkelerinin de böyle bir görüşe katılmadıklarını ifade eden Erdoğan, ''Şu anda BM'nin de Türkiye'ye yönelik bir yazısı, tavrı da olmuş değil. Bunlar medyada çok farklı şekilde yer alıyor. Ama İsrail olayına gelince Gazze'nin durumu çok farklı'' dedi.
Erdoğan, dünyanın değişik bölgelerinde bu tür sıkıntılar olduğunda aynı hassasiyetle yaklaştıklarını ve buradaki yaklaşımlarının sebebinin insani olduğunu söyledi. Erdoğan, ''Yani
Müslüman olup olmaması meselesi değil. Sharm-el Şeyh'te yapılan toplantıdan bu yana 9 ay geçti. Hala Gazze'ye
yardım yapılmamaktadır. İnşaatlar, okullar, hastaneler, ye altı yer üstü bütün oradaki yıkımlar hala aynı şekilde durmakta. Ve vatandaş orada çadırdadır. Hala gıda ve ilaç noktasında içeriye çok zor yardımlar girebilmekte. Maalesef durum içler acısı olarak devam ediyor. Bir iyileşme emaresi yok'' diye konuştu.
Ömer El Beşir ile kendisinin çok rahat konuştuğunu dile getiren Erdoğan, ''Ben
Netanyahu ile o kadar rahat konuşamam ama Beşir ile rahatlıkla konuşurum. Rahatlıkla 'bu yaptığınız yanlıştır' derim. Ve yüzüne derim. Niye? Bir Müslüman böyle bir şey yapamaz ki. Bir Müslüman soykırım yapamaz. Varsa böyle bir şey bunu rahat söyleriz. Türkiye'nin böyle bir rahatlığı var. Öz güveni var en azından. Bu konudaki rahatlığımızı ben Ban Ki-mun'a da açıkladım'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''
İrtica ile mücadele
eylem planı'' belgesiyle ilgili olarak, ''
Adli Tıp raporunda ne deniliyor. Bu 'Dursun Çiçek'in eli ürünü olduğu kanaatine varılmıştır' diyor. Burada şöyle bir şey söyleniyor. Niçin öyle bir ifade kullanılıyor da 'aslıdır' denilmiyor. Böyle bir şey de var. Tabi ben bunu da sordum. Dediler ki, 'bunun literatürdeki ifadesi budur, böyle kullanılır'. Literatürdeki ifadesi buysa, demek ki bu böyle, vaka bu'' dedi.
TRT 1'de canlı yayınlanan Politik Açılım programına katılan Erdoğan, ''İktidara geldikten sonra emniyetten örnekler verdiniz. Başka kurumlardan yaptığınız operasyonlardan söz ettiniz. Fakat hala sorun şurada; aynı kolaylıkla silahlı kuvvetlerde operasyonlar yapılamıyor.
Yargı sürecinde de zorluklar var. Genelkurmay Başkanı ile 2 kez görüştünüz, çağrı da yaptınız ama bir türlü sorgu, ifade alma sürecinde ilerleme olmadığına dair kamuoyunda gözlem var. Yani Genelkurmay mı bunu engelliyor yoksa mahkemeler, savcılıklar mı böyle bir talepte bulunmadı?'' şeklindeki soru üzerine şunları söyledi:
''Anayasa'daki başbakana karşı olan sorumluluk hangi çerçeve içerisindedir? Bunları değerlendirmek lazım. Biliyorsunuz Genelkurmay Başkanı, başbakanın ataması ile gelmez. Bakanlar Kurulu'nun teklifi ve Cumhurbaşkanı'nın onamasıyla gelir. Peki bunun tam aksi olması halinde durum ne olur? Orada da başbakanın tasarrufu yoktur. Yine süreç tam tersine devam eder. Peki,
itiraz halinde neresi olur? Nereye itiraz eder? İtirazın kabil olması için askeri yargıya itiraz eder.
Bunların değerlendirmesini çok dikkatli yapmak lazım. Atılacak adımları da ülkenin birliği, bütünlüğü için hassasiyetle sürdürmek lazım. Tabi diğer konulara gelince de bu süreç içerisinde de yargı, bana göre 'adeta kılı kırk yarar' şeklinde devam ediyor. Kurumun tahrip edilmemesi, bu da çok önemli. Bakın geçen hafta 8 tane subay davet edildi. Bunlar dinlendi, gönderildikten sonra yeni 2 tane daha dinlendi, demek ki süreç devam ediyor. Bu hafta içerisinde kim bilir kimleri davet edecekler.
Bir de duygusal bir yapı içerisinde bizler devleti idare edemeyiz, duygusallığı bir kenara koyacağız. Ne getirir, ne götürür, bunları iyi değerlendireceğiz. Türkiye'de öyle anlar olmuştur ki bir cümle kullanılmıştır piyasalar çöküvermiştir. Bunları düşünmek durumundayız. Mesela muhalefet lideri bakıyorsunuz bir açıklama yapıyor, düşünmüyor, bakıyorsunuz borsa bir anda 3 bin puan düşüyor. Bunları düşünmek durumundayız. Bu hassasiyet içerisinde süreci işletiyoruz, çalışıyoruz. Fakat, yargı bu süreci çok daha hızlı işletebilmelidir.''
Silivri'de süren ''
Ergenekon Davası''nın çok sanıklı olduğunu, davanın dosyalarının çok çok kabarık olduğunu hatırlatan Erdoğan, yargının bu süreci daha da hızlı bir şekilde sürdürerek neticeye varılmasını temenni ettiklerini söyledi.
''İRTİCAYLA MÜCADELE EYLEM PLANI'' BELGESİ
''Hiç bir zaman suç sabit olmadıkça kimseye sen suçlusun'' diyemeyeceklerini, buna hakları olmadığını ve bir an önce de neticeye ulaşılmasını istediklerini kaydeden Erdoğan, ''
İrticayla mücadele eylem planı'' belgesi konusundaki ve ''Bazı raporlarda, belli bir partiye, hükümete, belli cemaatlere karşı böyle bir
hazırlık askerin göreviymiş gibi algılamalar da var. Siz böyle görüyor musunuz?'' şeklindeki bir soruyu da şöyle yanıtladı:
''Ben böyle görmüyorum. Böyle bir şey söz konusu olmaz. Bu
siyasete bulaşmaktır, siyaset yapmaktır ki bu onlar içinde hayırlı bir şey değildir. Bir defa, şu anda olay, yargı süreci içerisinde iken, burada hazırlanan şey, partimle ilgili olan şey geldiği anda, hemen suç duyurusunda bulunduk. Biz hemen bu işi yargıya
havale ettik. Dedik ki biz bunun sonuna kadar takipçisi olacağız. Ne içerisinde, tabi ki hukuk içerisinde.
Askeri savcının, siville arasında bir sıkıntı var. Bu bizi ilgilendiren bir olay değil, bizi ilgilendiren bir olay var. Adlı Tıp raporunda ne deniliyor. 'Bu Dursun Çiçek'in eli ürünü olduğu kanaatine varılmıştır' diyor. Burada şöyle bir şey söyleniyor. Niçin öyle bir ifade kullanılıyor da 'aslıdır' denilmiyor. Böyle bir şey de var. Tabi ben bunu da sordum. Dediler ki 'bunun literatürdeki ifadesi budur, böyle kullanılır' Literatürdeki ifadesi buysa, demek ki bu böyle, vaka bu. Bunun ifadesi buysa, demek ki bunun üzerinde durmanın bir anlamı yok.''
Başbakan Erdoğan'a, geçmiş dönemlerdeki askeri darbeler ve muhtıralar hatırlatılarak, ''Askeri bir endişe, hükümeti ortadan kaldırma, Türkiye böyle bir darbenin eşiğinde, yada gölgesinde yada
baskı altında çalıştığınız hissiyatı var mı sizde?'' şeklinde bir soru da yöneltildi.
Erdoğan bu soruya, ''Ben böyle düşünmedim. Bir hissin içinde olmadım. Bundan önce olduğu gibi de kalkıp, bırakıp gitmem. Gereğini yaparım'' dedi.
''DEMOKRATİK AÇILIM'' SÜRECİ
Muhalefet ile ilişkiler ve ''
Demokratik Açılım'' ile ilgili görüşmenin TBMM'de 10
Kasım tarihinde görüşülecek olmasına ilişkin sorular üzerine de Başbakan Erdoğan,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve iktidar partisinin genel başkanı olarak, uzlaşmanın zeminini oluşması açısından muhalefet partileri liderleriyle görüşme talebinde bulunduğunu hatırlattı.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a bir sayfadan oluşan bir
mektup gönderdiğini anımsatan Erdoğan, kendisine de Baykal'dan 6 sayfalık bir mektup geldiğini söyledi. Ana muhalefet partisinin genel merkezi kurulduğunda oraya giderek ''hayırlı olsun'' dediğini, kendilerinin genel merkezi kurduklarında ise onların hayırlı olsun demeye gelmediğini ifade ederek, şunları söyledi:
''Biz muhalefet ile çok uzlaşma aradık. Ben bir uzlaşmanın zemini oluşsun diye bu randevuyu istedim. Koordinatör bakanım, yüzde 1'in üzerinde oy alan bütün partiler ile görüşme talep ederken, bu 2 parti ile de görüşme talep edildi. Maalesef kabul edilmedi.
Bu ülkede zaman zaman koalisyonlara katılmış bir siyasi partinin genel başkanı sıfatıyla, devlette de görev yapmış bakan sıfatıyla, zaman zaman ikili görüşmeler yapılıyor. Bu görüşmelerin hangisi kameralar karşısında yapılıyor? Kaldı ki, ben koordinatör bakanımı da alarak görüşme yapacaktım. Kendisi de yanına ikinci bir görevli alarak bu görüşmeyi yapabilirdi. Önemli noktalar not alınabilirdi.
Ama maalesef buna yanaşmadılar. Bir muhalefet, bilgi vermek istemez mi, bilgi almak istemez mi? Biz, bu devletin bir projesidir. Sizin de söyleyecekleriniz varsa bunları almak istiyoruz. Çünkü bunun muhatabı millet. Şu veya bu kuruluş değil.
Milletimizle ortak
akıl oluşturacağız ki bundan netice alalım. Bizler tabi ki Kürt kökenli vatandaşlarımızı dışlayamayız. Veya farklı sorun alanlarının temsilcileriyle tersleşemeyiz. Şunu çok açık söyleyeyim, bizim milli birlik ve kardeşlik projemizin, demokratik açılım sürecimizin hedefi, sadece Kürt kökenli vatandaşlarımız değildir. Bu terör sorunudur, bunun yanında etnik vatandaşlarımızın, azınlıkların sorunları, bunun yanında Ermenilerle,
Ermenistan ile olan ekonomik alanlarımızda olan sorunlardır. Bütün bu alanlarda sorunlarımızı iyi etmek suretiyle halkımızın refahını, birliğini, kardeşliğini artırmaya yönelik bir süreç bu.
Bu sürecin genelgelerle kısa vadede çözülecek olanı var, yasalarla orta vadede çözülecek olanı var,
Anayasa değişikliği ile uzun vadede çözülecek olanı var. Tabi ki bunu iktidar olarak sadece 'biz yaparız' dersek kendimizi aldatırız. Bunu muhalefet ile beraber yapalım istiyoruz.''
10 KASIM
''Demokratik Açılım'' sürecinin TBMM'de
10 Kasım tarihinde görüşülecek olmasına ilişkin Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Niçin 10 Kasım. Buna tabi ki özenerek, bezenerek bir şey düşünmedik. Biz bunu ilk 15 gün içerisinde bitirelim istedik. Tabi ilk 15 gün derken, arkadaşlarımızın şöyle bir kanaati oldu. 10 Kasım bir yas günü değil. Bir defa bunu halkımızla paylaşmamız lazım. İkincisi Atatürk'ün 'yurtta sulh, cihanda sulh' ifadesine en uygun gün bu gündür.
'Benim naciz vücudum bir gün
toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ebediyen payidar kalacaktır'. Buna oturan bir çalışma olacaktır. Olaya buradan bakalım, ama bunu sağa sola çekmeye çalışanlar oldu.''
''Demokratik Açılım'' sürecini, dağdan veya
Mahmur Kampı'ndan veya Avrupa'dan gelecekler olarak görmediklerini, bu gelişlerin sürecin bir ayağı olduğunu belirten Erdoğan, ''Biz asla bu süreci durdurmak, sonlandırmak istemiyoruz. Kısa, orta ve uzun vadede atılması gereken adımlar var. Bu şekilde devam edeceğiz'' diye konuştu.
Dönüşlere yönelik, ''(Bu tür görüntüler olursa bu işi durdururuz) dedik'' diye konuşan Başbakan Erdoğan, ''Demokratik Açılım'' ile ilgili diğer çalışmaların sürdüğünü kaydederek,
Alevi vatandaşlarla ilgili çalışmaların, Rum vatandaşlarının sorunlarıyla ilgili çalışmaların da devam ettiğini bildirdi.