Encüman-i Daniş ve 50 yıllık sır...
Ergenekon'un 10'uncu dalgasında gözaltına alınan Milli
Güvenlik Kurulu (MGK) eski Genel Sekreteri
emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'a,
Moda Deniz Kulubü'nde 15 günde bir yapılan "gizli" toplantıların sorulması adeta paniğe sebep oldu.
Meğer Tuncer Paşa, 28 Şubat'ın birçok eski aktörü gibi "Encümen-i Daniş" isimli yapının üyesiymiş.
Encümen-i Daniş, bir nevi Danışma Kurulu. "
Akil Adamlar Kurulu" da denilebilir.
Düzenli toplantılar, devletin zirvesinde
kilit görevler almış emekli asker, bürokrat, siyasetçi ve akademisyenleri bir araya getiriyor.
Kurul üyeleri arasında İsmail Hakkı
Karadayı,
Hüseyin Kıvrıkoğlu ve
Necip Torumtay gibi 3 emekli
Genelkurmay Başkanı da var.
Karadayı önceki gün Milliyet'ten Fikret Bila'ya, Kıvrıkoğlu da dün Hürriyet'ten Şükrü Küçükşahin'e konuştu.
Karadayı, "Başkanımız, eski
Meclis Başkanı Necmettin Karaduman'dı. Ondan sonra Prof. Dr. Sefa Reisoğlu oldu. Bülend Ulusu var, Mustafa Aysan, İlter
Türkmen, Özden Sanberk, Köksal Sönmez gibi isimler var. Bir araya gelip
ülke meseleleri üzerine sohbet ediyoruz" diyor.
Mevcut yapı 1960'dan bu yana sürüyormuş. Karadayı,
vefat eden üyelerin yerine yeni isimler seçtiklerini kaydediyor.
Toplantılarda konuşulan hususlar, daha sonra
rapor haline getirilip, devletin zirvesine sunuluyormuş.
Karadayı, Cumhurbaşkanı Sezer'in bu raporları "çok faydalı" bulduğunu söylüyor.
Ancak, 15 günde bir toplantılar yapılmaya devam ettiği halde, Cumhurbaşkanı Gül ve
Başbakan Erdoğan'a tek rapor sunulmamış.
Bir diğer ilginçlik de, son iki
Genelkurmay Başkanı Büyükanıt ve Özkök, emekli olduktan sonra üye olarak davet edilmemiş.
Demek ki, askerler ve siyasetçiler ile "fikri" bir kopma yaşanmış.
Bir
dernek, bir kulüp, bir
vakıf olmadığı halde varlığını bugüne kadar sürdüren Encümen-i Daniş'in üye seçiyor olması, son derece ilginç.
Hiçbir kurumsal varlığı olmadığı halde, 50 yıldır ayda iki kez toplanıp raporlar hazırlaması ve bunun bunca yıl kamuoyunun gözünden kaçması, adeta bir "
sivil toplum mucizesi".
Encümen-i Daniş'in bugüne kadar binden fazla toplantı yapıp, en azından 100'den fazla rapor yazmış olması söz konusu.
Bu çok değerli raporları Türk halkı ile paylaşırlarsa, entelektüel çalışmalar için çok büyük kaynak sağlamış olur.
Böyle bir şeffaflık, bu kadar değerli ve birikim sahibi "akil adam" hakkında haksız zanların oluşmasını da engeller.
Türkiye, şeffaflaştıkça güzelleşiyor. Sizce de öyle değil mi?
Bush’un Obama’ya bıraktığı
miras
ABD Başkanı Bush, 8 yıldır oturduğu Beyaz Saray'daki koltuğunu salı günü Obama'ya devredecek.
Önceki gün
veda konuşmasını bile yaptı.
'Bir şansım daha olsaydı, bazı şeyleri farklı yapardım' dedi.
Pişman değil. "Yapmazdım" demedi.
'Daha özgür bir dünya' bırakıyorum diyerek, 8 yılını övdü.
Oysa geriye "
enkaz" denecek bir miras bırakıyor.
Bugüne kadar giriştiği her şey niyet ettiğinin tersi ile sonuçlandı.
Afganistan'a El Kaide'yi bitirmek için girdi.
Usame Bin Ladin'i yakalamak bir yana, El Kaide'nin
terör saldırılarının artmasına sebep oldu.
Irak'a Saddam'ı devirmek ve
demokrasi götürmek için müdahale etti.
Ancak, demokrasi bir yana ülke kan gölüne döndü.
Ortadoğu'ya demokrasi getirmek için proje başlattı, ABD ve demokrasi düşmanlığını artırdı.
ABD'yi dünya imparatorluğuna dönüştürmek istedi, Süper Güç imajını da sona erdirdi.
İran ve
Kuzey Kore'yi nükleer çalışmaları nedeniyle "Şer Ekseni" ilan etti.
Her iki ülke de nükleer
silah çalışmalarını daha da ilerletti.
Dünya petrollerinin denetimini ele geçirmek istedi.
Petrol fiyatları zirveye çıktı. Mevcutları da kaybetti.
Ve şimdi
ABD ekonomisi, tarihinin en kötü ikinci krizini yaşıyor.
ABD, tarihinin en büyük
bütçe açığını verdi.
Bush, tek yanlı politikalarıyla "stratejik ortak" Türkiye'yi bile
Amerikan karşıtlığının en yüksek olduğu ülke haline getirdi.
Peki, Obama bütün bunların üstesinden gelebilecek mi?
Kolay olmayacak. Belki mümkün de olmayacak.
Ama, kelimenin tam anlamıyla iki cephede savaşan, ekonomisi bunalımda bir "enkaz" devralıyor.
Erhan BAŞYURT - BUGÜN