Orta Doğu'da sürdürülebilir bir dış politika için…
Ankara'nın, çıkarlarını kendi merkezinden tanımlayan ve tek taraflı politikalardan medet ummayan duruşu, mutlaka farklı projelerle
desteklenmeli. Sürdürülebilir bir Orta Doğu politikasının yolu,
bölgede oluşturulacak maksimum iş birliğinden geçiyor.
Orta
Asya ülkeleri, SSCB'nin dağılması sonrasında birer birer bağımsızlıklarını elde edince,
Türkiye'de çok ciddi bir heyecan oluşmuştu. Doğal nüfuz alanı artan Türkiye'nin, bu şansı iyi kullanması hâlinde, bulunduğu coğrafyada '
Osmanlı İmparatorluğu' gibi etkin bir aktör olabileceği görüşü bile tartışılıyordu.
Türkiye ilk olarak bölge ülkelerine 'abi' olmaya kalkıştı. Daha önce hiç devlet olmamış ve uluslararası ilişkilerde oldukça tecrübesiz yeni
Orta Asya cumhuriyetleri başlangıçta Ankara'nın bu rolüne çok da
soğuk bakmadılar. Lakin kısa süre içinde hamasi nutuklar, içi boş anlaşmalar, gerçekleştirilmeyen iyi niyet temennileri ve benzeri çaresiz girişimler neticesince Orta Asya cumhuriyetleri kendi yollarını 'abisiz' çizme kararı aldı. Gerçekte, Türkiye'nin devlet olarak Orta Asya'ya verebileceği iyi niyetinden ve kısmi tecrübelerinden başka hiçbir şeyi yoktu. Ülke ağır bir
ekonomik buhran içindeydi, yıllık enflasyon yüzde 80'lerde seyrediyordu ve en nihayetinde devalüasyon yaşanmıştı. Orta Asya ilişkileri maddi açıdan desteklenemediği için heyecanlı başlayan bir serüven çok
erken sukut-u hayale uğramıştı.
Bu kötü ekonomik tabloya paralel olarak o yıllarda Ankara'nın başı
PKK ile hiç olmadığı kadar dertteydi ve Orta Asya'ya yakın ilgi duyan Türkiye'yi köşeye sıkıştırabilmek için
Rusya örgüte kucak açmıştı. Bölgeye yönelik somut adımlar atamayan ve yeni cumhuriyetlerle iktisadi bir bütünleşme sağlayamayan Türkiye, kısa süre sonra Orta Asya'da esamisi bile okunmayan bir ülke konumuna düştü. Ortaya koymaya çalıştığı 'idealist' yaklaşıma iktisadi bir destek bulamayınca Orta Asya hesapları bir başka bahara ertelendi.
Ankara'nın bölgeye yönelik planlarını tekrar ayağa kaldıran en önemli kırılma noktası, Amerika'nın arkasında durduğu
Bakü-Tiflis-
Ceyhan boru hattıdır. Orta Asya petrolünü Akdeniz'e, oradan da Batılı adreslere taşıyan hat, Ankara'yı tekrar bölgeye bağlamış ve Orta Asya'da aktif politikalar üretebilen bir noktaya taşımıştır.
Dış politikamızda ilginç bir tecrübe olan Orta Asya serüvenimiz, Ankara'nın yakın gelecekte Orta Doğu'da neler yapabileceğine ya da yapamayacağına dair birtakım ipuçları vermektedir.
Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun da belirttiği gibi maksimum iş birlikleri ile desteklenmeyen politikaların uzun süre ayakta kalmasını beklemek hayalcilik olur. Komşuları ve bölge ülkeleri ile devamlılık arz eden ilişkiler kurmak için bir bir vizeleri kaldıran Ankara, uzun soluklu politikalar için zemin hazırlıyor.
Türkiye'nin aktif ve belirleyici bir
dış politika takip edebilmesi, bölgedeki sorunların çözümünde örnek ülke ve arabulucu olabilmesi, öncelikle kendi içindeki kronik sorunlardan kurtulmasına bağlı. Dışarıda çok daha güçlü bir Türkiye profili çizmenin yolu şüphesiz içeride kenetlenmiş bir yapı oluşturmaktan geçiyor. Doğuda daha 'batılı' bir adres olarak algılanmaktan hoşlanan Ankara'nın eş zamanlı olarak bu kadar çok '
açılım' yapmaya çalışmasının bir sebebi de bu.
Türk dış politikasının Orta Doğu'da 1
Mart tezkeresinin reddi ve
Başbakan Erdoğan'ın
Davos çıkışı ile farklı algılanmaya başladığı bir gerçek. Lakin bugün yakalanan başarının ardındaki en büyük etken bu değil. Davutoğlu, Orta Doğu'ya yönelik Türk dış politikalarını, bir maçı sahaya çıkmadan önce kafasında defalarca oynatan bir
teknik direktör edası ile kurguluyor. Atılan her adımın hayali geçmişte birkaç kez kurgulanmış. Zor zamanlarda verilen kararlar, daha önce defalarca oynanmış bir santrancın en bildik hamlelerini hatırlatıyor. Davutoğlu, tarihî ve kültürel birikimi ile Orta Doğu'da daha güçlü bir Türkiye'ye inandığı için Ankara'ya stratejik derinlik kazandırmaya çalışıyor. Çıkarlarını kendi merkezinden tanımlayan ve tek taraflı politikalardan medet ummayan bu duruş mutlaka farklı projelerle desteklenmeli. Sürdürülebilir bir Orta Doğu politikasının yolu, bölgede oluşturulacak maksimum iş birliğinden geçiyor.
Selim
Savaş Genç / AKSİYON