Yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkide ortak paydayı hukukun üstünlüğü olarak gösteren
Eminağaoğlu, ancak millet iradesi konusunda farklı bir yaklaşım sergiledi. "Sandık ne derse o olur.
Hayır. Hayır,böyle bir şey yok." diyen Eminağaoğlu, "
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Size göre değil midir?" sorusuna ise şu karşılığı verdi:
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, doğru. Bu da eşittir
yasama,
yanlış. Bu eşittir yasama, yürütme, yargı,
Anayasa'daki yetkili diğer
organlardır. Yasama gücünü
sandıkta milletten alır.
Yargı da milletten
alır."
Yarsav Başkanı
Ömer Faruk Eminağaoğlu, 1800'lerde Ahıska'dan
Türkiye göçen bir sülaleye mensup.
Şavşat doğumlu.
Kütüphane müdürü
olan bir babanın oğlu. İlkokulu köyde okudu.12 Eylül'den sonra hukuk
öğrenimi için
Ankara'ya geldi. Mesleğe 1992'de savcı olarak Bandırma'da
başladı. Delice'de bir süre geçici savcı, ardından hakim olarak
görevlendirildi.
Yargıtay'da sekiz yıl
yargıçlık yaptı. Daha sonra
Yargıtay
Cumhuriyet Savcılığına atandı. Avukat olan eşi,
Genelkurmay
Başkanlığı'nda hukuk müşaviri. 17 ve 8 yaşlarında iki çocuk babası.
Kendisiyle ilgili eleştirilere, hiçbir soruyu reddetmeden
yanıt verdi.
Ancak fotoğraf çekimi konusunda aynı esnekliği göstermedi. Onu,
Yarsav'ın daracık odasından çıkarıp, yeşili bol, arka planı geniş bir
atmosfere götürmeye ikna edemedik. İki sebep öne sürdü: Bir güvenlik
sorunu. İki, yargı camiası ne der? Yarsav'ın bulunduğu bina, Konur
sokak ile Meşrutiyet'in kesiştiği yerde. Oradaki üst geçitin
merdivenlerine bile çıkmadı. Gerekçesi de şu oldu: Resmin altına,
Yarsav inişe geçti diye yazarsınız sonra! Eğer, Eminağaoğlu'nun
söylediği gibi, hala bazı hakimler çocuğunu omzuna alarak veya
bisiklete binerek poz verdiği için
soruşturmaya uğruyorsa, vay bu
memleketin haline.
-Özel yaşamınızda mükemelliyetçi, hataları tolere edemeyen biri misiniz?
-Özellikle Yarsav'dan sonra eşimin yükünü daha çok arttırdığıma
inanıyorum. Çünkü Yarsav ve görevim bütün zamanımı kaplamış durumda.
Her şeye koşturmak için çabalarım.
Hataları tolere etmesini bilirim.ama doğruyu yakalamak anlamında ayrıntıları da elde etmek isterim.
-Dışarıya çatık kaşlı, sert mizaçlı bir resim veriyorsunuz. Sizi böyle yapan şey nedir?
-Şu an karşı karşıyayız. Şu anki mizacımı o resimlerle bağdaştırabiliyor musunuz?
-Şu anda gayet sakin görünüyorsunuz.
-Ben her zaman böyleyim. Ama haberlerde hep belirli resimlerim kullanılıyor.
-Fotomontaj mı yapılıyor?
-Hayır, o resimler de bana ait. Tabii açıklama yaptığınız
konular her zaman gülümseyerek konuşulmayacak konular. Ama ben çatık
kaşlı bir insan değilim.
-Ama kabul edin, mesajlarınızı öfkeyle dile getiriyorsunuz.
-Onu bir kararlılık ve
inanç olarak söyleyebilirsiniz. Kesin
doğrularla kamuoyunun önüne çıkarım. Hukuksal yönden hiçbir yanlışla
kamuoyunun önüne çıkmam. O doğrulara olan inancımın bir ifadesidir. O
fotoğrafların öncesinde ve sonrasında yine sakinlik vardır. Ama bir
konuşmanın bütünlüğü içerisinde yansıtılmazsa, sadece bir kareyi
alırsanız onu bulabilirsiniz.
Gerek
aile yapımda, gerek
arkadaş çevremde, gerek çocuklarıma
karşı son derece sinirleri alınmış bir insanım. Gerçi onlar beni
sinirlendirmek içinde bir şey yapmazlar.
-Yarsav sizin başkanı olduğunuz ilk dernek mi?
-Hukuksal olarak kurucu üyesi ve başkanı olduğum ilk
sivil
örgüt.
Öğrenci derneklerine hep sempati duymuşumdur. Ama bir öğrenci
derneği üyesi olmadım.
-Hiç tutuklandınız mı?
-Hayır.
-Soruşturma geçirdiniz mi?
-Şu dönemde geçiriyorum.
-Gerekçe?
-Kendi hakkınızdaki soruşturmanın içeriğini bilme hakkınız var.
Ama Bakanlık, her türlü başvuruma rağmen bildirmiyor. Ben bir tesadüf
eseri hakkımdaki incelemeden haberdar oldum. Ki aradan sekiz ay
geçmişti. Konuyu söylemiyorlar.
Birleşmiş Milletler yargı bağımsızlığı
temel şartında hakkında
disiplin incelemesi ve soruşturması başlatılan
kişi isterse, bunları bildirmek zorundadır diye hüküm vardır. Adalet
Bakanlığı hakkımda tek yanlı bir şeyler üretiyor. Bu örgütlenme
özgürlüğüne bir baskıdır. Benim üzerime Demokles'in kılıcı gibi tutulan
bir incelemedir. Bir yanlışlığım varsa elbette ben dokunulmaz bir insan
değilim. Ama bunlar nafile çabalardır. Türkiye'de gerçekten
sivilleşmeye, örgütlenmeye, hukukun üstünlüğüne alışamamanın bir
yansımasıdır.
-İki şapkanız var. Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı ve Yarsav
başkanlığı. Fakat şimdi dernek başkanlığınız savcılığınızın önüne
geçti.
-Doğal olarak.
-İkincil işin, esas işin önüne geçmesinin neresi doğal?
-Ben isim olarak öne geçmek istemem. Benim kamusal görevim
itibariyle açıklama yapma konusu başsavcımıza aittir. O görevlerim
orayla ilgilidir. Ama ilk kez Türkiye'de yargıç ve savcıların sivil
meslek örgütünü kuruyorsunuz. Yargı sorunlara boğulmuş durumda. Ve
bugün Türkiye'de yargının en rahat olduğu dönem 1961 anayasasının 71,
12 Mart'a kadar olan dönemi. 12 Mart'ta geri gitmişiz. 12 Eylül'de
biraz daha geri gitmişiz. Bugün 12 Eylül'ün de gerisine düşmüş
durumdayız. Bu sorunlar yumağında, tüm sorunlarla mücadele etmek
anlamında ister istemez öne çıkıyorsunuz. Ama tüm bu mücadele Yarsav
adı altında yapılan bir mücadeledir. Yoksa benim kişisel bir mücadelem
değildir. Yarsav'ın öne çıkmasını isterim.
-Ama bir yandan da savcılık yapıyorsunuz. Dernek başkanlığının asıl görevinizi zedeleyici bir yanı yok mu?
-Hayır, asla.
-Her konuda görüş bildiriyorsunuz. Sonuçta benzer konular
sizin önünüze dava olarak gelecek. Dolayısıyla aldığınız kararlara
gölge düşecek. Soru işaretleri olacak. Bundan çekinmiyor musunuz?
-Türkiye yargıda sivilleşmenin ne olduğunu kavrayabilmiş değil.
Bunu kavradığında bu eleştiriler ortadan kalkacaktır. Bakınız en yakın
örnekler,
İtalya,
Fransa,
Almanya daha birçok örnek verebilirim. O
ülkelerdeki yargı örgütlerinin açıklamalarına bakın, dersiniz ki Yarsav
niye bunlar kadar sert değil.
-Artık bundan da daha sert nasıl olunursa!
-Ben en son size Fransa'daki yargı örgütünün açıklamasını
vereyim. Dersiniz ki Yarsav'ın açıklamaları niye böyle vurucu değil.
Bizim Yarsav olarak amaçlarımız, hukukun üstünlüğü, etkinliği,
egemenliği,
insan hakları, yargının bağımsızlığı, yargıç ve savcıların
sorunları. Buna yönelik her konuda açıklama yaparız.
-Yarsav 501 üye ile kuruldu. Bugün 1250 üyesi var. Toplam
11 bin hakim ve savcı olduğuna göre camiada kimse sizi fazla takmıyor
mı?
-Bu Türkiye'nin sivilleşmeden ne kadar uzak olduğunu, AB
söylemleriyle getirilen düzenlemelerin içselleştirilemediğini,
gerçekten etkin kullanılamadığı bir ortamın yaratılmadığını, takiyye
yapıldığını, gösteren bir tablodur.
-Herkes size üye değil diye neden AB söylemi takiyye olsun?
-Biz kurulduğumuz zaman yaklaşık 7 binin üzerinde yargıç, savcı
vardı. 501 kurucu üye ile kurulduk ki bu kadar bir sayı ile kurulan bir
dernek göremezsiniz. Ve kuruluş sürecinde
Adalet Bakanlığı müsteşarı
dahil olmak üzere herkese gittik. Kim kurucu üye olmak istiyorsa
herkesin
imzasını aldık. Hiç ayrım yapmadık. Ve 501'e geldiğinde de
gidip Ankara valiliğine verdik. Bugün yargıç, savcı sayısı 11 bine
yaklaşmış durumda. Biz neden 1250 üyede kaldık. Yarsav'ın yargıç
adayından yüksek
mahkeme başkanına kadar her görevden üyesi var. Ama
şimdi Avrupa'daki yargı örgütü başkanları ile konuşuyoruz. Adalet
bakanlıkları orada yargının meslek örgütleriyle düzenli toplantılar
yapıyor, onlardan düzenli raporlar alıyor. Ve o raporlarla yargının
sorunları çözülmeye çalışılıyor. Türkiye'de
adalet bakanlığı bizi
muhatap almamak adına her şeyi yapıyor. Ve çok uzunca bir süre bizim
Yarsav olarak yazdığımız yazılar, Adalet Bakanlığı'ndan Ömer Faruk
Eminağaoğlu diye yanıtlanmıştır.
-Yarsav adını kullanmak istemediler yani.
-Daha ilgincini söyleyeyim, Adalet Bakanlığı resmi
çeviri
yaparken, 2006 AB ilerleme raporuna Yarsav girmiştir. Yarsav ibaresi
çeviriden çıkartılmıştır. Dışişleri'nin sayfasında vardır. Adalet
Bakanlığı'nda dört yüze yakın yargıç çalışır. Bir tane üye yoktur.
Neden? Adalet Bakanlığı'nda çalışan yargıçlar güvenceli değildir. Yine
hiçbir askeri yargıç Yarsav'a üye değildir. Adalet Bakanlığı ve
bakanlığın bağlı olduğu hükümet, Yarsav'a bir
darbe anlayışı ile
yaklaşmıştır. Bu anlayış yargıç ve savcılarda bir tedirginlik
yaratmıştır.
-Suçu Adalet Bakanlığı'na atacağınıza neden kendinizde
aramıyorsunuz? Sizin derneğiniz ya da şahsınız güven vermemiş olamaz mı
yani?
-Bunu kabul etmiyorum. AB'ne yargıda örgütlenme serbest diye
yazı yazan şu anki siyasi irade, bu yazıların tam aksini yapmıştır.
-Meslektaşlarınızdan 1250 kişiyi ikna ettiniz. Ama diğerleri ikna olmadılar. Bu kadar basit!
-Hiç kimseyi ikna etmedik. O
katılım herkesin kendi
iradesiyledir. Mesleğin her yerinden üye varken, Adalet Bakanlığı'ndan
dört yüz yargıç ve savcının dört yüzü de mi Yarsav'a karşı?
Tamam, Adalet Bakanlığı'nda tam bir homojen yapı yok. Ancak şu
anki siyasi iradenin Yarsav'a yaklaşımı, onların üye olmasını
engelliyor. Türkiye'de en güvencesiz bürokratlar Adalet Bakanlığı'nda
çalışan bürokratlaştırılan yargıç ve savcılardır. Üçlü
kararname ile
gelirler, bakan git derse giderler.
-Bu durumda size üye olan 1250 kişi cesur, diğerleri korkak mı oluyor?
-Söylediğim gibi bu bir serbest ve sivil irade. Yarsav'a üye
olan herkes belli bir siyasi düşüncede olan insanlar değil. Her
düşünceden Yarsav üyesi vardır. Ama yargıç ve savcılar siyasi
düşünceleri ile öne çıkan insanlar değildir.
Kuruluş aşamasında Adalet
Bakanlığı müsteşarına imza için gittiğimizde, cesaret isteyen bir adım
ama tarih sizi yargılayacaktır demişti. Bu bir cesaret değil, hak
kullanımıdır. Hakların kullanımı cesaret durumuna gelmişse, vay hukuk
devletinin haline.
-Yargıçlar ve savcılar siyasi düşünceleri ile öne çıkmaz diyorsunuz ama biz sizin siyasi görüşünüzü biliyoruz.
-Hayır, bilmiyorsunuz. Fakat siyasi iradenin Yarsav'a olan
tutumu nedeniyle siyasi iradeye yönelik yapmak zorunda olduğunuz
çalışma ve açıklamalar, Türkiye'deki
algı sorunu nedeniyle Yarsav bir
hükümet karşıtı konuma oturtulmuş durumda.
-Bu çatışmada, bu algıda sizin hiç mi payınız yok?
-Hayır efendim. Bunu kesinlikle kabul etmiyorum. Çatışmayı
çıkaran, siz kurulduğunuzda hemen karşınıza bir
kapatma yasası çıkaran
bir siyasi irade olursa bu çatışmayı kim çıkarır?
-Rica ederim, sizin üslubunuz da kuşatıcı, birleştirici değil ki. Aksine ayrımcı ve bölücü bir resim veriyorsunuz.
-Tam aksine bakın biz Adalet Bakanlığında çalışan yargıç ve
savcılar güvenceli olsun, gerekçesiz bir şekilde görevden alınmasınlar,
şu şu konularda ilke kararı alın diye HSYK'ya başvuru yaptık. Adalet
Bakanlığı olumlu olarak bir şey ortaya koysun biz sonuna kadar
destek
olmaya hazırız. Fakat tüm başvurularımız sonuçsuz kalıyor.
-Ama siz meslektaşlarınızın yaşam koşullarının daha iyi
olması için çalışan bir örgüt resmi vermiyorsunuz ki. Politize olmaktan
çekinmeyi bırakalım, özellikle bu konuda çaba sarf ediyormuş gibi bir
görüntü var. Cumhurbaşkanından Diyanet İşleri Başkanına, TBMM
üyelerinden kendi meslektaşlarınıza kadar kavga etmediğiniz kimse
kalmadı.
-Hukukun üstünlüğünü hazmedemeyen, karşı olan herkese karşı
söyleyecek sözümüz vardır. Bu kişilerin kim olduğu, ne olduğu bizim
için hiç önemli değildir. Biz
cumhurbaşkanı ile, başbakanla, Diyanet
İşleri başkanıyla, Adalet Bakanıyla kavga etmiyoruz. Biz ya o
kurumların bazı açıklamaları, eylemleri vardır ya da bizim hukuk adına
yaptığımız açıklama ve eylemler o kurumların yaptığı iş ve işlemlerin
hukuksallık boyutunun fotoğraflarını çekmiş ve hoşlarına gitmemiş
olabilir. Türkiye'de herkes Yarsav'ı olumlu karşılamak zorunda değil.
Yarsav her türlü eleştiriye açıktır. Yarsav'ın söylemleri bir
takım
kurumlarla kavga etmek için değil, topluma hukuksal fotoğrafı göstermek
içindir. Bu o kurumların beklentileri ile örtüşmeyebilir.
-Başkalarının algısını önemsemeyen bu tutumunuz kendi
üyelerinize de zarar vermiyor mu? Mesela Danıştay'daki birçok üyenizin
yürütmenin işlemleri ile ilgili davalar önlerine geldiğinde verdikleri
kararları şüpheli hale getirmiş olmuyor musunuz?
-Ne ilgisi var? Bakın Yarsav'ı kurduğumuz zaman 501 kurucu üye
ile
Ankara Valiliği'nden bir yazı aldık. Şöyle diyor, 493 kurucu
üyenizi değiştirin. Kimleri değiştirmeyin? Sekiz tane
emekli kurucu
üyeniz kalsın. Diyor ki Ankara Valiliği, yargı bağımsızlığını
savunamazsınız.
-Aynen böyle bir ifade mi var? Yargı bağımsızlığını savunamazsınız diye.
-Tabii ki. Bu, devletin egemenlik hakkı ile ilgili bir konudur.
Egemenlik hakkına
tecavüz ediyorsunuz diyor. Biz resmi bir kurum
değiliz. Yargı bağımsızlığını gerçekleştirecek kurum değiliz. Çaba
gösterecek bir örgütüz. Yapamazsınız diyor. Sekiz tane emekliye
bırakın, onlar da yargı bağımsızlığını savunmasın diyor. Yarsav ne
yapacak bu siyasi anlayışa göre. Araba kampanyası mı? Yargıda sivil
örgüt kuruyorsanız elbette bu örgütün üyeleri yargıçlar ve savcılar
olacak. Görevdekiler de olacak, emekliler de olacak. Ama bakın Yarsav
yönetim kurulu on üç kişidir. Ve o on üç kişi hiçbir Yarsav davasına
katılamaz.
-Yönetim kurulunun Yarsav davalarına bakamaması tamam. Ama
eleştirdiğiniz idarenin eylemleri ile ilgili önüne karar geldiğinde
bakabilmek, hoş bir manzara mı?
-Yarsav'ın açtığı bir davaya, Yarsav'ın yaptığı bir suç
duyurusuna bakan, yönetim kurulunda olmayan yani davaya bakabilen
yargıç ve savcı arkadaşlarımız, hayır sizin bu davanızı reddediyoruz.
Sizin bu suç duyurunuza
takipsizlik veriyoruz demişlerdir. Hukuksal
doğru neyse odur. Yargıçlar hukukun üstünlüğünü içselleştirmiş
insanlardır. Yasalar ne diyorsa bu böyle yapılır. Diğer ülkelerdeki
yapılar nedir diye hiç incelemeye girmeden ezberden eleştiriliyor
Yarsav. Kanada'ya bakın. Kanada'da yargı örgütü dava açıyor, aynı
şeyler devam ediyor. Türkiye de buna alışacak.
-Sizce bu ülkeyi hakimler ve savcılar yönetse daha mutlu bir ülkede mi yaşardık?
-Ülkede mutlu bir ortam olması, olmaması olayın siyasi boyutu.
Ama biz Yarsav olarak hukukun üstünlüğü geliştirilsin, yeterlidir
diyoruz.
-Hukukun üstünlüğü derken yargının, yasama ve yürütmeye karşı üstünlüğünü savunuyor gibisiniz.
-Hukukun üstünlüğü, yasama ve yürütmenin üstündedir. Onlar da
hukukun üstünlüğüne uymak zorundalar. Bir hukuk devletinde yasamanın
fonksiyonu farklıdır. Yürütmenin farklıdır, yargının farklıdır. Ve
hepsinin ortak paydası hukukun üstünlüğüdür. Ancak şu algı yanlış.
Millet iradesi eşittir yasama, sandık ne derse o olur. Hayır. Hayır
böyle bir şey yok.
-Sandık eşittir millet iradesi, o da eşittir yasama tabii. Neresi yanlış bunun?
-Egemenlik anlamında söylüyorum.
-Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Size göre değil midir?
-Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, doğru. Bu da eşittir
yasama, yanlış. Bu eşittir yasama, yürütme, yargı, anayasadaki yetkili
diğer organlardır. Türkiye'nin sorunu bu. Yasama ben her şeyim derse
sorun olur. Çünkü anayasa ne diyor, egemenlik milletindir. Millet
egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle
kullanır. Yasama bunu sandıkta milletten alır. Yargı da yine milletten
alır. Yargı da millet adına karar veriyor. Yargı da egemenlik yetkisi
kullanıyor. Yargı yasamaya tabii değil. Ama sonuçta yargı çoğulcu
demokraside ve hukuk devletinde öne çıkar. Nerede öne çıkar? Yargı bir
vesayet makamı olarak öne çıkmaz. Hukukun üstünlüğü için denetim yapar,
yasamayı da denetler Anayasa mahkemesi. Yürütmeyi de denetler, idari
yargı. Halkın bu organları seçimlerle denetimi ayrı bir şey.
-Peki Anayasa Mahkemesi, kendini yasamanın yerine koyarak,
yeni kanun koyuculuk yaparsa ne olacak? Türkiye'de asıl sorun bu değil
mi?
-Anayasa Mahkemesi, bir yasayı iptal ederken ya da iptal
başvurusunu reddederken, neden o sonuca vardığının gerekçesini
göstermek durumundadır. Bu gerekçede, aynen mahkeme kararının sonucu
gibi herkesi bağlar. Bu durum, yasa koyucunun yerine geçerek yeni bir
yasa yapma anlamını taşımaz. Yasama organı yeni yasa yaparken o
gerekçeleri gözetmek zorundadır. Gözetmezse konu tekrar Anayasa
Mahkemesi'ne gider. Bir hukuk devletinde Anayasa Mahkemesi, kararını
verirken "olmazları" gerekçeleriyle ortaya koyar. Yoksa bu olmamış
şöyle yasa çıkar demez, diyemez. Derse yasa koyucunun yerine geçmiş
olur.
Sayın
Başbakan peki anayasa mahkemesini kim denetleyecek dedi.
Hiç kimse denetlemeyecek. Anayasa mahkemesini kim denetleyecek
derseniz, hukuk devletine nokta koyarsınız. Anayasa mahkemesi hukuksal
denetim yapar, anayasal denetim yapar. Onu kim denetleyebilir.
Uluslararası başvuru yollarınız vardır. Gidersiniz insan hakları
mahkemesine.
-Ama Anayasa Mahkemesi'nin iç hukukta denetlenememesi, onu pervasızlığa itmiyor mu?
-Hayır efendim Hukuk devletinde yargıyı yine yargı denetler.
Mahkeme karar verir, yargısal denetimini yine yüksek mahkeme yapar.
Anayasa Mahkemesi tek dereceli organ. Yani karar veriyor ve kesin.
Anayasa mahkemesi veya diğer mahkemeler iki dereceli çalışsa, yani bir
dairesi karar verse, genel kurulunda
itiraz edilse, öyle bir ortam olsa
yargıyı yasama, yürütme denetleyemez. Böyle bir şey olmaz. Bunu
tartışırsak o zaman biz birkaç yüzyıl geriye gideriz.
-Yargı darbeleri de ülkemizi geri bırakıyor. Madem bu kadar
hassassınız neden Sabih Kanadoğlu şapkasından 367 numarasını
çıkardığında itiraz etmediniz?
-İşte bu tartışmalar anayasa kararlarındaki hukuksal boyut
okunmadığı, gözetilmediği için çıkıyor. Bugün 367'yi eleştirenler acaba
kaç tanesi, o kararı okumuştur? Yargı kararlarına siyasi irade yön
veremez. Yargı yargıya bırakılmalıdır. Türkiye'deki sorun yargının
yargıya bırakılmaması sorunudur.
NURİYE AKMAN |