Kimileri için ayrı bir sevdadır
seyahat etmek. Çoklarının adını dâhi bilmediği
ülkelerde, şehirlerde uyanmak her yeni güne. Ve farklı bakışlar atmak dünyaya, en meraklısından... 48 yaşındaki
Mustafa Akca tüm bu duyguları hayatının merkezine koyanlardan. Türkiye'de görmediği yer kalmamış, üzerine bir de otuz ülke gezmiş. Hikâyesinin asıl can alıcı yanıysa 48 yıllık ömrüne sığdırdığı onlarca ülke, şehir değil. Aslında ne bu kadar gezebileceği bir servete sahip ne de sağlıklı bir bedene. Gezilerinin maddi kaynağı
emekli ikramiyesi ve maaşı. Küçükken geçirdiği çocuk felcinden dolayı yürüyemiyor ayrıca. Seyahatlerinde en kadim dostu yalnızca
koltuk değnekleri...
Ankara-Samsun yolunu mesken edinmiş
Mustafa Akca'nın çocukluğu Ankara'da Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu'nda geçmiş.
Anne-babasını tanıyor ama "Ayrı yaşıyorlardı, sonra da
vefat ettiler." demekle yetiniyor. Belli ki o konulara pek değinmek istemiyor. Gezi sevdası çocukluğuna dayandığından asıl meseleye giriyoruz, sözü fazla uzatmadan. Yatılı okuldan arkadaşlarıyla şehirlerarası yollarda geçen günlerini anlatıyor önce, yarı hüzün yarı özlemle. O zamanlar da kendisine en uzak şehirlereymiş hayranlığı. "Karadeniz'e giden otobüslere bakar, keşke ben de gidebilsem diye hayal kurardım." diyor. Bir süre Ankara-Samsun yolunu mesken edinmiş. Hangi firmanın otobüsü kaçta nereye gider tek tek ezber etmiş. Ve nihayet şehirlerarası otobüsle ilk seyahat! Ama ne Karadeniz'e, ne de Ankara'dan başka bir şehre. Otogara gider, herhangi bir otobüse biner yirmi dakika
yolculuk edermiş. O kısacık yol bile yetermiş Mustafa Akca'nın yolculuk hevesini gidermeye.
Lise, üniversite ve sonunda memurluk. Öğrenciliği ve memurluğu döneminde Ankara'ya yakın yerlerden başlayarak neredeyse tüm Türkiye'yi gezmiş Akca.
Yurtdışına da gitmiş emekli olmadan. Tabii biraz daha fazla çalışarak. Hem de memurlukla hiç alakası olmayan işlerde. İlk yurtdışı seyahatlerini gerçekleştirdiği
Bulgaristan,
Yunanistan ve İtalya'ya seyyar satıcılıktan
kazandığı ek gelirle gitmiş. Yani memur maaşını yetiremese de hayallerinden vazgeçmemiş. İstanbul'dan aldığı çay süzgeci gibi aparatları
Antalya'da sattığını anlatıyor.
Antalya, Ankara ve İstanbul'da geçen memurluk günlerinden sonra 2006'da emekli olmuş Mustafa Akca.
Emeklilik ikramiyesini gayrimenkule yatırıp oradan gelen gelirle hayallerini tamamen uygulamaya başlamış ve şimdiye kadar 30 ülke gezmiş. Durmaya da pek niyeti yok. Hedefi tüm dünyayı dolaşmak. Bir de koltuk değnekleriyle bile olsa hayallerden vazgeçmemek gerektiğini herkese göstermek.
Hazırlıklara iki ay önce başlıyor
Japonya,
Güney Kore,
Filipinler,
Vietnam,
Kamboçya,
Tayland,
Arjantin,
Paraguay, ABD,
Romanya,
Fransa,
Avusturya... Akca'nın gittiği ülkeler saymakla bitmez. İşin ilginç yanlarından biri de
yabancı dilinin olmaması. Kendi tabiriyle 'tarzanca'
iletişim kuruyor. Soğuk havalarda ayaklarından dolayı sıkıntı yaşadığından kışın sıcak ülkelere gitmiş. Birbirine yakın ülkeleri peş peşe gezdiğinden aylarca Türkiye'ye dönmediği oluyor. Zaten burada kurulu bir düzeni yok. Daha çok
doğa gezileri yapmayı seviyor. En beğendiği ülkeler
Endonezya ve Arjantin. Uzakdoğu'nun da kültürünün çok farklı olduğunu söylüyor. Bu kadar gezmesine rağmen herhangi bir
hırsızlık, kaza ya da
dolandırıcılık yaşamamış. Bunu biraz da planlı olmasına bağlıyor. Seyahat öncesi iki aylık bir hazırlığı var. Gideceği ülkeyi tanıyor, vize alacaksa bekleme sürecinde kalacak yerini vs. ayarlıyor. Ülkeye göre seyahat süreleri değişiyor. En az 15 gün. Seyahat yapmak için sistemli, planlı olmak lazım ona göre.
Hayat felsefesini şu özlü sözle özetliyor: "Gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgârdan hayır gelmez."