Bütün olumlu fizikî değişimlere rağmen,
trafik kazalarına ait istatistikler değişmiyor.
Yeşil sahalarda da öyle... Sorun aynı:
Şiddet! Ama şiddeti
yasalarla düzeltmek yerine, yasaları ona uydurmaya çalışıyoruz!
2005-2010 arasında 5 milyondan fazla trafik kazasının meydana geldiği, 26 bin 750 kişinin hayatını kaybettiği bir
ülkeyiz.
Ramazan Bayramı diye çıkılan yollarında 168 ölü, 752 yaralının olduğu bir ülke...
Otoban sayısının arttığı, duble yolların uzadığı, güvenli
araç sayısının fazlalaştığı bir coğrafyada; trafik kazalarına
kurban verdiklerimizin sayısının değişmemesi, tek adrese götürüyor bizi: İnsan!
Futbolda da öyle değil mi? Dört büyüklerin birbiriyle oynadığı maçlar başta,
Karşıyaka-
Göztepe, Kayseri
spor-
Sivasspor,
Diyarbakır-
Altay gibi olaysız geçmeyen karşılaşmaların neticesi kadar, çıkan olaylarını da merak etmiyor muyuz? 2004'ten bu yana '
Sporda Şiddet Yasası' yürürlükteyken şiddetin dört koldan sarmaladığı bir ülkede yaşamıyor muyuz?
Kulüpler Birliği
Onursal Başkanı
İlhan Cavcav'ın "Yasa çıktığında kulüplerin bir bilgisi yoktu." gibi vahim bir ifade kullanabildiği,
Nisan 2011'de yeni haliyle kabul edilen yasada
şike maddelerinin değiştirilmek istendiği bir ülke değil mi, yaşadığımız yer?
"Trafik kanunları oldukça iyi, sorun uygulamalarda"
Trafikteki ve yeşil sahalardaki şiddet problemini aynı yere taşıyor, Ege
Üniversitesi'nde spor sosyolojisi dersleri veren Ahmet Talimciler: "Trafik terörü, trafik canavarı' diyoruz.
Trafiğe bütün olanı biteni yüklüyoruz! 'Futbol terörü' deyip, aynı şeyi oraya da yüklüyoruz. 'Birkaç kendini bilmez' deyip, anormal bir yapıyı normalleştiriyoruz. İnsanı ıskalıyoruz. 'Yapsam da bana bir şey olmaz' diyen insanı..."
Ankara Ufuk Üniversitesi'nde trafik psikolojisi dersleri veren Yeşim Yasak da, aynı yoldan gidiyor: "Asfalt için verdiğimiz
emekle, o yolda araç kullanacak insana verdiğimiz emek arasında inanılmaz fark var.
ABD'ye bakarak çok güzel kanunlar yaptık. Sorun, bunların uygulanmasında. Şoförler için 5 yılda bir sağlık, refleks, konsantrasyon gibi hayati
kontrolleri, kanunlarımıza geçirmişiz. Kanun 2003'te çıkmış, fakat hep ötelenmiş.
Şimdi 2012'nin altıncı ayının sonuna kadar şoförlerden
psikolojik değerler istenmiyor! Alkollü araç kullananlar üçüncü kez yakalanırsa hem psikiyatrist hem de
psikolog tarafından denetime alınması gerekiyor. Ama olay, 'Mahkemeler uygun görürse...' noktasına geldi. Nihayetinde kontrole gelmiyorlar."
"Futbolun kanunu, güçlüye ve güçsüze göre ayrılır!"
Futbolda yaşanan şiddet sorununun, yasalarla aşılacağına yönelik zihniyete vurgu yapan Talimciler; "Yetmediği noktada hemen yenisini çıkarmaya girişiyoruz.
2004'te Şiddeti Önleme Yasası çıkardık, olmadı. Nisan ayında yenisini çıkardık, o da olmadı! Şimdi yenisini çıkarmayı düşünüyoruz! Çıkardığımız yasalarda kararlı değiliz.
Ben suç işlediğimde alacağım ceza nettir. Ama öğreniyorsunuz ki güçlüyseniz, sizi cezalandıramazlar! Bursaspor'un beş maçlık cezası bir anda siliniyor, mesela bunu Batı'ya anlatamazsınız! Modern hukukun karşısında, suçun ve cezanın ayrımcılığı olmaz!" şeklinde konuşuyor.
İki bilim insanının da merkeze 'insan'ı koyması, sebepsiz değil! Trafiğe çıkan bir insan kendisi için güvenlik ihtiyacını hissetmediği sürece, onun için kuralların pek de hükmü kalmıyor, Yeşim Yasak'a göre:
"Toplum, 'Ben daha güvenli bir trafik ortamında yaşamak istiyorum' demek zorunda. ABD ve
Avrupa, trafikte çok daha iyi yerler gelmesine rağmen, sokaktaki adam için trafik için çok tehlikeli. Çünkü güvenlikle ilgili daha fazlasını istiyor. Bizde 'Kamera yoksa, hızlı gidebilirim' diyor, insanlar.
Bunu kontrol edemezsiniz. 'Çocuğumu çocuk koltuğuna oturtmazsam, eşimin kemeri bağlı olmazsa, en ufak çarpışmada fırlayacaklar. Bunun sorumluluğunu alamam' dediğinizde, başka denetlemeye gerek dahi yok!"
İç denetimi geliştirmede medyaya ayrı bir önem atfeden Yasak, medyanın bir 'aktör' olarak bu gücü kullanamadığını da ekliyor. Ahmet Talimciler de,
futbolun aktörlerinin şiddetin var olmasını istediğini iddia ediyor: "15 bin kişinin sokakta
eylem yapması çok tehlikeli.
Ama bu olayın futbol sahaları içinde gerçekleşmesi,
toplumun gazını almak anlamına geliyor. Yöneticilerin derdi, kendi iktidarlarının sürmesi. Türkiye'deki şiddetin en önemli aktörleri kulüp yöneticileridir."
Eğitim şart; ama bu eğitim değil!
'Eğitim şart' sloganı, artık toplumsal ezberimizde. Bu ezberin içini trafikte ne kadar doldurabiliyoruz? Yeşim Yasak, sürücü kurslarındaki eğitimin yetişkin eğitimine hiç de uygun olmadığını anlatarak başlıyor, cevabına: "İçerik olarak da yeterli değil.
Gereksiz çok bilgi var. Bilgiler; ezbere dayalı, sıkıcı, motive etmiyor. Gelişmiş ülkelerde sürücü eğitimi kendi başına çok etkin bir alan. Daha iyi bir sürücü eğitiminin illa sınıflarda mı olması gerektiğini araştırıyorlar. İnternete ağırlık veriyorlar."
Ona göre, Türkiye'deki okullarda verilen trafik eğitimi de gözden geçirilmeli: "Trafik eğitimi için tahtada öğretime gerek yok. Avrupa'da bununla ilgili çok güzel oyunlar ve yarışmalar yapılıyor. Üniversite öğrencileri, ilkokul öğrencilerine trafikle ilgili bilgisayar programları yapmak için yarışıyor.
Bu programlarla, trafik eğitimleri veriliyor.
Cezalar sadece paraya endeksli değil. Bir artist, alkollü araç kullandığı için, 6 ay boyunca bir ailenin evini temizlemeye gidiyor.
Avusturya ve Almanya'da ceza yerine sürücü rehabilitasyon programları var."
İzmirli
bilim adamı ise özellikle 12-20 yaş grubuna odaklanarak,
taraftarlık eğitiminin (!) çarpıklığına dikkat çekiyor: "Taraftar gruplarında, kimse o çocuğa 'Sen kimsin, nereden geldin?' diye sormuyor. Bu gruba girdikten sonra saldırganlaşıyor. Hap kullanmaya başlıyor. Bugün futbol maçında, ertesi gün başka bir yerde... "