Jandarma... Jandarma...
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 10. maddesinin c fıkrası, polisin yetersiz kalması durumunda mülki idari amirin
destek isteyebileceği hükmünü düzenliyor, ancak bu madde uzun süreli ve genel anlamda bir görevlendirmeyi öngörmüyor.
Aralarında
Ankara,
İzmir,
Konya gibi büyük şehirlerin de bulunduğu yaklaşık 40 ilde, valilerin
jandarmaya şehir merkezlerinde de
arama,
kontrol,
baskın ve
operasyon yapabilmek için
yetki belgesi verdiği ortaya çıkar.
Jandarma, aldığı bu yetkiyle bazı
ilköğretim okullarını ve yurtları basarak
bomba ve
silah aramıştır. Konya Valisi, İl
Jandarma Komutanlığı'nın 30 Ocak 2006 tarihinde Valiliğe müracaat ederek "çeşitli suçlardan aranan sanıkları yakalamak üzere" il merkezinde
sivil kıyafetli olarak görevlendirilme talebinde bulunduklarını ve kendisinin de jandarmaya polis
bölgesinde bir yıllık operasyon yetkisi verdiğini doğrularken,
İzmir Valisi sadece bir olay için jandarmaya operasyon yetkisi verdiğini, olay bittikten sonra da iznin kalktığını söyler.
Denizli Valisi
Gazi Şimşek ise jandarmanın Çal'da ilköğretim öğrencilerinin kaldığı öğrenci yurduna ve kız yurduna yaptığı baskınlarla ilgili, arama için mahkemeden karar alındığını, yurtlara yapılan baskınlarda jandarmanın yanı sıra ilgili memurların da eşlik ettiğini ifade eder.
Tartışma önemlidir.
Konu yoğun bir
tartışmaya yol açmış, bir skandal olarak kabul edilmişti. Durumun dönemin İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun 13 Ocak 2005 tarihinde yayınladığı
genelgeye de aykırı olduğu özellikle belirtilmişti. O günlerde gazetecilerin "Jandarma bundan böyle şehir merkezlerinde operasyon yapabilecek mi? Bu yönde çıkan haberler var." sorusuna Bakan Aksu'nun, "Sabırlı olun, yakında bir şeyler yapacağız." şeklinde
cevap vermesi fiilî bir durum ve alan genişlemesinin kanıtı olarak değerlendirilmişti.
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 10. maddesinin c fıkrası ise polisin yetersiz kalması durumunda mülki idari amirin destek isteyebileceği hükmünü düzenliyor, ancak bu madde uzun süreli ve genel anlamda bir görevlendirmeyi öngörmüyor, tersine bu husus yasanın ruhuna aykırı bir durum oluşturuyordu.
Benzer gelişmeyle
Nisan 2007'de karşılaşıldı.
Samsun İl Jandarma Komutanlığı tarafından gece başlatılan operasyonda, AK Partili Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkan Yardımcısı Adnan Bahadır ve Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Kenan Şara ile birlikte toplam 40 kişi sabah saatlerinde gözaltına alındı.
2009
Mart ayında jandarma Keçiören'de bir evi basmıştı, yetkisi olmadığı hâlde...
En nihayet geçen hafta
KESK operasyonunda İzmir'de 5 merkezde, polis sahasında jandarma operasyon ve tutuklamalar yaptı.
Neden ve nasıl bu soru sorulmuyor...
Akla getirilmesi gereken ilk husus şüphe yok ki gerek
düzenleme gerek zihniyet açısından EMASYA meselesidir.
Türkiye sivilleşirken olduğu yerde duran, dokunulamayan EMASYA meselesi...
Malum, Türkiye'deki EMASYA yapılanması "bir"
protokole (gerekli durumlarda valilerin askerden
yardım istemesini düzenleyen kanuna istinaden yapılan protokol) dayanır ve şu üç anlamı taşır:
Bir yasaya bağlı 'yönetmelik, genelge ve protokollerle bu yasayı ihlal etme modeli; mülki otorite ve askerî birim arasındaki hiyerarşinin ters yüz edilmesi; sivil
emniyet alanının askerileşmesi ya da askerî alanın genişlemesi.
Protokol, 28
Şubat günlerinde ve Güneydoğu'da olağanüstü hâl rejiminin adım adım kaldırıldığı bir dönemde çıkarılmıştır. Bu açıdan hem belli toplumsal kesimlere ve sivil emniyet güçlerine güvensizliği merkez alan bir alan kontrolü stratejisi üzerine kuruludur. Hem olağanüstü hâl rejiminin "boşlukları"nı, özellikle askerî otoritenin konumu ve hâkimiyeti açısından ikame etme işlevi üstlenmiştir.
Bu çerçevede 1999 yılından itibaren TSK, İç
Güvenlik Doktrini'ni ve yapılanmasını EMASYA Protokolü üzerine temellendirmiştir.
Alan kontrolü ve ikame arayışı üç esasa ya da askerin arayışları açısından EMASYA Protokolü'nün hükümleri çerçevesinde üç işleve dayanır.
1- İç
siyaset işlevi:
Asker her ilde garnizonlarda oluşturduğu "Asayiş Güvenlik
Merkezleri'yle" sivil emniyet ve mülki amiri, istihbarat, değerlendirme ve planlama açısından askere bağımlı kılınmıştır. Tüm toplumsal ve istihbari bilgiler askerin elinde birikmekte,
fişleme doğal bir işlem hâline gelmektedir. Öte yandan asker gerekli gördüğü durumlarda toplumsal hadiselere mülki amirin iznine gerek kalmadan el koyabilmektedir. Nitekim protokolün imzalanmasından sonra 3.
Ordu Komutanlığı'ndan gelen 7130-27-9 sayılı emre istinaden 48. Piyade Tugay Komutanlığı'nın 15
Eylül 1997 tarihinde yazdığı 7130-326-97/169 sayılı emir ise uygulamayı açıkça ortaya koymaktadır. Emirde şöyle denmektedir: "EMASYA komutanlıklarına gerektiğinde mülki makamların kuvvet talebi olmaksızın da olaylara direkt müdahale yetkisi veren protokolün 9. maddesine göre EMASYA Planları tadil edilecektir..." Bu durum yaygın, tehlikeli ve "sıradan" bir askerileşme sürecine açıkça ve yeterince işaret eder.
2. Askerileşme işlevi:
Protokol hükümlerine göre herhangi bir iç güvenlik harekâtı süresince
Polis Özel Harekât Timleri EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıkları'nın emrine, geçici köy korucuları, bölgedeki ilgili jandarma komutanlığının emir-komutasında olarak, yine EMASYA Komutanlıkları'nın emrine verilir. İç Güvenlik Harekâtlarında ve harekât bölgelerinde harekât kontrolü, yani komuta bölgedeki en üst askerî birimde, fiilen ülkenin ezici bir çoğunluğunda KKK karargahlarındadır. İç harekât durumunun özellikle
Batman,
Diyarbakır,
Hakkâri,
Mardin,
Siirt,
Şırnak,
Şanlıurfa ve Van geçici değil sürekli bir durum olduğu düşünülürse ülkenin ciddi bir bölümünde
asayiş alanının her bakımdan askerileştiği açıktır.
3. İkame işlevi:
Jandarmanın valilerden kimi tekil olaylarda ya da 1 yıla varan uzun sürelerle her tür konuda polis alanlarında görev yapma yetkisini alması son yıllarda sıkça görülen durumlardan birisidir. Bu tür görevlendirmeler istisna olmaktan çıkmış, askerî otoritenin sıradanlaşmış talepleriyle bir rutin hâline dönüşmüştür. Nitekim 2006 yılında Ankara, Konya, İzmir gibi kentlerde, toplam 40 ilde polise ait olan operasyon, arama, kontrol ve baskın yetkileri valiler tarafından bir yıllığına jandarmaya verildiği ortaya çıkmış ve gerekçe olarak Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 10. maddesinin c fıkrası gösterilmiştir. Buna göre, "Jandarma veya Emniyet Teşkilatı, sorumluluk sahasında yetersiz kalmaları durumunda, mahalli mülki amirler tarafından birbirlerinin sorumluluk sahalarında geçici olarak görevlendirilebilir."
Bu hüküm İller İdaresi Kanunu'nun EMASYA Protokolü'yle düzenlenen 11/D maddesine göre tanzim edilmiştir. Asayiş alanının adli takip açısından askerileşmesinin bu tür göstergeleri son olarak İzmir'de il ve ilçe merkezlerinde yapılan KESK operasyonunda karşımıza çıkmıştır. Yaygınlaşan bu durum askerî otoritenin iç güvenlik doktrininin ruhuyla son derece uyumludur ve dolaylı olarak EMASYA Protokolü ile ilgidir.
Sonuç:
Protokol açık olarak yasalara aykırı ve anti-demokratiktir. Zira askerî otoriteyi mülki amirin yönlendiricisi hâline getirmektedir. Bu tür süreçlerin hedefleri ne irtica ne bölünme tehlikesidir, toplumsalın ve siyasetin özerkliğidir. EMASYA Protokolü'nün işaret ettiği yapılanma, anlayış ve eğilimle askerileşen devlet alanının pratik-politik işleyiş şemasıdır ve askerî
vesayet düzeninin kritik mekanizmalarından birisidir.
Böyle biline...
Ali Bayramoğlu / AKSİYON