Demokrasi ve Özgürlük İçin
Yargıçlar ve
Savcılar Birliği (
Demokrat Yargı)
Eşbaşkanı Osman Can, Ana
yasa değişikliğiyle yargıda bir kültür değişimi, hiyerarşinin sonlanması, yargının siyasal aktör olmaktan çıkarılması imkânı doğacağını belirtti.
Demokrat Yargı 1. Olağan Genel Kurulu,
Dikmen Hakimevi'nde yapıldı. Burada konuşan Demokrat Yargı Eşbaşkanı Osman Can,
Anayasa Mahkemesi'nin, anayasal sınırları ihlal ederek
darbecilerden daha fazla darbe ideolojisinin koruyuculuğunu üstlenmeyeceğine, Anayasal Yıkımlar Merkezine (AYM) dönüşmeyeceğine inanmak istediklerini söyledi.
Demokratik
siyaset alanının genişlemesinin, yeni bir Anayasa imkanı olduğunu dile getiren Can, bu
küçük adımların engellenmesinin ise
Türkiye'yi darbe
sistemine, karanlıklara mahkûm edeceğini vurguladı.
Bir dakikalık
saygı duruşu ve
İstiklal Marşı okunmasıyla başlayan 1. Olağan Genel Kurulu'nun Divan Başkanlığını Savcı Doğan Öz'ün eşi Hatice Sezen Sezen Öz yaptı. Demokrat Yargı'ya 'önünüz açık olsun' temennisiyle sözlerine başlayan Hatice Sezen Öz, karşıdaki kitlenin statükocu ve
direnişçi olduğunu ifade etti.
Anayasa değişikliği olması halinde direnişin kalkacağını ifade eden Öz, statükonun
demokrasiye bir faydasının olmadığını vurguladı.
Askeri darbelerin statükoyu
doğurduğunu dile getiren Öz,
faili meçhul cinayetlerin
ülke üzerinde kara bir leke olduğunu ve bunun silinmesi gerektiğini belirtti. İnsana karşı suçlarda zaman aşımının kaldırılmasını isteyen Öz, geçmişle yüzleşmenin şart olduğunu vurguladı.
Toplumsal Bellek Platformu üyesi olduğunu anlatan Öz, karanlıkların aydınlatılması için çalıştıklarını ifade etti. Babalarını kaybeden çocukların büyüdüğünü ve
hesap sormaya başladığını dile getiren Öz, devletin kendilerine bir
cevap verememesini aileler olarak kaldıramadıklarını ifade etti.
Demokrat Yargı Eşbaşkanı Osman Can ise 17
Aralık 2009 tarihinde kurulduklarını ifade etti. Bu süre içinde yargı-hukuk-siyaset ilişkisine dair çağdaş
batı demokrasilerindeki tarihsel deneyimler, uygulamalar ve evrensel standartları incelediklerini anlatan Can, Türkiye'nin siyasi tarihi ve yargı tarihine ilişkin çalışmalar yürütüldüğünü kaydetti.
Türkiye'de yeni bir
demokratikleşme serüvenini başlattığını ya da başlamış bulunan bir serüvenin en azından 'demokratik bir hukuk ve yargı' eksenine taşımayı üstlendiğini dile getiren Can, 8 yargı mensubunun 'ya şimdi, ya hiçbir zaman' diyerek yola çıktığı, bu serüvende Demokrat Yargı'nın kısa sürede yargı
tartışmalarını belirlemeye ve tartışma eksenini yönlendirmeye başladığını söyledi.
"YARGIDA DEMOKRATLAŞMA SORUNU VAR"
Yargıda demokratlaşmanın gerekliliğinden önce, 'yargıda demokratlaşma' diye bir sorunu görmeye başladıklarının altını çizen Can, çoğulculuğu sağlanmamış bir yargının, tüm maddi hukuk normları
özgürlükçü olarak inşa edilmiş olsa dahi, bunları
yaşama geçirmeme azmi içinde davranacağını, özgürlük ve demokrasi taleplerini 'tehdit' olarak göreceğini, kendi içinde demokrasi karşıtı bir ideolojiyi koruyucu bir kültür veya gelenek üreteceğini görmeye başladıklarını söyledi.
Demokrat Yargı sayesinde Türkiye kamuoyunun yargının da demokratik bir tartışmanın önemli bileşeni olabileceğini fark ettiğini savunan Can,
Adalet Bakanlığı'yla birlikte yargıya yönelik en önemli tehdidin temyiz mahkemeleri ile
HSYK'dan geldiğini söyledi.
Cübbe giymeyle
yargıç olunamayacağını, yargıçlığın yalnızca yasalar çerçevesinde
toplumsal
adalet beklentilerine
yanıt vermesi gereken bir kamu
hizmeti olduğunu, hiçbir koşulda toplum üstünde kutsiyet iddiasındaki bir mercii olamayacağını anlatan Can, "Türkiye yargı bürokrasisinde hukuk ve demokrasi dışı müdahalelere karşı bir direniş geleneğinin bulunmadığını, aksine militarizm ve askeri müdahalelerin gerekçeleriyle ideolojik ortaklığa sahip olması nedeniyle esasen çoğu zaman desteklemekten kaçınmadığını görmesi ise yapılabilecek saptamalardan yalnızca bir kaçını oluşturmaktadır. Kuşkusuz Demokrat Yargı'nın demokrat bir kamuoyunu yaratmadaki başarısının sırrı, mensuplarının her türlü
baskı ve gelecek kaygılarına rağmen ülkenin demokratik bir geleceğine yönelik inançlarında yatmaktadır. Farklı görüş ve yaşam tarzlarına, farklı siyasal veya felsefi duruş veya inançlara sahip olmakla birlikte, demokrasi ve özgürlük ortak paydasında bir araya gelme erdemine sahip, bu insanların Türkiye'nin yüz akı, Türkiye'nin ortak paydası, Türkiye'nin geleceği olacağına inanıyoruz." dedi.
"YARGIYA MÜDAHALE EDENLERE KARŞI ÇIKTIK"
17 Aralık'ta yani
Şeb-i Arus gününde kurulmuş olmalarının, demokrasi ve özgürlük ortak paydasında buluşan herkese bir
çağrı olduğunu vurgulayan Can, derneklerinin ilkelerini anlattı. Her bir somut olaya ilkesel yaklaştıklarına dikkat çeken Can, kamuoyuna yansıyan davaların içeriğine ilişkin açıklamalardan kaçındıklarını, kendilerini güncel hiçbir davanın içeriği veya taraflarıyla özdeşleştirmediklerini ifade etti.
Yargıya müdahale edenlerin
Yargıtay,
Danıştay,
Anayasa Mahkemesi, HSYK, Adalet Bakanlığı veya Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere tamamının karşısında olduklarını vurgulayan Can, şöyle devam etti:
"Ancak yargısal süreçlerin eleştirilebilirliğinin, yargıyı etkileme suçu oluşturmayacağını, dolayısıyla basın yoluyla bilgilendirme ve eleştirinin esasen yargısal sürecin kamuoyu denetiminde cereyan etmesine imkân sağladığından dolayı, önemli olduğunu kabul ettik. Bu ülkenin yargısal ve hukuksal geleneğini yalnızca eleştirmekle yetinmedik. Çözüm önerileri sunduk, Anayasa ve yasa değişikliği önerileri hazırladık. Anayasa ve yasa değişikliklerinin ardından, yeni ve demokratik bir yargı kültürünün inşası için gerekli, entelektüel birikim ve metot bilgisini üretmek, toplumsal adalet beklentisini esas alan perspektifler yaratmak amacıyla seminerler ve
dergi çalışmaları içine girdik. Altyapımızı buna göre biçimlendirme kararı aldık. Geleneksel, militarist ve vesayetçi hukuk ve yargı algıları esas alındığı sürece, hiçbir olumlu adımın atılamayacağını gördük."
"YARGI, DARBELERE KARŞI DURUŞ SERGİLEYEMEDİ"
Türkiye'nin çok ciddi ve esaslı bir dönüşüm süreci yaşadığını anlatan Can, eskiye ait yargısal, hukuksal ve siyasal kabullerin temelinin sarsıldığını, dünyanın çok merkezli olmaya başladığı gibi Türkiye'nin yargısal ve hukuksal yapısında da çoklu merkezler veya perspektifler ortaya çıktığını belirtti.
"Anayasası ve temel hukuk düzeni darbe ürünü olan bu ülkede bu sonucun yalnızca utanç kaynağı olacağını,
Cumhuriyet değerlerinin darbe değerlerine indirgemenin bu utancı yalnızca paylaşma amacına hizmet edeceği bilinmelidir." diyen Can, bireylerden, toplumdan ve onun meşru temsilcilerinden darbe Anayasalarına sadakat beklemenin erdem ve utanç kavramlarıyla ilgili ciddi bir kafa karışıklığına işaret edeceğini savundu.
Demokrat Yargı'nın, Türkiye'yi 50 yılı aşkın süredir darbe Anayasalarına, yargısına ve yasal düzenine mahkûm edenlerle, bu sürece katkı sağlayanlarla ve değişmesine karşı ellerindeki tüm yetkilerini kullanma düşüncesinde olanlarla onur duymayacağını dile getiren Can, onların Türkiye insanına yaşattıklarından dolayı, kendi adına ve payına özür dilemeyi görev saydığını söyledi.
Konuşması zaman zaman alkışlarla kesilen Can, şunları ifade etti: "Darbelerin yarattığı sistemin bir parçası ise yargı sistemidir. Darbenin oluşumunda öncü roller üstlenen, içinde olan, sonrasında darbe sisteminin taşıyıcısı rolünü üstlenen, darbelere karşı bir duruş sergilediğine ilişkin tarihimizde tek bir örnek gösteremeyen 'Yüksek Mahkemeler ve Kurullar', diğer yandan
Yassıada, 12
Mart ve 12
Eylül ve devam ede gelen yargı kültürüne imkân vermiştir. Bu kültür, Adnan Mendereslerin, Deniz Gezmişlerin,
Erdal Erenlerin katledilmesinden doğrudan doğruya sorumludur."
"KATİLLERİN BULUNAMAMASINDA YARGI SİSTEMİNİN KATKISI VAR"
Yargının, Savcı Doğan Öz'ün, Ümit Kaftancıoğlu'nun, Abdi İpekçi'nin, Hrant Dink'in ve pek çok değerin yok edilmesinde çok temel roller üstlendiğini ileri süren Can, Türkiye'yi darbe koşullarına sürükleyen bu olayların
katillerinin neden ve nasıl bulunamadığı incelendiğinde, orada yargı sisteminin katkısının görüleceğini söyledi.
Doğu ve Güneydoğu'da 2, 3 ile başlayan faili meçhul cinayetlerin, darbe ürünü bu militarist yargı sistemi olmasaydı 17 binlere çıkamayacağını vurgulayan Can, "Darbe ve militarizm açısından sorun yaratan uygulamalara karşı hızlı bir refleks ile tepki gösteren 'Yüksek Mahkemeler ve Kurullar', siyasi ve faili meçhul bir cinayet karşısında aynı tepkiyi göstermiş olsaydı, bugün farklı bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık. Muhtemel ki bir çocuktan katil yaratan sistem olmayacaktı ve Türkiye karanlıkları yaşamayacaktı.
Demokrat Yargı, kendi adına ve payına 'Yüksek Mahkemeler ve Kurullar'ın yarattığı yıkımlar nedeniyle ülkemiz insanından özür dilemeyi görev saymaktadır.
Özür diliyoruz ve mağdurların huzurunda saygı ile eğiliyoruz. Demokrasi ve özgürlük karşıtı, militarist bu yargısal sistemin ivedi bir şekilde değiştirilmesi gerekir. Çok yetersiz olmakla birlikte, gerçekleştirilen bir Anayasa değişikliğiyle yargıda bir kültür değişimi, hiyerarşinin sonlanması, yargının siyasal aktör olmaktan çıkarılması imkânı doğmaktadır. Demokratik siyaset alanının genişlemesi, yeni bir Anayasa imkanı demektir. Bu küçük adımların engellenmesi, Türkiye'yi darbe sistemine, az önce sözünü ettiğimiz karanlıklara mahkûm edecektir. Anayasa Mahkemesinin, anayasal sınırları ihlal ederek, darbecilerden daha fazla darbe ideolojisinin koruyuculuğunu üstlenmeyeceğine, Anayasal Yıkımlar Merkezine (AYM) dönüşmeyeceğine inanmak istiyoruz. Siyaset kurumunda da, demokratikleşmede derinlik sağlayacak yeni reform çalışmalarına hız vermesini bekliyoruz." diye konuştu.
CİHAN