Yazısında"Söyleyin Allah aşkına; “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda meşrû olmayan batıl yollarla yemeyin.” diyen Kur’an; devlet hazinesinden torunu Hz. Hüseyin’in ağzına attığı bir hurma karşısında ürperen, heyecanlanan ve hemen parmağını ağzına sokarak onu çıkartan Hz. Muhammed mi (sas) onay verecek bu düşünceye? Bu kadar da olmaz dedim ama oluyormuş demek ki." ifadelerini kullanan Ahmet Kurucan aklın kabul etmeyeceği bir söylemin dolaştığını belirtti ve o söylemi açıkladı
Çok güvendiğim, itimat ettiğim birisi söylediği için de ilave tetkike ihtiyaç duymadım. Duymamamın ikinci nedeni yolsuzluk iddialarının açığa çıktığı günden bu yana takınılan ve tekrarı baş ağrıtan genel tavır.
Nedir söylenen? “Yolsuzluk denilen dediği paralarla İslam âlemine hizmet edilecekti. İslami cemaatlere para verilecekti. Resmi sistemde bu yapılamaz. Dolayısıyla bu yolsuzluğu ortaya çıkaranlar İslam’a ve İslam’ın gelecek 50 yılına ihanet etti.” Dolaşıma sokulan ve ağızdan ağıza söylenen söz buymuş.
Eğer doğruysa, tek kelime ile yazık. Şahsen ben bunu düşünen, bunu seslendiren, buna inanan insanların kitap, sünnet ve 15 asırlık sahih gelenekten oluşan İslam’ı bildikleri kanaatinde değilim. Şaşkınlık içindeyim. İslami değerleri düşünce üretiminin merkezine alan ve ürettiği düşünceyi metluv ve gayri metluv vahy ile sağlaması yapan bir zihnin böyle bir şeyi yukarıda dediğim gibi şeytanın igvası ile düşünse de seslendirebileceğine inanmam. Çünkü onay almak için müracaat ettiği evrensel ve tarih üstü İslami değerler bırakın onay vermeyi, kapısını dahi açmaz bu türlü şeylere.
Hani deveye neren eğri demişler; o da nerem doğru ki demiş ya; aynen öyle. Bu sözde düşüncenin neresini doğrultacaksınız ki? Her tarafı eğri. Değişmenin değil başkalaşmanın göstergesi. Halbuki ne ümitler söz konusuydu. Halep oradaysa arşın burada. Bakın şunu diyordu parti programında: “Toplumları ve devletleri tahrip eden yozlaşma, yolsuzluk, usulsüzlük, çıkarcılık, iltimas, hukuk önünde ve fırsat açısından eşitsizlik, ırkçılık, partizanlık, despotluk gibi olumsuzluklar partimizin en yoğun mücadele alanlarıdır. Siyaset bir rant aracı görüntüsünden kurtarılacaktır.” Pekala ya bugün gelinen nokta?
Haksızlık etmeyelim; halefleri olan siyasal İslamcılar gibi devleti kurtarma ve devlet kurma söylemleri olmadı ama devleti dönüştüreceğiz dediler. İşte beyanları: “Partimiz, bireyi bütün politikaların merkezine alarak demokratikleşmenin sağlanmasını, temel insan hak ve özgürlüklerini temin etmeyi ve korumayı en önemli ödevleri arasında sayar. Partimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin, sivilleşmenin, demokratikleşmenin, inanç özgürlüğünün ve fırsat eşitliğinin esas kabul edildiği bir zemindir.” Ya bugün gelinen nokta?
“Siyasi Partiler Kanunu değiştirilerek çağdaş demokratik anlayışın gereklerine uyumlu hale getirilecektir. Parti içi demokrasi, bireyin ve azınlık görüş sahiplerinin hukuku ve demokratik yarışma hakları sağlanarak geliştirilecektir. Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak; dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri önündeki engeller ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirilecektir. Parti içi demokratik yarış, serbest rekabet ortamında yapılacaktır. Partili üyelerin tüzük ve program dâhilinde düşüncelerini özgürce ifade etmeleri sağlanacaktır... Partimizin iktidarında, başta bakanlar olmak üzere tüm atamalarda, ehliyet ve liyakat esas alınacaktır.” Tekrar sorayım; ya bugün gelinen nokta! Başkalaşma, savrulma derken haksız mıyım?
Halbuki parti programından iktibas ettiğimiz bu düşüncelerin hemen hepsi İslami değerlerden onay alır da, yolsuzluk yoluyla elde edilen paraların İslami cemaatlere vermeye ne Kur’an, ne sünnet ne de sahih gelenek onay verir. Aksine ona hırsızlık der. Dünyada cezai müeyyideye konu eder, ukbada da hesabını sorar. “Şimdiye kadar başkaları yapıyordu, biz de yapmışız çok mu?” itirazını da “onlar mı sizin rehberiniz yoksa Kur’an ve sünnet mi?” diyerek reddeder.
Söyleyin Allah aşkına; “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda meşrû olmayan batıl yollarla yemeyin.” diyen Kur’an; devlet hazinesinden torunu Hz. Hüseyin’in ağzına attığı bir hurma karşısında ürperen, heyecanlanan ve hemen parmağını ağzına sokarak onu çıkartan Hz. Muhammed mi (sas) onay verecek bu düşünceye? Bu kadar da olmaz dedim ama oluyormuş demek ki.