Çırağan Sarayı'nda düzenlenen Dünya
Ekonomik Forumu
Türkiye Zirvesi sona erdi. İki gün süren zirvede çok sayıda ikili iş görüşmesi yapıldı. Çoğu
yabancı olmak üzere yaklaşık 400 katılımcanın katıldığı zirveye
Hükümet büyük ilgi gösterdi.
Başbakan Erdoğan iki gün boyunca zirvede hazır bulunarak ikili görüşmeler yaptı. Aralarında
Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan,
Başmüzakereci Ali
Babacan,
Tarım ve
Köyişleri Bakanı
Mehdi Eker, devlet bakanları Kürşad
Tüzmen,
Nimet Çubukçu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın da olduğu
kabine üyeleri zirvede toplantılara katıldı.
Zirvede iki günde 19
oturum düzenlendi. Bu oturumlarda çoğunlukla Türkiye'nin AB ile müzakere sürecine ve bu süreçte izlemesi gereken yola vurgu yapılırken toplantılarda Türkiye ve bölgedeki istikrar, eğitim sistemi, kadının iş gücüne katılımı,
finans piyasaları gibi hayati konular ele alındı.
Zirvenin birinci gününün sonunda
TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın ev sahipliğinde davetlilere
akşam yemeği verildi. Zirvenin açılış konuşmasını yapan Başbakan Erdoğan son günde yaptığı kapanış konuşmasının ardından davetliler onuruna Çırağan Sarayı'nda akşam yemeği verdi. Erdoğan burada yaptığı konuşmada "Yoğun ve heyecan dolu, aklın ve bilginin kaynaşarak bize yeni ufuklar kazandırdığı zirvenin ardından düzenlenen yemekle toplantımızda sizi en kalbi duygularımla selamlıyorum" şeklinde konuştu.
Erdoğan, konuşulacak herşeyin telaffuz edildiğini ifade ederek davetlilere afiyet olsun dileklerini iletti.
'Finlandiya'nın Altı Aralık söylemi bizi bağlamaz'
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, ''Finlandiya'nın 6 Aralık'a kadar olan süreçle ilgili söylemleri, çok açık ve net söylüyorum, bizi bağlayan söylemler değil'' dedi.
Başbakan Erdoğan,
Dünya Ekonomik Forumu Türkiye Zirvesi çerçevesinde Çırağan Sarayında bir grup gazeteciyle sohbet toplantısı düzenledi.
Başbakan, AB'ye üyelik müzakereleri sürecinde Türkiye'nin,
Kıbrıs konusunda köşeye sıkıştırma politikasına
prim vermeyeceğini vurgulayarak şunları söyledi:
''Bizden şu anda istenenler asla adil değildir ve bizim her zaman söylediğimiz ifadelerle uyuşan talepler değildir. Dolayısıyla bizimle herhangi bir konuda anlaşmadan veya bizimle bu konuları görüşmeden (şu olursa bu olur) şeklinde ifadesini bizim kabul etmemiz mümkün değildir. Böyle bir şeye köşeye sıkıştırma politikası denir ki Türkiye bu oyunların içerisinde yer almaz ve böyle bir şeye de prim vermez. Otururuz, konuşuruz, esası bu işin,
Kuzey Kıbrıs da kazanacak,
Güney de kazanacak, hep Kuzey'den istediler, verilmesi gerekenler verildi. Karşı taraf hep aldı, şu anda da alanlar lütfen karşılığını versinler ve gereği de yapılsın diyoruz.''
''SİYASİ AHLAKLA UYUŞMUYOR''
Başbakan Erdoğan bir gazetecinin, Kıbrıs konusunun Türkiye'nin AB'ye katılımına ne derecede engel olduğu sorusuna ise şu yanıtı verdi:
''Ne
Kopenhag kriterlerinde ne Maastrich kriterlerinde Kıbrıs diye konulmuş önümüzde bir ilke yoktur. 24
Nisan 2004 referandumu ele alındığı zaman AB üyesi
ülkelerin garantör ülke olarak bizden ricaları şu olmuştur.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden '
evet' çıkartırsanız sizlere müteşekkir oluruz. Güney'den 'hayır' çıkarsa ne olacak dediğimiz zaman 'Hiç endişe etmeyin, gereğini biz yapacağız' demişlerdi. AB liderlerinin yanı sıra Komisyon başkanı Prodi ve genişlemeden sorumlu sorumlu
komiser Verheugen bana bunları özellikle söylemişlerdir.
BM Genel Sekreteri bunu zaten daha sonra açıkladı. Şu anda yanılmıyorsam sayın Schröder yazmış olduğu kitabında da bunlara yer veriyor. Kuzey Kıbrıs'tan 'evet', Güney'den 'hayır' çıkmıştır. Ama Güney ödüllendirilmiştir Kuzey ise halen cezalandırılmaya devam ediyor. Bu siyasi ahlakla pek uyuşmuyor. Bu konuyu AB ülkeleri ile bir diplomasi çerçevesi içerisinde görüşmeye her zaman hazırız.
Ama bunun zemini hiç bir zaman AB değildir. Bunu ancak BM zemininde görüşmek mümkündür.''
Bir gazetecinin 6 Aralık'taki
komisyon toplantısından önce bir çözüme ulaşılması ihtimali konusundaki soruya ise Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin hiç bir zaman masadan kaçmadığını ve her zaman görüşmeye hazır olduklarını söyledi. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Güney ve Kuzey Kıbrıs dışişleri bakanları birbirlerinin muhatabıdırlar. Garantör ülke olarak ise
Yunanistan ve Türkiye vardır. Yunanistan ve Türkiye dışişleri bakanları bu toplantıya çağrılmadıkları sürece zaten netice almayı hiç kimse beklemiyor.
'Güney ile Kuzey'i birbiriyle görüştürün' denildiği zaman Finlandiya 'bu olmaz' dedi. 'Türkiye dışişleri bakanının da buraya gelmesi gerekir' dedi. Biz de kendilerine 'Yunanistan dışişleri bakanı da gelsin' dedik. O zaman Türkiye
Dışişleri bakanı orada olur ifadesini kullandı.
Ama Yunanistan Dışişleri bakanı oraya gelmediği sürece biz de Türkiye dışişleri Bakanını oraya göndermeyiz.
Avusturya dönem başkanlığında Schussel'e şu teklifi yaptım: 'Papadopulos, sayın
Talat, sayın Karamanlis ve ben Viyana'da sizlerle bir araya gelelim' dedim. 'Schussel hemen girişime başlıyorum' dedi ama biraraya getiremedi.''
''ANNAN, 'SÖZÜNÜZDE DURDUNUZ' DEDİ''
Türkiye'nin Kıbrıs konusunda hiçbir zaman masadan kaçmadığını, her zaman görüşmeye hazır olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Dışişleri bakanları düzeyinde olabilir, başbakanlar düzeyinde olabilir biz her zaman buna varız. Ben
Annan'a, Davos'ta bu girişime başladığımız zaman, 'biz her zaman bir adım önde olacağız' dedim. 'Bunu göreceksiniz' dedim. Annan, Medeniyetler İttifakına geldiğinde bunu burada söyledi, 'sözünüzde durdunuz' dedi. Zaten raporunda da bunu ifade ediyor'' diye konuştu.
Erdoğan, bir başka soru üzerine, ''Siyasette v
e devlet yönetiminde duygusallıklar olmaz, Türkiye AB için bir gerektir. Ama ben AB'yi ülkemiz için de bir gerek olarak görüyorum'' dedi.
MEDENİYETLER İTTİFAKI...
Türkiye'nin AB üyeliğinin medeniyetler
ittifakı açısından önemli olduğunun altını çizen Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Medeniyetler ittifakının gerçekleşmesi için bunu istiyorum.
Küresel barış için bunu istiyorum. 1,5 milyarlık
İslam dünyası, Türkiye'nin AB içinde yer almasını isterken, kendileri oraya gireceği için değil. 'Türkiye burada olursa' diyorlar, '1,5 milyarlık İslam dünyası veya İslam medeniyeti orada temsil edilir' diyorlar. Türkiye'nin girmesi diğer medeniyetlerle bir ittifak oluşturur. Bu barış için de önemli bir katkıdır.
Şu anda medeniyetler arasında maalesef barış ve ittifak yok.
İsrail-
Filistin, İsrail-
Lübnan ve
Irak gibi anlaşmazlıklar ve diğer sorunlar dünyanın her tarafında devam ediyor.
AB anayasasına kökeni itibarıyla Hristiyanlığa dayandığı maddesini koymak istediler, bunun için mücadele verdik. Bu mücadelemizi destekleyenler sayesinde bu anayasanın içerisine o madde girmedi. O madde girseydi, bizim orada olma gibi bir mücadelemiz olmazdı. Sadece bizim değil, Museviler'in de varlıklarının nedeni ortadan kalkardı.
Avrupa sadece Hıristiyanlar'dan oluşmuyor ki. Riga'da birçok liderle görüşme imkanım olacak, şu anda ayrıca Helsinki'de bürokrat arkadaşlarımız Finlandiyalı yetkililerle görüşüyorlar.
Dışişleri Bakanı Abdullah bey Riga'dan önce Helsinki'ye uğrayacak, Helsinki'de Finlandiya dışişleri bakanıyla görüşecek.''