Gazetecilerin ve akademisyenlerin katıldığı ‘Türkiye’de basın özgürlüğü ve demokrasi’ konulu panele katılan Ekrem Dumanlı, 14 Aralık’ta medyayı hedef alan operasyonu değerlendirdi. “Bu operasyonun gazetecilikle alakası yok!” diyenleri eleştiren Dumanlı, “Samimiyetle ve üzülerek söylüyorum; daha iki gün önce bu ülkenin Başbakanı, anlamıyorum yani Başbakanın haberi yok, yanındaki arkadaşların da mı haberi yok? Osman uyuma sayın başbakanı bilgilendir diye, bir zamanlarda arkadaşlık yaptığım arkadaşa seslenmek istiyorum. Hala bunun gazetecilikle alakası yok diyor. Savcı beye soruyorum; bütün mesele iki yazı bir haber midir? ‘Evet’ diyor. Mahkemede hakim beye soruyorum ‘evet’ diyor. Fakat nasıl oluyorsa bu ülkenin siyasetçileri gazetecilikle ilgili değil diyebiliyor. Neyle ilgiliyse söyleyin o zaman onunla yargılanalım. Hakim beye de onu söyledim. ‘Bir suç unsuru varsa 10 sene yatmaya razıyım’ dedim. Ama uydurmaya gerek yok. Sayın Hidayet Karaca Bey’in durumu bundan daha komik, daha üzücü, daha absürt bir şey.” diye konuştu.
‘TÜRKİYE’DE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ HİÇ BU KADAR VAHİM BİR NOKTAYA GELMEDİ’
Türk medyasında herkesin bir hesabı olduğunu belirten Dumanlı, şöyle devam etti: “Herkesin bir bakkal hesabı var. Arkadaş arabanın motorunu söküyorlar sen niye bagajıyla uğraşıyorsun? Türkiye’de basın özgürlüğü hiç bu kadar vahim bir noktaya - 12 Eylül darbesi dahil- gelmedi. Sadece medya değil herkes baskı altında. Bir istatistiği var mıdır Anadolu’da, büyük çaplı, orta ölçekli işletmelerin sahipleri AK Partili değilse kaç yüz, kaç bin maliye görevlisi bu adamaların iş yerlerini kuşatmıştır? Bunun bir istatistiği var mı? Ama sokağa çıktığınız zaman neredeyse minik marketler bile maliyecilerin gitmediğini söylüyor. Nedir bu? Bir partiye üyeyseniz, aktivisti iseniz bütün maliye sizin emrinizde, devlet imkanları sizin elinizde o partiye karşı küçük bir endişeniz, şehriniz varsa kapınızdan maliye memurları ayrılmıyor. Bu nasıl bir şey?”
Sosyal medyada ‘aktroller’ ismiyle bilinen bir gruptan bahseden Dumanlı, “Ne olduğu belirsiz, cesaretlerini kimden aldıklarını anlayamadığım ve bir büyük yobazlaşmanın öncüsü olarak gördüğüm… Bir yozlaşmadan bahsediliyor ama daha tehlikelisi yobazlaşmadan söz etmek mümkün. Neredeyse eli kalemli adamlar eli bıçaklı IŞİD militanları gibi konuşuyor. Kanun, anayasa, yasa bunların hepsi askıya alınmış durumda. İş adamları, sivil toplum örgütleri, partiler baskı altında.” dedi.
‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN DAYANIŞMAYA İHTİYAÇ VAR’
Basın özgürlüğü mesafe almak istiyorsa, en azından asgari düzeyde bir dayanışmaya ihtiyaç olduğunu ifade eden Dumanlı, “Mesela dün akşamki Cumhuriyet gazetesine yapılan baskın. O dergi basılırdı basılmazdı bunun tartışması, etik tartışması, medya ilkeleri, basın ilkeleri tartışması ayrı bir konu ama en basitinden şuna karşı çıkmamız lazım; buna karşı çıkmayanlar gazeteciliği bırakmalı, tekstil işine ya da başka bir işe girmeli. Bir gazete yayınlanmadan yapılan polis kuşatması ancak ve ancak olsa olsa ya darbe dönemlerinde olabilir, yahut da cuntayla yönetilen bir ülkede olabilir. Daha gazete çıkmamış. Anne karnında ultrasonla zor görünen bebeğe müdahale etmeye kimin hakkı vardır? Bugün bir karikatür dergisinin seçkisiyle bunu yapan insanlar, başka bir gün başka bir şey, başka bir gün başka bir şey… Yani daha gazeteler yayınlanmadan matbaanın önünü polisler mi kuşatacak? Buna neden sesimiz çıkarmıyoruz? Herkesin bir bagajı var. Zaman gazetesinde çalışan insanın da bir bagajı var, Cumhuriyet’te çalışanın da bir bagajı var. Arşiv zamanı geçti kardeşim. Basın gemisi batıyor. Battığı zaman da sağcısı, solcusu, muhafazakarı olmayacak. Mutlak bir itaat, el öpme, etek öpme, ayakaltı öpme. Arzu edilen şey bu.” şeklinde konuştu.