Yalan ve iftira
Doğan
Medyası bir süredir kendi kafasına göre bir sınıflandırma yapıp gazeteleri bir yere oturtmaya uğraşıyor, etiketlendiriyor.
Türkiye'nin en büyük medya tekeli bu grup ve gücünü kullanma konusunda sınır tanımıyor.
Elinde
Hürriyet,
Milliyet, Posta,
Vatan,
Radikal, Referans, Fanatik gazeteleri ile
Kanal D,
Star ve
CNN Türk kanallarını bulunduruyor ve istediği kişiye istediği mecradan sallama imkânına sahip.
Bunun örneklerini son dönemde sık sık görüyoruz.
Hürriyet'in sonradan özür dilemek zorunda kaldığı "Kadehte rakı yasağı" haberi yalandı mesela ama insanların kafasında soru işaretleri yaratmaya yönelikti.
Tıpkı Vatan'ın
Dolmabahçe buluşmasıyla ilgili yaptığı ve tamamen dedikoduya dayanan haber gibi.
Bu haber de ülkenin
Başbakanını şantajcı, güvenliğinden sorumlu bir numaralı komutanını da çıkarcı durumuna düşürüyordu.
Gazetecilik mesleğinin en temel etik ilkeleri göz ardı edilerek "çamur at, izi kalsın" mantığıyla yapılmış bir manşetti.
Biri yalan, biri de açıkçası iftiraydı.
Vatan'ın bir yazarının geçenlerde iddia ettiğine göre, Hürriyet yönetimi iç sayfalardaki
küçük haberlerini bile görüp aşırıyormuş, böyle bir manşeti fark etmemiş olmalarına
akıl erdirmek mümkün değil.
Değil, çünkü her gazetenin bir işlevi, bir hedefi var.
Eğer böyle değil de iddia ettikleri gibi kimsenin görmediği bir yayıncılık anlayışı varsa durumları daha da vahim demektir.
Çünkü çarşaf çarşaf yayın ilkeleri ilan eden bir grubun bu ilkeleri ayaklar
altına alan bir yayıncılıktan haberleri yok demektir.
Belki de Aydın Doğan'ın gazetelerini basılmadan önce görmesinde büyük yarar vardır çünkü grubunun
amiral gemisi hızla "
Yeniçağ"laşma yolunda ilerlerken, küçük gazeteleri de
Genelkurmay Başkanı ile Başbakan'ın itibarını hiçbir veriye dayanmadan ayaklar altına alabiliyor.
SABAH'ın yayın çizgisine ilişkin değerlendirmelere gelince.
Elbette her yayın organı gibi SABAH da sorgulanacaktır. Bunu gerek kendi içimizden arkadaşlar, gerekse dışarıdan insanlar yapacaktır.
Ama bu sorgulamayı dışarıdan yapma iddiasında olanların ellerinde "
temiz kâğıdı" olması gerekir.
Düne kadar her iktidarın kuyruğuna yapışmış, Mesut Yılmaz'la Yılmazcı, Tansu Çiller'le Çillerci olmuş, Ecevit'i gerektiğinde kahraman gerektiğinde aciz ilan etmiş, iktidarların talebi doğrultusunda köşe yazarlarının işine son vermiş, arazisine imar izni, petrol şirketine altın hisse devrindeki tutumuna göre, muhalif olmuş veya olmamış bir grubun ve onun temsilcilerinin bu konuda ağızlarını açma hakkı yoktur.
Ağızlarını açmadan önce 40 kere düşünmeleri gerekir çünkü sabıka dosyaları çok kabarık ve utanç verici olaylarla doludur.
Bu gelişmelerin ortaya koyduğu bir gerçek vardır: SABAH'ın her türlü badireye rağmen dimdik ayakta durması bu grubu rahatsız etmektedir.
Çünkü SABAH haksızlığa uğrayanların son
limanıdır.
SABAH olmasaydı, Başbakan ve
Genelkurmay Başkanı'na yapılan iftiranın gerçek failini öğrenemeyecektiniz, çünkü Doğan Medyası açıklamaları ustaca çarpıtmayı başardı.
Fikri Sağlar'ın hiçbir temele dayanmayan yazısını kimin manşete taşıdığını SABAH olmasa öğrenemeyecektiniz.
Bu sadece bu olayla ilgili değil.
Eğer Türkiye'de işadamıysanız, başarılı bir derginiz varsa, reklam veriyorsanız, tek ve acımasız bir gücün elinde kıvranmanızı önleyecek tek liman da SABAH'tır.
SABAH bugün yalan ve iftiraya dayalı habercilik anlayışının karşısındaki güçtür.
Bu gücün Doğan Medyası'nın kampanyaya dönüşen saldırılarının hedefi haline gelmesinin tek nedeni budur.
Gerisi palavradır.
ERGUN BABAHAN/SABAH