Diyarbakır'ın mesajı doğru okunmalı
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman
Baydemir, "Diyarbakır kaledir; ama düşmeyecektir,
Başbakan savaş istiyorsa savaşırız" diyor.
Doğu ve Güney
doğu'da iki partinin kaldığını 22 Temmuz
seçimleri göstermiş oldu. DEP,
DEHAP,
HADEP çizgisinin bugünkü partisi DTP ile
AK Parti... DTP, bölücü
teröre karşı hiçbir zaman tavır koymuyor.
PKK lideri hakkında tek
eleştiri yapmıyor. Hatta
Meclis'teki ilk icraatları, Öcalan'ın
hapishane şartlarının iyileştirilmesi teşebbüsü oldu. Bir parti gibi değil, bir
örgüt gibi davranıyorlar. İşin aslının ne olduğunu herkes biliyor. Ancak
Güneydoğu'muzda bizim geleceğimizi tehdit eden, ayağa kalkmamızı engelleyen bir büyük problem var. Şimdi DTP'nin Meclis'teki varlığı ile "biz bu problemi çözmede acaba Meclis zemininden nasıl istifade edebiliriz?" diye çareler aramak zorundayız.
Sayın Başbakan, hükümet programı üzerindeki görüşmeler sırasında DTP'lilere seslenerek, PKK'yı bölücü
terör örgütü olarak tanıma çağrısında bulundu. Tabii ki olumlu bir
cevap alamadı. Almazdı da... DTP'nin yapmayacağı bir şeyi talep etmek acaba Meclis zemininde çözüm bulmaya yardımcı olur mu? Kanaatimizce olmaz. Baydemir'in tepkisindeki sertlik de bunu anlatıyor.
Aslında AK Parti, 22 Temmuz'daki başarısı ile Güneydoğu meselesinin çözümünün nerede olduğunu da herkese göstermiş oldu. AK Parti'ye verilen desteği iyi okumalıyız. İyi okumalıyız; çünkü
Türkiye, en önemli meselesini çözmek için ilk defa bir fırsat yakaladı.
Bölge insanımız, "önce barış" demiş ve çözümü Türkiye'nin bütünlüğü içinde gördüğünü ifade etmiştir. AK Parti'nin
bölgeye yaptığı
hizmetler, bölge insanını kucaklaması, ilerisi için bu partiye bir
kredi açılmasının doğru olacağı kanaatini pekiştirmiştir. Diyarbakır'ın ve bölgenin verdiği bu mesaj doğru okunmalı ve gereği yapılmalıdır.
DTP, hâlâ seçim başarısızlığının psikolojisinden kurtulmuş değildir ve önümüzdeki yerel seçimler onlar için bir var olma yok olma anlamına gelmektedir. AK Parti, DTP ile söz düellosu yapmak yerine, Doğu ve Güneydoğu'ya büyük bir hizmet seferberliği başlatmalıdır.
DTP ve PKK arasındaki bağlılık sadece
yönetici kadrolar arasındadır. PKK da, DTP de kendilerine
destek veren taban ile ciddi bir değer farklılaşması içindedir. Bu gerçeği de en güzel şekilde, bölgeyi en iyi
analiz edenlerden biri olan
Altan Tan ifade etti. Söylediği şudur:
"Bugün bölgedeki siyasi yapıyı bir
düdüklü tencere gibi düşünmek gerekiyor. Tencerenin kapağı Marksist ve
Alevi çizgidedir. Bugün PKK'nın yönetici kadrosunun önemli bir kısmı
Pazarcık,
Elbistan ve
Tunceli kökenlidir. Çoğu Stalinist bir anlayıştan geliyor. Tencerenin kendisi ise
Sünni, Şafi ve Nakşibendi'dir. Dolayısıyla bugün tencereyle
kapak arasında bir uyum sorunu vardır.
Ama artık düdüklü tencere ötüyor. Ses çıkarıyor. Artık bu kapağı başımdan alın diyor. 22 bağımsız DTP'li içinde namaz kılan,
Ramazan orucunu ful tutan bir tek kişi yok. Bunu
hakaret anlamında söylemiyorum, bu bir tespittir. Çünkü bu insanların temsil ettikleri seçmenin yüzde 70'i oruç tutuyor, yüzde 65'i de beş
vakit namaz kılıyor. Aslında DTP'nin tabanı AK Parti gibi, kadroları
CHP gibi... DTP'liler, vekili oldukları kitleye benzemiyor." (
Milliyet, 30 Temmuz 2007,
Devrim Sevimay'ın röportajı) Bölgede, derinlerde dizayn edilmiş bir tezat var. Gönüllere girerek, hizmet götürerek, gerçek kardeşlik projeleriyle barış ve istikrarı sağlamak suretiyle bu tezat bitecektir. Üstelik elimizde,
Avrupa Birliği üyelik yolu gibi, özgürlüklerin genişletilmesi ve
demokratikleşme için çok esaslı bir zemin ve fırsat var.
AK Parti, esası bırakıp anlamsız tartışmalara girmemelidir.
HÜSEYİN GÜLERCE/ZAMAN