Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali
Bardakoğlu,
dindarlığın nasıl ölçüleceği konusunda kafaların karma karışık olduğunu belirterek, ''Dindarlık sadece namazla, oruçla, başörtüsüyle,
içki içmemekle ölçülebilecek kadar kolay değil. Dindarlık bir bilinç halidir, bağlılıktır, istikamettir. İnancının, davranışlarını etkileyebilmesi ve davranışlarının güzel ahlakla olgunlaşması sürecidir'' dedi.
Bardakoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
Türkiye'nin
Balkanlar ve
Avrasya'da büyük bir ağırlığı olduğunu, lider
ülke olarak görüldüğüne dikkati çekerek, Balkanlar,
Kafkasya, Rusya'daki özerk cumhuriyetler ve Türk dünyasından Türkiye'ye gelen gençlere ilahiyat eğitimi verecek uluslararası
ilahiyat fakültesine ihtiyaç olduğunu söyledi.
Bunun Türkiye'nin tarihi misyonuna uygun bir
ödev olduğunu vurgulayan Bardakoğlu, ''Maalesef uluslararası ilahiyat fakültesi çok konuşulduğu halde onu kuramadık. Bunun
ekonomik imkansızlıklarla doğrudan alakası yok, daha çok bakış ve ufuk meselesi. Uluslararası ilahiyat deyince,
Türkçe ile birlikte
Arapça ve bir Batı dilinin çok rahat konuşulduğu, yazıldığı, doğru dini bilgiye dayalı, 21. yüzyılı okuyan bir eğitimin verildiği bir fakülteden bahsediyorum'' diye konuştu.
Bu alandaki eksikliği telafi etmek için
Avrupa'da yaşayan vatandaş ve soydaşların çocukları arasından
Ankara ve
Marmara üniversitelerinin ilahiyat fakültelerine burslu öğrenci getirdiklerini anlatan Bardakoğlu, ayrıca Frankfurt'taki Goethe
Üniversitesi'nde
İslam ilahiyatı bölümü kurduklarını ve bazı Avrupa ülkelerinde de benzeri girişimlerinin olduğunu bildirdi.
Türkiye
Diyanet Vakfı olarak özellikle Avrasya coğrafyasına yönelik özel bir üniversite kurmak istediklerini söyleyen Bardakoğlu, amaçlarının kar etmek olmadığını, gençlerin İslam ve Türk kültürünü, ortak değerlerimizi daha iyi öğrenmesini ve Avrasya coğrafyasındaki ülke ve topluluklar arasında daha güçlü bağlar oluşturmayı hedeflediklerini kaydetti.
-''ULUSLARARASI İLİŞKİLER ARTTIRILMALI''-
Türkiye'de
Diyanet İşleri Başkanlığı da dahil pek çok kurum ve üniversitelerin, uluslararası ilişkilerini geliştirmesinin önemine de değinen Bardakoğlu, özellikle akraba topluluklara yalnız olmadıklarının hissettirilmesi gerektiğini, Başkanlığın gençlere ve çocuklara yönelik dini yayınlarının, yaklaşık 10 Türk lehçesine çevrildiğini bildirdi.
Birçok ülkede Türk cumhuriyetleri ile ilgili enstitüler olduğunu ifade eden Bardakoğlu, şunları kaydetti:
''Türk
Cumhuriyetlerinin her biri için üniversitelerimizde araştırma birimleri oluşturulması, bilgi birikimi olması, tecrübenin oluşması sonra da bu yayın işbirliklerinin artması gerekiyordu. Türk Cumhuriyetleri hakkında Türkiye'de çok iyi bir hazırlığın, planlamanın, programın olmadığını görmekten dolayı üzgünüm. Türkiye aslında yalnız değil.
Kültür bağı, kan bağı, can bağı, din bağı olan bu kadar ülke var. Türkiye en eski dünyanın ortasında. Nasıl yalnız olursun, kimsesiz olursun. O bağlantıların, hatıraların bir vefaya ve eyleme dönüşmesi lazım.''
Bardakoğlu, Batı ülkelerini ve Avrupa'da yaşayan Türk gençlerini dini açıdan doğru bilgilendirmek amacıyla da bazı Diyanet yayınlarını
batı dillerine çevirdiklerini belirtti.
-''DİN ALANINDA YENİ VE ENTELEKTÜEL KONULAR TARTIŞILMALI''-
Bardakoğlu, din alanında daha yeni ve entelektüel konuları
tartışmak gerektiğini, din üzerindeki konuşmaların ve tartışmaların düzeyinin artması gerektiğini söyledi.
Sosyal bilimler alanındaki konuların çok boyutlu olduğunu ve bunları mühendislik anlayışıyla ele alınmasının yarar sağlamayacağını vurgulayan Bardakoğlu, ''Zihni arka planı hayli zengin olması gereken konular,
test sınavına
cevap verircesine (A), (B), (C) şıklarına,
evet-hayır cevaplarına indirgenemez. Ben, evet-hayır şeklinde indirgemeci ve kolay cevap bekleyen sorulardan doğrusu sıkıldım'' diye konuştu.
Dünyayı
siyah ve beyaz olarak görmenin, her sorunun tek bir cevabı olduğunu düşünmenin, çözümü ve yorumu tek çizgiye indirgemek anlamına geleceğine dikkati çeken Bardakoğlu, şunları kaydetti:
''Halbuki din bize aynı kaynaktan beslenen farklı yorumların, bakışların, düşünce ufuklarının olabileceğini öğretti. 1400 yıllık zengin bir dini geleneğimiz, zengin bir milli tarihimiz ve kültürümüz var. Onun üzerine zenginleştirerek, geliştirerek Cumhuriyeti kurduk. 85 yıllık Cumhuriyet kazanımımız var. Türkiye'de 22 tane ilahiyat fakül
temiz var. Bu kadar köklü geçmişimiz var. İslam medeniyetinin çok önemli bir parçası olduk. Artık din üzerinde konuşmalarımızın düzeyi bu olmamalı. Daha yüksek düzeyde, bilgi gerektiren konuları dünyanın din alanındaki gelişmelerini de izleyerek derinlemesine konuşabilmeliyiz, tartışabilmeliyiz.''
Türkiye'nin yıllardan beri
beyin gücünü
teknik alanlarda değerlendirdiğini,
sosyal bilimler alanının zayıf kaldığını ifade eden Bardakoğlu, ''Sosyal bilimler, yıllarca insanların dudak büktüğü, yan gözle baktığı, fazla önemsemediği bir alan oldu. Ancak,
toplumları zihni, arka plan yönüyle yarınlara hazırlayan
felsefedir, edebiyattır, sanattır, estetiktir, dindir, tarihtir'' dedi.
Sosyal bilimler alanının, bir istihdam politikasıyla değerlendirilmesinin doğru olmayacağına işaret eden Bardakoğlu, Türk aydının yetişmesinde, tarih, edebiyat, sanat, felsefe, sosyoloji ve ilahiyat gibi alanlarda çok sayıda yetişmiş insan ve aydının bulunmasının hayati derecede önemli olduğuna değindi.
Toplumda çok kolay, renkli, biraz da heyecan verici, magazin ağırlığı olan konuları tartışma ve kolayca sonuca gitme gibi bir kötü alışkanlığın oluştuğunu ifade eden Bardakoğlu, şöyle konuştu:
''
İlahiyat fakültelerinin katkılarıyla oluşacak üst istişare kurullarının, teologların, din bilginlerinin sık sık bir araya gelerek toplumun düşünsel yönden gelişmesine yol açacak, kapı aralayacak konuları kendi aralarında tartışmaya açması gerekiyor. Kolay, sığ ve gevşek programlarla toplumu yanlış yönde besliyor, sonra da 'toplum bunu istiyor' diyorsak, bir kısır döngü içine girmişiz demektir. Toplumu başka iyi ve kaliteli şeyleri de isteyecek kıvama getirmek de eğitmenlerin, düşünürlerin işidir.''
''İslam'ın doğru bilgisi denince bundan tek bir düşünce, tek bir bakış açısının kastedilemeyeceğini'' vurgulayan Bardakoğlu, şöyle devam etti:
''İslam'ın en temel özelliği dini bilginin insanlardan gizlenmemiş olmasıdır. İslam'da bilginin en önemli özelliği paylaşılabilir ve ulaşılabilir olmasıdır. İslam'ın kaynaklarının doğru yorumu birden fazla olabilir. Yeter ki kaynağından doğru bir usulle elde edilsin. Birini gerçek İslam olarak görüp diğerlerini dışlarsak yanlış yapmış oluruz. Onun için de günümüzde
Pakistan,
Malezya,
Endonezya, Türkiye, Uzak Doğu,
Kuzey Afrika... Birbirinden belli farklılığı olan birçok Müslümanlık tarzıyla ve İslam bilginlerinin farklı bakış açılarıyla karşı karşıyayız. Bunların sadece birisi
Allah katında doğrudur diyemeyiz.''
-''TEKEL DEĞİLİZ''-
İslam'da yorum ve bakış farklılıklarını tolere edebilecek bir esneklik bulunduğunu belirten Bardakoğlu, İslam'ın doğru bilgisinin birbirine çok zıt farklılıkları da barındırmayacağını söyledi. Bardakoğlu, ''İsteseniz bile Kur'an-ı Kerim ve Sünnet var oldukça, bu iki açık bilgi kaynağı olduğu müddetçe Müslümanlık hakkında bu iki kaynağın desteklemediği bilgiyi üretemezsiniz. Samimi dindar kendi keyfine göre açıklama yapamaz. Onun en önemli hedefi bu çizgiden sapmamaktır. Burada tolere edilebilir yorumla kaynakların desteklemediği bilgiyi birbirinden ayırt ettiren şey, metodolojik düşüncedir'' diye konuştu.
Başkanlık olarak İslam'ın ana kaynaklarının bilgisini topluma sunmak istediklerine işaret eden Bardakoğlu, şunları kaydetti:
''
Tekel değiliz, kaynaklar ve metodoloji imkan verdiği sürece din hakkında tek yorumu gerçek İslam diye sunamayız topluma. Türkiye'de benden başka konuşan kimse olmasa bile, ben şayet dini tecrübemizde bir zenginlik varsa gerçek İslam diye tek bir şey anlatamam. Kur'an,
sünnet ve 14 asırlık tarihi tecrübeye göre nelerin olabileceğini, nelerin olamayacağını alternatifli olarak topluma sunmak gibi bir görevimiz var. Fikir yelpazesini, bakış ve yorum farklılıklarını, sınırını ve sınır ötesini insanlara tanıtmak ve zihni gelişmeyi sağlamak zorundayız. Herkes Müslümanlık deyince camide namaz kılanı, başını kapatan kadınları, sakal bırakan erkekleri, Ramazan'da oruç tutan insanları anlıyor. Halbuki Müslümanlık çok daha kapsamlı ve hayatın her anını kuşatıcı, bütün davranışları güzelleştirici bir bilinç halidir. Bazı Batılılar da Müslümanlık deyince kasıtlı olarak çok farklı insan profillerini, örnekleri, olayları sunuyorlar. Bunun için de
Afganistan, Pakistan deyince aklımıza farklı çağrışımlar gelmeye başladı.''
-''TÜRKİYE'NİN DİNDARLAŞMASI KAYGI KONUSU OLMAMALI''-
''Türkiye'nin dindarlaştığı yönündeki'' bazı görüşleri de değerlendiren Bardakoğlu, Türkiye'de dindarlıktan neyin anlaşıldığının çok bulanık olduğunu söyledi. Bardakoğlu, ''Dindarlığın nasıl ölçüleceği konusunda kafalar karma karışık. Dindarlık sadece namazla, oruçla, başörtüsüyle, içki içmemekle ölçülebilecek kadar kolay değil. Dindarlık daha bütüncül bir tutarlılık, bir bilinç halidir, bağlılıktır, istikamettir. İnancının davranışlarını etkileyebilmesi ve davranışlarının güzel ahlakla olgunlaşması sürecidir'' dedi.
Yalnızca namaz kılan bir kişinin dindar olduğunun söylenemeyeceğini belirten Bardakoğlu, namazdan sonra mesela kişinin iş hayatı, çocuklarıyla, ailesiyle, komşusuyla olan ilişkileri, ahlakı, temizliği, üretkenliği, kul hakkına saygısı gibi unsurların da göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etti.
''Dindarlığın aslında çok ince ve derin bir duyarlılık olduğunu'' vurgulayan Bardakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ağacın dalındaki kuş yuvasını bozmayı insanlığa aykırı görebiliyorsan, yaralanmış bir
hayvan görünce acı çekebiliyorsan, sesini duyuramayanın sesini duyup acısını paylaşabiliyorsan, dünya nimetlerini sorumluluk, devlet malını emanet olarak görüp üzerine titreyebiliyorsan, ahlaki erdemleri sadece konuşmuyor, bilfiil yaşıyorsan dindarlık öyle güzelleşir. Böyle düşünmezsen, dindarlığın en kolay şekli
abdest alıp namaz kılmaktır.
Bu nedenle Türkiye'nin dindarlaştığını söylemek için elimizde hiçbir veri yoktur. Ama görüntüler ve dini tezahürler daha ön plana çıktığı için Türkiye'nin dindarlaştığı gibi bir varsayım fazla konuşuluyor. Ben sosyal araştırmacıların Türkiye'nin dindarlaştığını ölçebileceğine ihtimal vermiyorum.
Türkiye'nin dindarlığı tartışmaları zaman zaman kaygıdan oluyor. Türkiye'nin dindarlaşması kaygı konusu olmamalı. Keşke Türkiye benim dediğim anlamda dindarlaşsa. Bu anlamda dindarlık herkes için bir rahmettir. Kim daha dürüst, daha çalışkan, daha ahlaklı, daha temiz olmayı, daha iyi niyetli olmayı istemez. Bir, iki olaya bakarak Türkiye'nin dindarlığına karar vermek çok aceleci bir yargıdır. Kanaatimce bu tür yargılar inanıldığı için değil, dolaylı bir anlatım için dile getiriliyor olmalı.
Din iyi anladığımızda toplumsal barışı, sevgiyi, saygıyı bozan değil aslında güçlendiren bir unsurudur. Bazen insanlar dini algılamada, dini bilgiyi kullanmada zaman zaman dini olmayan unsurları da işin içine kattıklarından dindarlık sanki toplumda huzuru bozan, ayrışmayı ve gerilimi arttıran bir süreçmiş gibi de algılanabiliyor.''
-PERFORMANS KRİTERİ-
Diyanet İşleri Başkanlığının hazırlıkları son aşamaya gelen ''Teşkilat Kanunu''na da değinen Bardakoğlu, kanunun çıkması halinde
başkanlıkta imam hatipler, müezzin kayyımlar ve vaizlerin
kariyer yapma imkanları olacağını belirtti.
Ali Bardakoğlu, ''Kanunla imam hatiplerin, vaizlerin, müezzin kayyımların bilgisini geliştirmesi, performans kriterlerine uygun kendini kanıtlaması gerekecek. Yani testiyi kıranla testiyi sağlam getirenin eşit muamele görmeyeceği, performans kriterlerinin öne çıkacağı bir
teşkilata doğru gidiyoruz'' diye konuştu.
AA