Samanyolu Televizyonu'nun haberlerinde izledim. Duyduklarıma inanamadım, şaşırdım ve dondum kaldım. Söz alan, öfkesini sesine yansıtıyor. Yumuşak değil, yüksek tonda konuşuyor.
Ekrana yansıyanlar Devlet
Tiyatroları'nın olağan toplantısından... Özel değil, resmî bir toplantı. Genel Müdür Lemi Bilgin ve arkadaşları tiyatronun sorunlarını, yeni dönemde seçilecek oyunları konuşmak ve tartışmak için bir arada. Kimi yüzler tanıdık, dizilerdeki rollerden hatırlıyoruz.
Gelin görün ki, konuşulanlar tiyatro ve sanatın konusuna hiç benzemiyor. Düpedüz
siyaset. Doğrusu
Devlet Tiyatroları'nın bu denli politize olduğunu bilmiyordum. Zira atmosfer tiyatro ortamından çok bir parti toplantısını andırıyor. Konuşmalar, değerlendirmeler hep siyasî çünkü. Hatta onun ötesinde; ideolojik. Toplumun çok dar kesimi tarafından paylaşılan görüşler peş peşe dile getiriliyor.
Kuşkusuz tiyatro ile uğraşanlar da her insan gibi keskin siyasî görüşlere sahip olabilir. Ancak bunların bu kadar açık şekilde seslendirilmesi ne kadar doğru? Sanatla siyaset bu kadar yan yana gelmemeli. Dileyen doğrudan siyasette şansını deneyebilir. Bunun başarılı örnekleri var.
Berhan Şimşek
CHP milletvekili olarak sesini Meclis'ten duyurmasını bildi. Doğrusunu yaptı. Siyasetçi kimliğiyle her şeyi söyledi.
Tiyatro toplantısında konuşulanlar neler? Bu sütunda siyasetçiler,
Kültür Bakanı ve
AK Parti Hükümeti hakkında söylenen ağır sözleri aynen tekrarlamak istemem. Eleştiriler olağan sınırlar içinde kalsa belki yadırganmayabilir. Fakat öyle değil. Hakaret dolu. Suçlayıcı. Anamuhalefet partisi CHP'nin üslubu bile böylesine sert ve dışlayıcı değil.
Konuşmalardan
küçük bir kesit... Bakan tarafından atanan ve orada bulunan isimlerden 'yalak ve salak' diye söz edilirken, derhal
istifaları isteniyor. Şu ifadelere bakın: '
Devlet Tiyatrosu dışarıda güç kaybına uğruyorsa işte bu yalak ve salaklar yüzünden güç kaybına uğruyor. Bu yalak ve salakların sayısı azdı. Bu tetikçilerin sayısı azdı...'
Halkın oylarıyla
iktidar olmuş siyasetçilere yönelik
hakaretamiz sözler düşündürücü... Mikrofonu alan biri Baş
bakan için pervasızca '
Hitler ve Mussolini' benzetmesi yapıyor. AK Parti iktidarını, 'karşı devrim' diye niteleniyor. Bir başka karede derhal mevcut repertuarların değiştirilmesi ve yüz binlerce yeni lira harcanarak hazırlanan oyunların çöpe atılması isteniyor. Bunun yerine
teklif edilen; kendi ideolojilerini öne çıkaracak yeni repertuar oluşturulması... Hedef siyasî iktidara karşı tiyatral mücadele...
Samanyolu'nun haberlerine yansıyan bu görüntüler görmezden gelinemez, yok sayılamaz. Konuşulanların tiyatro ile sanatla uzaktan yakından ilgisi yok. Devlet Tiyatroları'nın bu kadar günlük politikanın içinde olduğunu görmek insanı üzüyor. Türk vatandaşının vergileriyle oluşan bir kurumun böylesine politize olması, belli siyasi düşüncenin odağı olması kabul edilemez.
Bu görüntülerin ardından beklenen; konuşanların istifa etmesi... Siyaseti tiyatroda değil siyasetin mekânlarında yapmayı seçmeleri. En doğru yol bu. Politik mücadelelerini devletin tiyatrosunda değil gönül rahatlığıyla özel tiyatro salonlarında sürdürebilirler. Vatandaşın vergileriyle oluşturduğu Devlet Tiyatroları sadece dar ideolojik düşüncenin
vücut bulduğu yer olamaz. Bu hakaret dolu ifadeleri kullananlar hiçbir şey olmamış gibi devam ederler, bu olay hiçbir şey olmamış gibi geçiştirilirse bundan en çok Devlet Tiyatroları zarar görür.