"Failleri özellikle bulunmayan olaylar için, Cemaat hedef gösterilerek kirli ve ahlaksız suç faaliyetlerine perdeleme yapılıyor" diyen Başyurt Hocaefendi'nin yasa dışı dinlenen ve internete servis edilen ses kayıtları için "İnandırabileceklerini düşünseler, hiç şüpheniz olmasın “Onu da Cemaat sızdırdı” derlerdi." ifadelerini kullandı.
İşte o yazı
Cemaat'i bitirme planı ve arkası gelmeyen iftiralar
Anlaşılan birileri Cemaat’i bitirmeyi, AK Parti ile tabanının arasını açmayı planlamış.
Her türlü tartışmalı konunun mesulünü Cemaat gibi gösterip, iktidarı da hedeflerine ulaşmak için kışkırtıyor.
Islak imzalı “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı”nda olduğu gibi...
Kurdun kuzuyu yemek için öne sürdüğü “suyumu bulandırıyorsun” bahanesi gibi gerekçeler üretiyorlar...
***
Dershaneleri kapatılmak isteniyor, demokratik itiraz hakkını kullanıyorlar.
“Paralel devlet”, “KCK’dan beter”, “Hükümeti yıpratma kampanyası”, “Erdoğan’sız AK Parti için çalışmakla” itham ediliyor Cemaat.
Az sayıda vicdan sahibi kalem erbabı dışında kimse de çıkıp “İyi de dershaneleri kapatmak hükümetin kendi projesi... Erdoğan’ın zaten 3’üncü dönemi ve kendisi bırakacağını ifade ediyor” demiyor...
***
Kapsamlı bir yolsuzluk ve rüşvet soruşturması yürütülüyor.
İsimleri yer alan 4 bakan görevden alınmak zorunda kalınıyor.
Ardından, tüm kamu kurumlarında, bürokraside önceden yapılan fişlemeler devreye sokuluyor.
Binlerce insan açığa alınıyor, tenzili rütbeye uğruyor, sürgün ediliyor...
Yerlerine yine fişlenmiş yeni isimler atanıyor.
Oysa savcı ihbar üzerine inceleme başlatmış, emniyet teknik ve fiziki takip ile delilleri toplamış, hâkimler de suç unsurunu sabit görmüş.
Cemaat bunun neresinde?
Rüşvet alanın, hırsızın hiç mi suçu yok?
“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali, yolsuzluk ve rüşvetin üstünü örtmek için yine Cemaat hedef haline getiriliyor.
Puslu havayı seven kurtlar yine dereye iniyor...
***
Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı, Sauna Çetesi gibi tamamı AK Parti’ye darbeyi, Başbakan’a suikastları önlemeye yönelik davalar açılıyor.
İktidarın, muktedir olmasının yolu açılıyor.
Yargılamalar tamamlanıyor, derin yapılar tasfiye ediliyor.
Birileri çıkıp ısrarla “Hükümet yapmıyor arkasında Cemaat var”, “Askere kumpas kuruldu”, “5-10’u hariç hepsi masumdu” temasını işliyor.
Çoğu bu davaları yöneten savcılar, bu kez gündemdeki yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını açıyor.
Hükümeti yıpratmakla, darbe yapmakla, çete olmakla hedef tahtasına oturtuluyor.
Korumaları değiştiriliyor, özel hayatları deşifre ediliyor, sonunda da “düz savcı” olarak sürgün ediliyorlar.
Peki, siyasi irade madem önceki davaların seyrinden gayr-ı memnundu, madem insanlara haksızlık yapıldığını, kumpas kurulduğunu düşünüyordu, bu isimleri o zaman neden görevden uzaklaştırmadı?
Neden “masum insanların” yıllarca hapis yatmasına göz yumdu da, hükümete dokunulunca bu isimleri “hallaç pamuğu” gibi savurdu?
Şimdi yapıldığı gibi HSYK üzerinden savcılar o zaman neden dağıtılmadı?
Dün iktidarını güçlendirdiği için “Cemaat arkasında” denilerek siyasi irade desteği gizlendi, bugün ise iktidarı zayıf düşürdükleri gerekçesiyle “Cemaat arkasında” kisvesi altında siyasi baskıyla tasfiye edildiler.
“Cemaat sütresi”nin her iki olayda da işlemeyeceği son uygulamalar ile bir kez daha net şekilde görülmüştür.
Keşke iktidar “hukukun üstünlüğü” deyip, “bağımsız yargı” deyip o gün de bugün de müdahaleden uzak kalabilseydi...
***
Çözüm süreci başlıyor, eş zamanlı olarak Paris’te 3 PKK’lı kadın yöneticiye suikast gerçekleşiyor.
Aklı evveller hemen devreye giriyor.
“Cemaat çözüm sürecine karşı, suikastı da onlar yaptırdı” iftirasını yayıyorlar.
Derken 3 PKK’lı kadına Paris suikastını gerçekleştirmekten tutuklu Ömer Güney’in “kendi kaydettiği” MİT elemanlarıyla suikast pazarlığının ses kaydı ve MİT’in konu ile ilgili bir “resmi belgesi” ortaya çıkıyor.
Dün “Cemaat yaptırdı” diyenler, gerçekler ortaya çıkınca şimdi de “Cemaat sızdırdı” yalanını uyduruyorlar...
Çözüm sürecinde bir tıkanma yaşanıyor.
Örgüt geri çekilmiyor. Şehirlerde yeniden yapılanıyor. Hükümet siyasi nedenlerle adım atmıyor.
Şimdilerde iki taraf da aynı telden çalıyor: “Cemaat çözüme destek vermedi.”
Oysa Fethullah Gülen Hocaefendi bizzat kendisi “Sulh hayırdadır, hayır da sulhtadır” diyerek sürece en açık ve en kati desteği verdi.
Her olayı Cemaat’e yükleyip, iktidara tüm imkânlarıyla baskı kurmaya çalışanlar için gerçeğin ne olduğu değil, algının ne olması gerektiği önemli.
Şartlar değişince aynı ağızlar, aynı kalemler üzerinden yeni teoriler üretiliyor.
Yalanın, iftiranın sınırı yok, ülke istikrarının onlar için hiç ama hiç önemi yok.
Tek dertleri var, kurda kuzuyu yedirmek...
***
Cemaat, neredeyse kamuoyuna sızan her skandaldan sonra “kaset” ve “böcek” ile suçlanıyor.
Failleri özellikle bulunmayan olaylar için, Cemaat hedef gösterilerek kirli ve ahlaksız suç faaliyetlerine perdeleme yapılıyor.
Bakıyorsunuz, aynı “karanlık odaklar” birçokları gibi Hocaefendi‘nin de telefon görüşmelerini dinlemiş.
Saklayıp, montaj yaparak çıkarlarına uygun gördükleri bir zamanlama ile sızdırdılar.
Öncekiler gibi özel hayat ihlal edilerek, yasalar görmezden gelinerek internetten servis ettiler.
İnandırabileceklerini düşünseler, hiç şüpheniz olmasın “Onu da Cemaat sızdırdı” derlerdi.
Ama bu kez suçüstü oldular, “her pisliklerini altına süpürdükleri halı”yı kendileri kaldırdılar.
Yeni ne iftiralar üretebileceklerini göreceğiz...
***
Tek kelime ile el insaf!
Bu kadar iftiraya, yalana sabır taşı olsa çatlardı...