Altay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, zemin etütlerinde, gözlemsel parametreler yerine fiziksel parametrelerin kullanılması gerektiğini, Doğu ve Güneydoğu'daki bazı iller dışında bunun uygulandığını söyledi. Bu konuda 2008 yılında yayımlanan Planlı Alanlar Yönetmeliği'nin deprem yaşamış birçok ilde harfiyen uygulandığını, hatta yönetmelikte sıvılaşma, zemin etüdü ve zemin emniyet çalışmaları şekline atıfta bulunulmamasına rağmen İstanbul, Kocaeli, İzmir gibi illerde ilave çalışmalar yapıldığını anlatan Altay, bunun sevindirici olduğunu dile getirdi. Türkiye'de 2000 yılından sonra düzensiz yapı stoku başta olmak üzere birçok alanda ciddi çalışmaların yapıldığını da anlatan Altay, şunları kaydetti: ''İstanbul, İzmir, Yalova gibi birinci dereceden deprem yaşamış illerde ciddi önlemler alınmaya başlandı. Zemin etütleri, binaların zeminleri konusunda, özellikle çarpık kentleşmeye izin vermiyorlar. Ama daha önceki dönemde yapılan yapılaşma elimizde mevcut. İstanbul'da bununla ilgili bir çalışma var. En azından nerelerin zarar göreceği, hangi evlerin zarar göreceği konusunda detaylı bir çalışma var.'' Altay, buna karşın aralarında Denizli'nin de bulunduğu birçok ilde ''düzensiz yapı stokunun'' deprem anında en büyük tehdidi oluşturduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi: ''Birçok ilde düzensiz yapı stoku ciddi boyutta. Birbiri ardı sıra düzensiz olarak yapılmış çok sayıda bina var. Biri 10 katlı, biri 5 katlı bina. Bir deprem anında bunlar birbirlerini yıkar. Deprem anında titreşme frekansı farklı olacağından 5 katlı bina 10 katlı binayı kırar, onun devrilmesine neden olur. Hepsinin eşit düzeyde olması lazım. Deprem esnasında periyotların çakışmaması için belirli bir mesafe bırakmak lazım. Periyotların birbiriyle çakışması hasara neden olur. Bunun örnekleri Adapazarı'nda, Düzce'de, Yalova'da görüldü. Bunun önlenmesi için yapı stokunun buna göre hazırlanmış olması gerekir.''