Akşam saatlerinde medya kuruluşlarının
mail kutularına ilginç bir
bildiri geldi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan gönderilen açıklamanın hukuki bir metin olmaktan çok siyasi bir uyarı yazısı havasında kaleme alındığı görüldü. Bu tür bir metnin
demokrasi, tarihimizde benzeri olmadığına dikkat çekildi.
Bazı TV kanallarının, bildiriyi yargıtay başkanlığının görüşüymüş gibi
"Yargıtay:..." şeklinde duyurması şaşkınlıkla karşılandı.
Bu arada konuya ilişkin Samanyoluhaber'e açıklamalarda bulunan hukukçular Yargıtay'ın karar ve içtihadlarıyla konuşan bir yapı olduğunu, kimsenin Yargıtay adına konuşmak gibi bir yetkiye sahip bulunmadığını hatırlattılar.
İşte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan gönderildiği anlaşılan yazının tam metni:
BASIN BİLDİRİSİ
17/01/2008
Siyasi Partilerin;
Cumhuriyetin
laiklik niteliğinin değiştirilmesi amacını güdemeyecekleri gibi bu amaca yönelik faaliyetlerde, beyanlarda bulunamayacakları, bu kuralı gözardı etmenin laiklik ilkesinin korunmasını imkansız kılacağını keyfiliğe yol açacağını,
Devletin sosyal veya
ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince kutsal tanınan hususları alet ederek
propaganda konusu yapamayacakları, istismar edemeyecekleri kötüye kullanamayacakları, aksine faaliyet ve beyanların din ve dince kutsal sayılan şeylerin istismarı sayılacağını,
Türkiye Cumhuriyeti Ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan
azınlıklar bulunduğunu ileri süremeyecekleri, Türk Dilinden veya
Kültüründen başka dil ve kültürleri korumak geliştirmek veya yaymak yoluyla
ülke üzerinde
azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını, bölünmez bir bütün olan ülkede,
bölgecilik veya
ırkçılık maksadını,
Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını, güdemeyecekleri bu yolda faaliyetlerde bulunamayacakları, bu kuralları görmezlikten gelmenin azınlık yaratılmasını v
e devletin tekliği ilkelerini zayıflatacağı,
Dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacını güdemeyecekleri, bölge, ırk, belli kişi,
aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamayacakları, diğer halde demokratik devlet düzeninin korunmasının olanaksız olacağı,
Ana
yasa’da yer alan hak ve hürriyetlerin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve
insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı,
Anayasa ve yasalarda hüküm altına alınmış, ayrıca yaptırımları gösterilmiştir.
Millet iradesiyle kurulan yasa koyucu, ülke ile millet bütünlüğünün bozulmasını önlemek amacıyla toplumun huzuru, milli
dayanışma için, her türlü kuşkudan uzak düzenli bir
yaşam ortamını sağlamak maksadıyla bu hükümleri ve yaptırımları saptamıştır.
Bağımsız ve
egemen olan her devletin, partiler üstü olan bir devlet politikası vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin devlet politikası, işgal güçlerinin yurttan çıkarılıp,
Lozan Anlaşması sonucu ülke sınırlarının yeniden belirlenmesi ve kurucu devlet ve kurucu meclis tarafından yapılan 1924 Anayasası ile belirlenmiştir. 1982 Anayasası ile de anılan devlet politikası değiştirilemez hükümleri de konulmak suretiyle koruma altına alınarak başlangıç hükümleri ve ilk dört madde açıklanmıştır. Cumhuriyet yönetiminin ilkesi olan
halkın egemenliği kuralı gereği de halk oyu ile kabul edilmiştir.
Cumhuriyetin temel ilkelerini, 85 yıllık kazanımlarını yok saymak, özgürlüğü çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceği halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya sonra da çatışmaya götüreceği açıktır.
Eğitim ve
öğretim kurumlarında bazı giysilerin kullanılmasının
özgürlük sayılıp, özgürlükler içine alınmasının mezheplerin, cemaatlerin ırkçı örgütlerin ayrılıkçı güçlerin sembollerini rahatça kullanacakları, yayacakları, eğitim görenleri örgütleyerek huzursuzluğa, saflara ayıracağı, eğitim ve öğretim kurumlarının yukarıda sayılan etkin örgütlerin alanı haline getireceği, laik ve üniter yapıya aykırı bir faaliyet alanına dönüştüreceği Yüce milletimiz ve ülke ile milletin koruyucusu olan yasalar önünde sorumluluğun anayasa ve yasalar gereği bu yönde beyan ve faaliyetlerde bulunan
siyasi partilere ait olacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Siyasi partiler;
Mevzuatın veya yasal ve anayasal yapının değiştirilmesi konusunda girişimde bulunurken önerilen kuralların ve buna ulaşmadaki faaliyetlerin her bakımdan yasal ve demokratik olmasına dikkat etmelidir. Önerilecek değişikliğin kendisi temel demokratik prensiplerle anayasada belirtilen insan hakları ile,
Atatürk Milliyetçiliği ile laik ve sosyal hukuk devleti ile bağdaşmalıdır. Demokrasinin bir veya birçok kuralına uymayan veya cumhuriyetin temel ilkelerinden olan laik ve üniter yapıyı, demokrasiyi yok etmeyi amaçlayan ve de demokrasinin tanıdığı hak ve özgürlükleri yasa dışı yorumlarla
tarif ederek oluşturulan siyasi projeleri öne süremeyecekleri, bu nitelikteki beyan ve eylemlerin gerek iç hukuk gerekse de
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi korumasından yararlanamayacağı gözetilmelidir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.