Süleyman
Demirel, iyi yetişmiş, tecrübeli bir
siyasetçi olduğu için Deniz
Baykal'ın göreve devam etmesi gerektiğini ifade etmiş. Benzeri bir lafı seçimden hemen sonra telefonda bizzat Baykal'ın kendisine söylediğine ilişkin haberler çıkmıştı.
Bu sözler ne anlama geliyor?
Öncelikle şunu bilelim: Demirel, eğer kendi işine gelmiyorsa, o ünlü
halk deyişiyle, " yaralı parmağa dahi işemez ".
Yani onun derdi ne ' gerçektir', ne ' kadirşinaslık', ne de ' vefakârlık'. Bu kavramlar onun zihniyet dünyasında yer almaz.
Demirel şöyle düşünür: "Bu kişi bana ne kazandırır?"
Eğer bir işine yaramasaydı, tecrübe filan tanımaz, Baykal hakkında demediğini bırakmazdı Demirel!
Peki Demirel'in hayali ne?
Ve bunun Baykal ile nasıl bir ilgisi var?
Türk sağı uzun yıllar ' milli egemenlik' kavramı çerçevesinde siyaset yaptı. Bu kavramın pratikteki karşılığı şudur: " İktidarı şekillendiren tek kaynak halkın oylarıdır. "
CHP ise milli egemenlik fikrine karşıdır. Bu partiye göre siyasi
iktidar, asker ve
sivil bürokratların çizdiği sınırların dışına çıkmamalıdır.
Eğer... 1971'de ve 1980'de
darbeyle hükümetten uzaklaştırılan... Bir dönem siyaset yapması askerler tarafından yasaklanan... Ve " her makama seçilerek geldim " diye övünen Demirel'in, 'milli egemenlik' safında yer aldığını sanıyorsanız... Aldanıyorsunuz.
O, Cumhurbaşkanı olarak, 1997'deki 28
Şubat darbe sürecine aktif biçimde katılmış ve yönetmiş bir kişidir. Kendi çıkarına uymadığı an milli egemenlikten yüz çevirir.
Çankaya'ya zaten çıktığı ve o koltuktan ilerisi olmadığı için Demirel uzun süre sustu.
Sustu ama içinde bir ukde kalmıştı: 2000 yılında
Cumhurbaşkanlığı için ortaya atılan 5+5 formülü.
Atatürk ve İnönü'den sonra
Köşk koltuğuna birden fazla dönem oturabilen ilk sivil olacaktı. Ancak
Meclis o değişikliği kabul etmedi. Hevesi kursağında kaldı.
Şimdilerde Köşk ' krizi' gündemde ya... Krizleri birer ' fırsat' olarak okuyan Demirel
hesap yapıyor: " Acaba bir kez daha Cumhurbaşkanı olabilir miyim? "
Seçimin galibi AKP kendi adayını seçmek istiyor. O halde Demirel, milli egemenlik fikrine karşı olanlarla
ittifak yapmak zorunda.
Eğer Baykal, CHP'den
istifa ederse, Demirel, ( Meclis içindeki ) en önemli müttefikini kaybedecek. Bu yüzden Baykal'ı övmesi, onu cesaretlendirmesi, 'arkandayız' mesajını vermesi gerekiyor.
Seçimden iki gün sonra, Baykal evine kapanmışken ne demiştik: "Eğer Baykal istifa ederse, Cumhurbaşkanlığı seçiminde bürokratik elitin çıkarlarını ve taleplerini Meclis'te kim temsil edecek? Baykal gittiği takdirde CHP'de liderlik yarışı başlar... Parti enerjisini bu alanda harcayacağı için AKP'ye direnmez." (
Sabah, 24 Temmuz )
Maşallah Baykal, ne bizi yanıltıyor, ne de Demirel'i... Dün beklediğimiz açıklamayı yaptı: " Cumhurbaşkanlığı'nı bir parti tekeline almaya kalkışırsa Türkiye'de tekrar çatışma ve gerginlik dönemi başlar. Kurumlar arasında huzursuzluk ortaya çıkar,
toplum kendi içinde tedirginliklere sürüklenir. "
Bu sözleri hemen hatırladınız değil mi? 367
kararının hemen öncesinde de
Anayasa Mahkemesi'ne " Aksi bir karar alırsanız Türkiye'de çatışma çıkar " diye
şantaj yapmıştı.
Şimdi ne olacak?
"Gerginlik politikasına" devam edileceği apaçık ortada. Bağırıp çağıracaklar, tehdit edecekler, hayali tehlikelerden söz edecekler.
Ancak bütün bunlar yetmeyebilir.
Köşk turları sırasında Meclis'e gireceğini açıklayan MHP'yi ikna etmeye çalışabilirler.
Sabih Kanadoğlu ve şürekasının da harıl harıl anayasa üzerinde çalıştığını sanıyorum.
Baykal'ın " tecrübeli ve iyi yetişmiş " bir siyasetçi olarak Anayasa Mahkemesi'ne götüreceği bir gedik bulmak için uğraşıyorlardır.
Şapkadan tavşan çıkarana ne denir?
EMRE AKÖZ/SABAH