27
Mayıs’tan sonra MTTB’yi solun elinden alarak sağın ilk başarısına
imza atan Rasim Cinisli,
Demirel’in devlet idaresini bilmediğini
Meclis’teki ilk yılında anlamıştı. Hanedan üyelerine affı da o gündeme getirmişti.
‘Ben hayatımda iki büyük rüzgâr yakaladım. Biri Millî Türk Talebe Birliği (MTTB) Genel Başkanlığında, diğeri de DYP
İstanbul İl Başkanlığı sırasında. Ama ikincisinin değerini DYP
yönetimi bilemedi. Kim bilemedi? Özer
Çiller bilemedi. Beni birtakım akçeli işlere karıştırmak istiyordu. Benim o işlerin dışında bir yapım vardı.
-Hiç yüz yüze geldiniz mi
Özer Çiller’le?
Üç defa geldim. Biri, il başkanlığını kabul ettiğim gün
Ankara’dan
uçakla İstanbul’a
dönerken, ikincisi de Sait Halim Paşa Yalısı’nda. Bana dedi ki ‘Sayın Cinisli, siz nasıl bir insansınız, sizi tanımak istiyorum.’ ‘Hayrola’ dedim. ‘Ben’ dedi ‘kime sorduysam sizin hakkınızda öyle şeyler söylediler ki böyle bir insan olur mu dedim. Çok iyi şeyler söylendi hakkınızda.’ Üçüncü konuşmamda ayrıldık zaten. O da anlatmaya değer bir iştir yani. Yetkisiz ama etkili ellerin parti yönetimine bu denli girdiğini orada gördüm. Ama ben işin başında
Tansu Hanım’a söylemiştim. ‘Biz
Süleyman Demirel’den
ders gördük. Siyasette insanı kullanırlar, sonra sigara izmariti gibi ayağının ucuyla ezer, kapı eşiğine bırakırlar. Böyle bir tecrübe yaşamak istemiyorum’ demiştim.”
Sözü geçen kişi,
Tansu Çiller’in, 1994’ün son günlerinde, DYP’nin bir türlü dikiş tutturulamayan İstanbul’daki parçalanmışlığını sona erdirmesi için partinin il başkanlığına getirdiği eski Adalet Partisi (AP) ve Demokratik Parti milletvekili Rasim Cinisli. Cinisli, var gücü ile, Adnan
Menderes’in
Demokrat Partisi’ndeki gibi sol karşıtı eğilimleri Demokrat Parti fikri altında bir araya getirmeye çabalamış, bunda epey de başarılı olmuştu. Hatta Tansu Çiller bile bundan çok memnun kalarak önünü açmıştı. O kadar ki kabinedeki bakanı bile
Başbakan Çiller’e ulaşmak için ondan ricada bulunmuştu bir keresinde. Ancak bir süre sonra yoluna bazı taşlar düşmeye başlayınca bu işin ‘tamam’ olduğunu anladı. İlginç olan, işi kabul etmeden önce tüm bunların Tansu Çiller ile konuşulmuş olmasıydı.
Rasim Cinisli’nin, hayatı öğrencilik yıllarından itibaren milliyetçi-muhafazakâr çevreler açısından başarılarla doludur. 1965 yılında MTTB Başkanlığı’nı solun elinden alarak o dönem için sağın ilk önemli başarısına imza atmıştır. Bu süreçte, seçimleri yine eski sol yönetimin kazandığını sanarak onlara para gönderen Sovyet
Rusya’nın öğrenciler üzerinden komünizme desteğini de ortaya çıkaran odur.
Sonrasında, 12
Ekim 1969 seçimlerine katılabilmek için yaşını bir yıl büyüten Cinisli,
Erzurum’un kurt politikacılarını da geride bırakarak ilk sıralarda Meclis’e girmeyi başarmıştır. Fakat çok kısa sürede Demirel’i tanıyıp onunla
ülke idaresine yönelik fikir ayrılığına düşer Cinisli. Sadece o değil. Onun gibi, sonradan sayıları 41’e kadar düşse de girişimleri 72’ler Muhtırası olarak anılacak milletvekilleri vardı AP’de. Cinisli, bir tarafta siyasi ikbal, bir tarafta kafasındaki millî-manevi ideallerle örtüşmeyen Demirel’in gidişatını koyup, vicdan muhasebesi yapar. Siyasi ikbali bir yana bırakıp o zor kararı verir. Henüz bir yıllık milletvekili iken, sola açık bulduğu
bütçe oylamasına ‘hayır’ oyu vererek Demirel hükûmetinin düşürülmesine vesile olanlar arasında yer alır.
Bunun üzerine Cinisli dâhil bir kısım milletvekili partiden
ihraç edilince, Ferruh Bozbeyli’nin başkanlığında 18
Aralık 1970’te Demokratik Parti’yi kurup, hızla teşkilatlanmaya başladılar. 12
Mart 1971 muhtırasına da az bir süre vardır.
Adana ve
İzmir mitingleri için hâlâ Cinisli “Ben hayatımda –bugün dâhil– öyle coşkulu ve büyük miting görmedim.” demektedir. Fakat parti
12 Mart’tan sonra tek bir yerde dahi teşkilatlanma sağlayamaz.
Vatandaş, ‘
evet, bunlar dürüst, namuslu adamlar’ diye düşünse de sevip sevmediğine bakmadan yeter ki
sivil idare olsun diye yine Demirel’den vazgeçmemiştir: “Hatta şu kadarını söyleyeyim. Erzurum’da muteber insanlardan Alvarlı Hocam bana bir
mektup yazdı. O mektubu saklarım hâlâ. Mektubunda ‘Rasim Bey, canavarı görünce
çoban değneğine sarılırlar.’ dedi. Özeti bu.”
1974’te
Osmanlı Hanedanı’nın erkek üyelerinin
Türkiye’ye girişini sağlayacak maddeyi Meclis kürsüsünden seslendiren de Rasim Cinisli’dir. Peki, kimdir Rasim Cinisli?
Kendisinin anlatımlarına göre, rivayet olunur ki Sultan Murat zamanında sarayda içağası, bugünkü içişleri bakanlığı gibi bir konumda bulunan Cinisli’nin büyük büyük dedelerinden
Hacı Ömer’in oğulları Celali İsyanlarını bastırmak ve toprağı işlemek üzere üç koldan
bölge ve civarında vazifelendirilmiş. Oğullarından biri Erzurum’a, biri Şam’a, diğeri de
Trabzon’a gitmiş. Rasim Cinisli’nin
ailesi Erzurum’un Aşkale ilçesinin Cinis köyünden olan koldan. Kanunu çıkınca aile Cinisli soyadını almasına rağmen asıl unvanları Hacıömeroğulları’dır; ki Trabzon’dakiler bu soyadını kullanmaya başlamış bile.
Cinisli’nin büyük dedesi Abdürrezzak Bey, büyük
arazi ve ilim sahibi olan, el yazması kitapları bulunan bir zattır. Onun torunu da Cinisli’nin dedesi olan Tahsin Bey çok saygın biridir. I. Meclis’e davet edildiği hâlde bu sorumluluğu kabul edememiştir. Ahmet
Hamdi Tanpınar, Beş Şehir adlı kitabında Cinis beylerinden bahseder ve Rasim Bey’in babası Naci Bey’in misafiri olur. Naci Bey evliliğini Ulviye Hanım’la yapar. Ulviye Hanım’ın babası da Erzurum’da Kırbaşzade Fevzi Bey diye maruf,
Ermeni mezaliminde şehri korumak için geceleri mahalle mahalle gezip Ermenilere karşı savaşan biridir. Hakkında türküler de y
akılmış Fevzi Bey’in bir özelliği de, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ilk kurucusu ve Erzurum Kongresi hazırlayıcılarından olmasıdır. Daha sonraki siyasi karmaşada çiftliğine çekilmiş olmasına rağmen adli merciler önüne çıkarılmadan kurşuna dizilenlerden biridir. Emir verenlerin başında Tatar Hasan Paşa vardır. Ki, o da yazar Çetin Altan’ın dedesidir.
Naci Bey ile Ulviye Hanım’ın Sadrettin, Kadrettin, Besim, Rasim ve Şevki isimlerini verdikleri beş çocukları olur. Kışı Erzurum’da, yazları köyde yaşayan Cinisli’nin hayatında köy çok etkilidir.
Erzurum’da
Tatbikat İlkokulu’nda eğitime başlayan Cinisli, Erzurum
Lisesi’ni 1958 senesinde bitirir. Çok renkli bir lise hayatı olur. Lise adına konuşmaları o yapar, nutuklar hep ona bakar. 1960 darbesinin ardından Ötüken Yayınevi’ni birlikte kuracağı arkadaşlarından
Nevzat Kösoğlu da liseden arkadaşları arasındadır.
Nevzat Kösoğlu, yazdığı hatıratında Rasim Bey’in Ötüken’den neden ayrıldığını hatırlayamamıştır. Cinisli’nin Ötüken’den ayrılmasının sebebi 69 seçimlerinde milletvekili olmasıdır. Ve bu yolu, ticaretle
siyaseti birbirinden ayırmak için
tercih etmiştir.
1958-59 senesinde İstanbul
Üniversitesi
Hukuk Fakültesi’nde okumaya başlayan Cinisli, o zamanlar
Mehmet Barlas –ki Marksist
gençliğin önderlerindendir–, Ahmet Ketenci,
Bozkurt Nuhoğlu gibi günümüzün tanınmış solcu şahsiyetleri ile karşı karşıya mücadeleye başlarlar. Özellikle Cinisli, Nevzat Kösoğlu ve Niyazi
Özdemir ‘bu mücadelenin üç temel taşıdır’. Cinisli’nin hayatının bu dönemi bile başlı başına bir romandır aslında. O güne kadar Halk Partisi
Gençlik Kolları’nın hâkim olduğu Hukuk Fakültesi’nde Genç
Hukukçular Grubu’nu kurarak mücadeleyi başlatırlar: “
27 Mayıs, Halk Partisi’nin, hatta İsmet Paşa’nın gizli mimarlığını yaptığı bir olay. İsmet Paşa’nın altında kademeli olarak Turhan Feyzioğlu var, üniversite ile meşgul olan. Feyzioğlu ile birlikte Muammer Aksoy’lar var Ankara’da. İstanbul’da da Tarık Zafer Tunaya’lar, İsmet Giritli’ler, (Ali Nail) Kubalı’lar gibi bir grup var. Ayrıca
dernek ve cemiyetlerin içinde olanlar, işte
Orhan Birgit, Suphi Baykam,
Nejat Çermen, Kemal Okvuran, Metin Kumbasar, Memduh
Erdem’ler var.”
Ergenekon’da da yine üniversiteler ve yine
rektörler var ama, neyse…
Yassıada duruşmalarını bir hukuk öğrencisi olarak izleyen Cinisli, orada Menderes’in devlet sırlarını hayatı pahasına savunup dik duruşuna şahit olur. 27 Mayıs sürecinde
CHP şemsiyesi altında olmayan herkes gerici, düşük,
kuyruk, yobazdır. Kimsenin kimseye
selam veremediği bir ortamda mücadeleye girişen milliyetçi muhafazakâr bu gençler kendilerini ispat etmeye çalışırlar. 27 Mayıs’tan sonra Millî Birlik Komitesi (MBK) üyelerinin
İstanbul Üniversitesi’ne gelip darbeyi anlatacakları bir toplantı öncesi cesaretleri yerine gelir. Kastro Nuri lakaplı Nuri Yazıcı, 3-4 bin kişinin bulunduğu amfide ‘Ali Fuat Başgil
istifa’ diye bir yazı yazar tahtaya. Cılız bir alkış sesi duyulur. Ardından biri çıkar ve o yazıyı siler. Bu sefer çok kuvvetli bir alkış kopar: “O zaman anladık ki biz üniversitede varız.” Bu hadise, milliyetçi muhafazakâr
gençlik için bir başlangıç noktası olur.
İkincisi ise İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde
Atatürk anıtının önünde komünizme karşı nutuk atmaya başlayınca olur. Ortalık karışır. 7-8 milliyetçi-muhafazakâr öğrenci kendilerini Rektör Sıdık Sami Onar’ın odasında bulur. Garnizon Komutanı Faruk Güventürk de odadadır. Eşi Erzurumlu olan Güventürk, bir gece önce, 12 Mart’ta Erzurum’un
Kurtuluş Balosu’nda Cinisli’nin kılıç (köroğlu) oyununu beğeniyle izlemiştir. O gösteride elinden yaralanan Cinisli’yi bandajdan tanır: “Dadaş sen de mi bu gericilerle, bu yobazlarla, bu kuyruklarla berabersin? Yakıştıramadım sana’ dedi. Ben de “Paşam ben Erzurumluyum, Moskofların şehid ettiği dedelerimin kan izleri bugün bile
Aziziye Tabyaları’nın duvarlarında duruyor. Dünyanın neresinde olursa olsun iki kişi komünizmi telin ediyorsa üçüncüsü mutlaka ben olurum’ dedim. Rektör
paşaya, paşa rektöre baktı. Bir süre sessizlik olduktan sonra Güventürk, ‘Çıkın dışarı’ dedi.”
O sözden sonra Rasim Cinisli sağcı öğrenciler arasında bir nevi lider konumuna geçer. Bu, âdeta MTTB Başkanlığı’na giden yolun ilk basamağı olur. Cinisli, Niyazi Özdemir ve Nevzat Kösoğlu, üçü, fakültelerdeki talebe cemiyetlerinin yönetimlerine girmedikleri hâlde seçimleri idare etmeye başlarlar. 1960 ile 65 arasında sağcı öğrencileri organize ederler. O süreç sonunda, 1
8 Mart 1965’te
Bursa’daki seçimlerde o ana kadar hep solun elinde bulunan Millî Türk Talebe Birliği’ni almayı başarırlar. Başkanlığı döneminde çok ilginç hadiseler yaşar. Birisi Demirel ve İsmet
İnönü ile ilgilidir.
DEMİREL’İN TAVRI ÇOK AĞRIMA GİTTİ
MTTB Yönetim Kurulu, seçimlerden sonra başkente gitmeyi âdet edinmişti. Cinisli’yi de alıp bakanlar ve Meclis üyeleri ile görüşmeler yapmak üzere Ankara’ya götürürler. Meclis Kulisi’nde karşılaştıkları
Bülent Ecevit, Cinisli dışındakileri tanımaktadır. Hemen onları İsmet İnönü’ye götürür. İnönü, Meclis oturumundan çıkıp Turan Feyzioğlu, Kemal Satır ve Ali
İhsan Göğüş ile beraber onları CHP Grup odasında hemen kabul eder. İnönü “E, anlat bakalım, ne yapıyorsun” diyerek söze girer. Cinisli’nin cevabı “Siyasi partiler gençlik hareketlerinden elini eteğini çekmeli” olur. Bu sefer İnönü “Bunun bir
kanunu yok mu? Siz de karıştırtmayın” deyiverir. Cinisli de “İzin vermiyoruz da onlar dolanarak geliyor” deyince yeni ekibin CHP zihniyetinde olmadığını anlayan İnönü konuşmayı daha uzatmaz. Hatta nezaket kurallarını da ihlal ederek ikram ettiği çayı içmeden kalkıp gitmek ister. Fakat yanındakiler mâni olur.
İnönü’yle böylesi bir diyaloğa giren Cinisli, diğer
parti liderleri ile de görüşmeyi kafasına koyar. AP’nin başkanı olan Süleyman Demirel’den araya adam koyarak randevu almaya çalışır, ancak iki gün sonraya alabilir: “Demirel’in bizi böyle bir zoraki kabulü var. Demirel kapıya karşı şöyle ensesini dönmüş, elinde de tokmak. İçeriye talebe lideri mi giriyor,
tavuk mu giriyor umurunda değil. Yanına kadar gittik, zoraki bir kıpırdadı. Kalktı, ‘buyurun’ falan dedi. Benim çok ağrıma gitti bu tavır.”
-Orada onunla ilgili bir değerlendirme yaptınız mı?
“Yaptım. Üç-beş dakika konuştuk. Vaktini fazla israf etmemek için ‘Tamam beyleeer’ dedi, kalktı. ‘
Allah’a ısmarladık’ demek üzereyken ben ‘Sayın genel başkan, CHP sola verdiği tavizle gençliğini
İşçi Partisi’ne kaptırmıştır. DP, gençliğe önem vermediği için malum akıbete uğramıştır. AP’nin gençliği yoktur. AP aşağıya kök salmaya, yukarı filiz vermeye mecbur bir orta kuruluştur. Gençliği yoktur.’ der demez ‘Rasim Bey buyurmaz mısınız?’ dedi. Ben de ‘Teşekkür ederim. Bugünlük bu kadar ziyaretimizi kabul edin.’ dedim ve çıktım.” Diğeri daha da mühim. Hep tartışılan komünizm propagandası için Sovyet Rusya’dan gelen
finans desteğinin ortaya çıkarılmasıdır. Bir gün bankacı, Sovyet Rusya’dan Osmanlı Bankası’na MTTB adına para geldiğini haber verir. Ruslar, muhtemelen 1965 seçimlerini de eski solcu yönetimin kazandığını zannetmektedirler hâlâ.
Cinisli hemen dekontları alıp Başbakan
Suat Hayri Ürgüplü’ye çıkar. Bunun öncesinde AP Başkanı Demirel’den randevu ister, o yine iki gün sonraya atar. Derken Başbakan Ürgüplü’ye belgeyi götürür. O da anında Demirel’i çağırır. Süleyman Demirel, randevu vermediği kişileri başbakanın yanında görünce kıpkırmızı kesilir. Ürgüplü, Cinisli’yle sohbet eder, sırtını okşar, ‘Sen git, tetkikini yaptırır, sana bilgi veririz’ der. Aradan çok kısa bir süre daha geçer. Sovyet Rusya’dan ikinci kez MTTB hesabına para gelir. Cinisli onu da Ürgüplü’ye bildirir. Üçüncü kez para gelince Rasim Cinisli spekülasyonların önünü kesmek için hemen notere beyanda bulunur. Paranın bir kısmını alır. Fakat sonradan tekrar almaya gittiğinde izlendiğini fark eder. Aldığı parayı da notere söylediği gibi Komünizmle Mücadele Derneği’ne
havale eder. Fakat Başkan
İlhan Darendelioğlu bunu kabul etmez. Cinisli’nin hatırlayabildiği kadarı ile gelen paraların miktarı 4-5 bin dolar civarındadır.
Rasim Bey’in planı, tümüyle belgelediği bu olayı, o zaman ikinci öğrenci oluşumlarının
çatı kuruluşu olan ve solun elinde bulunan Türkiye Millî Talebe Federasyonu seçimlerinde kullanmaktır. Fakat İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Başkanı Mehmet Şavata, çok zayıf bir noktaya geldiği anda bu bilgiyi ağzından kaçırınca Cinisli de olayı duyurmak zorunda kalır. Kamuoyunda şok etkisi yapar olay. Bu hadiseden sonra bir gün AA’nın bir bayan muhabiri Cinisli’ye şöyle bir
itirafta bulunur: “Sen ne biçim adamsın! İsmet Paşa’ya söz verdik. Seni 3-4 ayda alaşağı edeceğimize. Bir açık vermedin be bize!”
MTTB o zaman 29 Mayıs İstanbul’un Fethi gününün formalite olmaktan çıkarılarak
halka indirilmesine de vesile olur.
Kıbrıs,
Pakistan mitingleri yapar.
Çanakkale Şehitliği’ne ziyaretler düzenler.
1969 seçimlerinde, Erzurum’dan ikinci sırada
TBMM’ye girer. Daha ilk yılında yaşadığı birkaç hadise ile Demirel’in yönetimine ters düşer. Türkiye’yi karıştırmayı hedefleyenler, özellikle sol,
silaha sarılmış, Yıldız Teknik Okulu’nda bir öğrenci vurulmuştur. Hasan Korkmazcan gibi kendisi de üniversite derneklerinden geldiği için Cinisli bu olayı araştırmak ister. Sonunda Korkmazcan grup toplantısında olayları değerlendiren bir konuşma yapar. O kürsüden inmeden Demirel sözü alır ve o meşhur konuşmayı yapar: “Devlet güçlüdür, devlet kuvvetlidir. Üç-beş anarşistin yolda yürümesi ile yollar aşınmaz.” Demirel ardından da Rasim Cinisli’ye doğru döner: “Yani’ dedi ‘Türkiye’de demokrasiyi MTTB mi kurtardı?”
Cinisli böyle bir tokadı beklememektedir. Yanlış yaptıkları hissine kapılır önce. Fakat Demirel’in bir hafta sonraki konuşması, Cinisli’yi yine şaşkına döndürür: “Eyvah’ dedim, ‘bu zat devleti bilmiyor.”
Bu süreç sonunda AP Meclis’te, ‘Yeminliler’ 41’lerin oluşturduğu iki gruba ayrılır. Cinisli gibi düşünenler zamanla partiden ihraç edilince onlar da Demokratik Parti’yi kurarlar. 12 Mart’ı burada karşılayan Cinisli, o zaman yaşananlara ancak seneler sonra ortaya çıkan hatıratlar sayesinde vâkıf olabilir. Fakat asıl merak ettiği gerek 27 Mayıs’ın gerekse 12 Mart’ın ve diğer
darbeci hareketlerin ‘dış bağlantılarının varlığıdır.
EYVAH! CHP ATEŞ PÜSKÜRECEK
Demokratik Parti’nin en önemli
hizmetlerinden biri, 1974 Af Kanunu’na ilave edilen 8. madde ile hanedanın erkek mensuplarının ülkeye girişine imkân sağlaması olur. Tabii bu kolay olmamıştır. Bülent Ecevit’in ‘Vahdettin
hain değildi’ açıklaması üzerine Süleyman Demirel’in 2005 yılında ‘Bu konular Türkiye’de daha 50-100 sene konuşulmaz’ dediğini de hesaba katarsak, o yıllarda böyle bir girişimde bulunmanın ne denli ateşten
gömlek olduğunu anlamak mümkündür.
Trabzon milletvekili
Necati Çakıroğlu, konuyu Demokratik Parti grubunda ayaküstü gündeme getirir. Kamuoyunda ‘s
altanatı istiyor, hilafeti istiyor’ gibi tartışmaları beraberinde getireceğinden bu işi kimin üstleneceği tartışıldığı bir anda parti adına Cinisli bu görevi alır: “Ben birinci konuşmamı yaptım. O arada CHP’den birkaç kişi söz istedi. ‘Eyvah, ateş püskürecek, şimdi neler söyleyecekler?’ dedik.” Cinisli’nin konuşması tatminkâr bulunur. Fakat Meclis’te oylama sırasında CHP aleyhte oy kullanır.
Tabii bu arada
Hürriyet, devlet gazetesi olmanın gereğini hemen yapar! Demokrat Partililerin ‘hırsıza, bölücüye’ af çıkarken suçu olmayanların ülkeye girişine engel teşkil eden bir durumun ortadan kaldırılmasını ‘Osmanlıların son oyunu. Türkiye üzerine herkes bir pazarlığa girişmiştir.’ şeklinde bir dizi yazı yayımlayarak engellemeye çabalar Hürriyet. Bu arada af, Senato’ya gider.
Cumhuriyet Senatosu’nda AP çoğunluk, CHP azınlıktadır. Herkes bu iş tamamdır diye beklerken AP’li İhsan Sabri Çağlayangil’in öncülüğünde 8. madde Senato’da kanun metninden çıkarılır.
Cinisli’nin tahminine göre, gazetenin ‘hilafeti, saltanatı istiyorlar’ çıkışına karşı Demirel, suçlamalardan kurtulmak ve tehlikeden kendisini sıyırmak için 8. maddeyi metinden çıkarmayı düşünmüş olabilirler. Fakat bulunan kılıf başkadır: “Arsızlar, hırsızlar, vatan bölücülerin affı için çıkarılması düşünülen bir metinde böyle bir madde yer almasın. Ona müstakil bir kanun yapalım.” Gerekçe makul fakat Demirel 2005 Türkiye’sinde dahi bu konunun konuşulmasına
taraftar değildir hâlâ.
Mücadelelerden sonra kanun ikinci kez Meclis’e gelir. 15 Mayıs 1974’te Meclis’ten geçen kanun için CHP bu sefer çekinser kalır ve 8. madde ittifakla kabul edilir. Osmanlı şehzadelerine vatan yolu açılır.
Bu arada 1974 Af Kanunu konusunda bugün yanlış bilinen bir husus vardır. Kanunun belli bir noktası Meclis’te görüşülmüş fakat kabul görmemiş. Konu
Anayasa Mahkemesi’ne gidince usul yönünden bozulmuş. Dolayısıyla
mahkeme bir usul maddesini iptal ettiği için otomatik olarak bütün hapishaneler boşalmış. Affın bu kadar geniş uygulanması Meclis’in kararı değil,
Anayasa Mahkemesi’nin icraatıdır yani. Fakat sol, istediğini almış, taraftarlarının tamamını salıverilmiştir bu kanunla.
Eski cumhurbaşkanlarından
Celal Bayar’ı evinde ziyaret ettikleri bir anda, af kanunu ve Anayasa Mahkemesi’nin tavrı gündeme gelince Bayar, ‘Genç Mebus’ dediği Cinisli’ye tarihî bir itirafta bulunur: “
Hâkimlerin yanlışını, cumhuriyet tarihindeki hukuk kurumunun tutarsızlığını ifade etmek için ‘Biliyorsun ben
Abdülhamid’e silah çekmiş bir adamım. Ama şimdi anlıyorum, -o zaman 91 yaşında idi- bu yaşımda itiraf edeyim, Abdülhamid’in kurmuş olduğu
adalet mekanizmasını, onun yetiştirmiş olduğu hâkimleri biz cumhuriyet tarihinde yetiştiremedik’ dedi.”
Cinisli’nin çok aktif bir öğrencilik hayatı olduğu ve DP çizgisinden geldiği için de Menderes ailesiyle pek çok hatıratı vardır. Bir tanesi,
Yüksel Menderes’in vefatında, taziyede bulunmak üzere ziyaretlerine gittiğinde gerçekleşir. Yassıada’da Menderes’i savunan, o sırada da Millî Eğitim Bakanı olan Orhan
Cemal Fersoy da taziyeye gelir ve Berin Hanım’a “Bu aileye siyaset iyilik getirmiyor. Başbakan ve Yüksel Bey’in bu yolda hayatları söndü. Allah bağışlasın Mutlu Bey ve Aydın Bey’e izin vermeyin.” der. Berin Hanım’ın cevabı hâlâ Cinisli’nin hafızasındadır: “Berin Hanım ‘Siyaset, devlete millete hizmet etmek için yapılmaz mı? Eğer kaderde varsa
trafik kazaları da var. Çocuklarım vatana millete hizmet etsinler de varsın ne gelecekse bu hizmet için gelsin başıma’ diyerek Aydın ve Mutlu beylere siyaset yolunu göstermiştir.”
Aile ile ilgili bir başka hatırası şöyledir Cinisli’nin: “Yine taziye ziyaretinde Fatin
Rüştü Zorlu’nun annesi Güzide Hanım da vardı. Güzide Hanım bir uçak yolculuğunda İsmet İnönü’yü yakasından tutup ‘Oğlumun katili’ diye, yüzüne karşı haykırmıştı. Nasıl oldu ise Güzide Hanım yine
celallendi ve ordu aleyhine verdi veriştirdi. Bunun üzerine Berin Hanım, Güzide Hanım’a ‘Abla haksızlık etmiyor musun?
Ordumuz Peygamber Ocağıdır. İçlerinden çıkan üç beş maceracı yüzünden orduya ta’n edilir mi?’ demişti.”
1976’da Süheyla Hanım’la evlenip Fevzi, Murat ve Zehra isimlerinde üç çocuğu dünyaya gelen ve 1977’de TBMM’ye
veda eden Cinisli, iki defa oy isteyip aldığı Erzurumluların karşısına ‘Demirel’de yanıldım, Bozbeyli ile de siyasetin çarkları arasında başarılı olamadım. Üçüncü defa oyunuza talibim’ diyerek çıkmanın uygun olmayacağı düşüncesindeydi. Fakat 80 öncesi dönemde, AP İstanbul il kongresinde gıyabında, her iki listeden de
aday gösterilip kazanarak
Hüsamettin Cindoruk’un başkanlığındaki AP yönetim kurulunda bulunan Cinisli, rahmetli Turgut
Özal’ın da
ANAP’ı kurarken aradığı ilk isimlerden biriydi. Metin Emiroğlu ile birlikte Sadıklar Apartmanı’na giden Cinisli, burada Özal’la görüşmüştü: “Hiç tereddüt etmeden ‘sizinle beraber tabii olurum ağabey’ dedim. ‘Bizim bir tecrübemiz var ağabey, sen de biliyorsun. En az 30-40 yılı bir arada yaşamış, dostluk yapmış insanlarla biz Demokratik Parti’yi kurduk. Birbiri ile bu kadar anlaşan insanlar sonra dağıldı. Bizim içimize bir yaban girdi, bizi perişan etti, parçalandık’ dedim.
-Kimdi o?
Onu söyleyelim mi, rahmetli olmuş. Ajans-Türk’ün sahibi Nejdet Evliyagil.”
Cinisli, Özal’a burada kimlerle beraber olduğunu, ikincisi,
Aydın Menderes’le ‘bir gün kendi siyasetimizi yapacağız diye bir kavlinin’ bulunduğunu beyan eder. Özal da “Orada tek kişi olacak, o da benim” deyince zaten Süleyman Demirel’in tek adamlığından kaçan Cinisli, Aydın Menderes’le kavlini de düşünerek, sonradan ‘acaba’ dese de pişman olmadığı kararını o an verir. Burada Aydın Menderes’in ‘Kim giderse gitsin ama sen gidersen beni ilzam edersin’ sözü de etkili olmuştur. Fakat Aydın Bey, daha sonra politikaya ondan ayrı devam eder.
Milletvekilliğinden ayrılınca avukatlık da yapamayacağını anlayan Cinisli, kardeşlerinin daveti ile
Karaköy’de ticaretle alakadar olur. 1982 senesinde de
İran’a önemli bir
pancar motor ihracatı gerçekleştirir. İran’dan dönüşünde teşhis konulamayan bir hastalığa yakalanır. Cinisli, ancak
Bakırköy Akıl Hastanesi Baştabibi olan
Yıldırım Aktuna tarafından
tedavi edilebilir. Böylece onunla iyi bir dostluk geliştirir. Cinisli’nin özelliklerini ve yakın çevresini bilen Aktuna, onu
İstanbul İl Başkanlığı için Çiller ile beraber DYP’ye davet eden kişi olur. Buradaki ibretlik dönemden sonra Türkiye İçin Birlik Hareketi’ne öncülük eden Cinisli, Recep
Tayyip Erdoğan’ın
AK Parti’yi kurma sürecine paralel Türk siyasetinde ne yapılabilir sorusuna
cevap arar. AK Parti iktidara gelince de Hareket’ten vazgeçer.
Türk Folklor Kurumu’nun kurucularından Rasim Cinisli’ye göre DP çizgisindeki yelpaze elan boştur: “Bu siyasi fikri 27 Mayıs darbesi bile değiştirememiştir. Peki, bugün DP barajın altına inmişse, bunun müsebbipleri kimlerdir? Sayın Demirel, Sayın Cindoruk, Sayın Çiller, Sayın Ağar ve diğerleri bu sorumluluğun altında değil midir? Bizi bu hâle düşürenler kurtarıcı olarak düşünülmektedir. Garabet şuradadır ki bizi bu hâle düşürenleri hâlâ kurtarıcı olarak kabul etmekteyiz.”
‘Hayatının en büyük zenginliği olarak bildiği’ Ali Fuat Başgil’den Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’na, Mümtaz Turhan’dan Nurettin
Topçu’ya, Mehmet
Kaplan’dan Faruk Nafiz Çamlıbel,
Necip Fazıl Kısakürek’e kadar çok değerlihocalar ve insanlarla beraber olan Rasim Cinisli, şimdilerde, ilkokulu köyünde bitirip liseye
kasaba ve şehirde devam etmek isteyen başarılı çocuklara burs verme çabası içindedir; bunu yaparken her vilayetteki hayır sahiplerine bu yolu hatır için değil hayır için önermektedir. Şimdilik bu proje içinde 100 öğrenciye cevap bulabilmiştir, bu hayır zinciri büyürse projeyi
vakıf çatısı altında geliştirmeyi hedeflemektedir.
AKSİYON