De ki oldu...
Farkındayım, şu Gül'ün adaylığı meselesi hepimizi fazlasıyla sıktı. Hem okur olarak sizleri hem de yazar olarak bizleri...
Ama ne yapalım ki, bu konu böyle gündemin ortasında lök gibi dururken başka tellerden çalmak da kolay olmuyor. Aslında AK Parti'nin elindeydi bu saçma sapan tartışmayı
bıçak gibi kesip atmak... Bundan günler önce kararlarını açıklayacaklardı, biz de kurtulacaktık bu tartışmadan. Ama ne dönüyorsa parti içinde, ne düşünüyorsa Erdoğan, bir türlü açıklamıyorlar. Onlar açıklamadıkça da manipülatif haber furyası alıp başını gidiyor. Köşelerin kimisinde Gül'e "duygusal
baskı" yapılırken kimisinde de Gül günah keçisi yapılıp Erdoğan'a yağ çekiliyor. Bu yazıların arasında bir tanesi var ki, özellikle Gül'ün adaylığının kararlı savunucusu olanları
hedef aldığı için, özel
cevap gerektiriyor.
Can Ataklı'nın 8
Ağustos tarihli yazısından söz ediyorum...
Ataklı'ya göre, "...Tayyip Bey'i
tahrik edenler, bu yolla
demokrasicilik oynayanlar,
Türkiye'yi de
test etmeye çalışıyor" muş. Yani AK Parti'ye "Gül'ün adaylığında ısrar et" diyen bizler,
darbe olur mu, olmaz mı diye test yapıyor, bir anlamda Türkiye üzerinde
kumar oynuyormuşuz. "Sen yürü bakalım ne olacak?' sorusu
zafer şımarıklığı içinde kimilerini tatmin edebilir.
Avrupa Birliği'ne ve Amerika'ya güvenerek '
Cumhuriyet devrimlerini koruyacak tüm güçler artık sindirildi, kıllarını bile kıpırdatamazlar' diye düşünmek sadece bu fikrin sahibine zarar verir." diyen Ataklı hemen arkasından yine aynı korkutma taktiğine sarılmış:
"Günümüzde artık Silahlı Kuvvetler'in siyasete doğrudan müdahalesi neredeyse olanaksız gibi. Ancak bu görüş her şeyin bittiği anlamına da gelmiyor. Ağır aşağılama ve
hakaret altındaki Silahlı Kuvvetler öyle bir an gelir ki, her şeyi bir kenara bırakıp müdahale edebilir. İşte o zaman ne olacak? Sonuç soruyorum yani; de ki oldu, ne yapacaksın?" Öyle vahim bir metinle karşı karşıyayız ki, nereden tutacağını şaşırıyor insan. Önce şu ordunun siyasetten uzak tutulması talebini "Cumhuriyet devrimlerini koruyacak tüm güçlerin sindirilmesi" olarak sunan cümleden başlayalım. Ataklı bunu söylerken
halkı nasıl aşağıladığının farkında bile değil. Bu cumhuriyetin seksen küsur senedir halka rağmen, ordunun gayretiyle ayakta kaldığını, halkın cumhuriyeti yıkmak için fırsat kolladığını düşünecek kadar halk karşıtı bir noktaya sürüklenmiş. Tabii böyle olunca da, bizlerin
iktidara "doğru yolda yürü birşey olmayacak" dememizi riskli bir kumar gibi görüyor.
Çünkü ne 27
Nisan Muhtırasına karşı halkta oluşan güçlü tepkinin farkında, ne
seçim sonuçlarını okuyabiliyor, ne de toplumda hızla yükselen demokrasi bilincini görebiliyor. Evet, siz iktidara açıkça "sen yürü bir şey olmayacak" diyoruz. Bir şey olmayacak derken de, AB'den ve Amerika'dan önce Ataklı'nın asla göremediği o demokratik yükselişe, ordu içindeki
darbeci kliklerin heveslerini kursaklarında bırakan bu toplumsal iklime güveniyoruz. Yürü dediğimiz yol, mevcut Anayasa'nın gösterdiği meşru yoludur. Bu mu ayıptır, yoksa darbe korkutmacalarıyla demokrasinin kurallarının işlemesini engellemeye çalışmak mı? Gerçi ordunun doğrudan müdahalesi için şartlar pek uygun değilmiş ama, "Ağır aşağılama ve hakaret altındaki Silahlı Kuvvetler öyle bir an gelir ki, her şeyi bir kenara bırakıp müdahale edebilir" miş. Böyle diyor Ataklı...
Bir kere Gül'ün adaylıkta ısrarı neden Silahlı Kuvvetler'i aşağılamak ya da hakaret oluyormuş, bunun izah edilmesi lazım. Ancak mutlak iktidar sahipleri, ağızlarından çıkan her şey
kanun olan diktatörler, kendilerini Anayasa'nın üzerinde görenler, "kendi tercihlerinin dikkate alınmaması" karşısında aşağılandıklarını ya da hakarete uğradıklarını hissedebilirler. Dolayısıyla, Ataklı'nın bu cümleleri Türkiye'nin gizli bir askeri diktatörlükle idare edildiğini ima ederek Silahlı Kuvvetler'e de çamur atmış oluyor. Bizler, Türkiye tarihinde ordunun ağır biçimde aşağılandığı birkaç dönem yaşadık. Ama bunu seçilmiş parlamenterler yapmadı. Bunu, Gürsel Paşalar,
Evren Paşalar,
Çevik Bir gibi paşalar yaptı. Her bir darbe ya da yarı darbe, orduyu "halkın ordusu" olmaktan uzaklaştırıp itibarını sarstı.
"Olmaz zannediyorsun ama, De ki oldu... Ne yapacaksın?" Ataklı bu son sorusuyla aklı sıra AK Parti'yi "iyice" sıkıştırıyor. Oysa bu soruyu AK Parti'den önce muhayyel darbecilerine sorması gerekirdi: De ki yaptın, sonra ne yapacaksın? Onlar bu sorunun cevabını Ataklı'dan çok daha sağlıklı verebildikleri için, onun gibilerin gazına gelmediler şimdiye kadar.
GÜLAY GÖKTÜRK/BUGÜN