Dışişleri Bakanı olarak atandığında, parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerin genel başkanlarını ziyaret ettiğini anımsatan Davutoğlu, dış
politika hedeflerini sunduklarını,
Güney Kafkasya'ya bakışlarını ele aldıklarını,
Türkiye ile
Ermenistan arasında yürütülen normalleştirme
müzakereleri hakkında bilgi verdiğini söyledi.
Davutoğlu, 31 Ağustosta Türkiye,
Ermenistan,
İsviçre tarafından yapılan üçlü açıklama sonrasında da liderlere süreç hakkında detaylı bilgi sunduğunu, mutabık kalınan,
imzaya açılan
protokolleri takdim ettiğini belirtti. Davutoğlu, bundan sonrada da bütün önemli
dış politika konularında Meclisi ve siyasi parti temsilcilerini bilgilendirmeye devam edeceklerini ifade etti.
-''SAĞLAM DİYALOG ZEMİNİ YOK''-
Türkiye'nin dış politika esaslarının sağlam temellere oturduğunu ve belirgin olduğunu vurgulayan Davutoğlu, ''En temel esas,
ülkemizin etrafında barış,
refah, istikrar kuşağı yaratmaktır. Bu dış politikamızın en öncelikli hedefidir. Gerek
Ortadoğu, gerek
Balkanlar, Kafkaslar, Kara
deniz,
Akdeniz, bütün çevre
bölgelerimizde, kara ve deniz havzalarında, kalıcı barış, refah ve istikrar kuşağı oluşturma çabalarımızı sürdüreceğiz'' diye konuştu.
Davutoğlu, bu çerçevede son derece ilkesel politika takip ettiklerini, bu bölgelerde, bu anlayışı yerleştirmek için 4 ana ilkeyi hayata geçirmeye çalıştıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Birincisi, bu bölgedeki, çevre bölgelerdeki herkes için güvenlik ve istikrar düzeni kurmak, bunları teminat altına almak. İkincisi, sorunlar olduğunda, sorunların
diyalog yoluyla çözülmesi ve uzlaşı yönetimini temin etmek üzere, siyasal diyalog zeminini güçlendirmek. Üçüncüsü,
ekonomik alanda karşılıklı
bağımlılıklar oluşturmak, bu ortaya çıkan ekonomik düzenle barışın önündeki engelleri kaldırmak. Dördüncüsü, kültürel alanda yan yana, iç içe yaşayan farklı dini, mezhebi, etnik, ideolojik ayrımlardaki ülkelerin, toplulukların birlikte bu farklılıkları içselleştirerek, barış içinde yaşamalarını temin etmek.
Bu perspektiften baktığımızda, şu anda Kafkasya'daki statüko, bizim bu vizyonumuzla örtüşmemektedir. Çünkü güvenlik riskini ortaya çıkaran, her an bir güvenlik problemi ortaya çıkabilecek donmuş krizler mevcuttur. Geçen yıl
Gürcistan krizinde bunu yaşadık. Donmuş krizler, çevre bölgelerde elimizde patlamaya hazır bombalar gibi. Bunların birer birer
tasfiye edilmesi lazım. Barışçıl yöntemlerle tasfiye edilemezse, her an risk oluşturabilir. Güney Kafkasya'da bu krizlerin çözümü için sağlam bir siyasal diyalog zemini maalesef yoktur. Bölge içinde, ülkeler arasında, karşılıklı güvene dayalı siyasal diyalog zemini yoktur. Bunun da güçlendirilmesi lazım. Kafkasya'da şu anki statükoda, karşılıklı ekonomik ilişkiler de son derece zayıftır. Türkiye,
Azerbaycan ve Gürcistan arasında üçlü yürütülen projeler dışarıda tutulursa, bütün bölgeyi kuşatan,
halkları birbirine yakınlaştıracak ekonomik projeler yeterli değildir. Karşılıklı ekonomik bağımlılık olmadan, bir bölgede ekonomik refah alanı oluşmadan, kalıcı barışı kurmak mümkün değildir.''
-''SIKINTILARI İÇİMİZDE HİSSEDİYORUZ''-
Davutoğlu, Kafkasya'da kültürel anlamda farklı unsurların gittikçe koptuğunu, yüz yüze temas imkanlarını kaybettiğini ifade etti.
''Kafkasya'nın kaderini tarih boyunca belirlemiş bir millet olarak, bu statükonun karşısında
kayıtsız kalmamız mümkün değil'' diyen Davutoğlu, bu statükoyu değiştirmek için, ''yurtta sulh, cihanda sulh'' ilkesine dayalı, tek yöntemin bulunduğunu belirtti. Davutoğlu, ''Barışçıl yöntemlerle, siyasi diyalogları arttırarak, bu statükoyu bizim istediğimiz ortak güvenlik alanı oluşturan, siyasal diyalog zeminini güçlendiren, ekonomik ilişkileri pekiştiren, kültürel çoğulculuğa saygılı bir düzen etrafında yeniden şekillendirmek'' diye konuştu.
Bu statükonun, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye'nin menfaatine olmadığını vurgulayan Bakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Dost ve kardeş Azerbaycan'ın menfaatine değil. Bu statüko üzerinden kardeş Azerbaycan'ın
toprakları 17 yıldır işgal altında. Bu statüko Ermenistan'ın menfaatine değil. Bir başka ülkenin toprağını işgal ederek, asgari bir başarı göstermiş gibi görünüyor ama gittikçe fakirleşiyor. Ermenistan nüfusu Ermenistan'ı terk etmeye başlıyor. Bu statüko bizim menfaatimize mi, değil. Bölgenin en güçlü ülkesi olarak biz, bölgede böylesi belirsiz ortamda gerekli etkinliği kullanmıyoruz. Kardeş Azerbaycan ile ilgili sıkıntılarda ta içimizde hissediyoruz. Bu bizim iç siyasal gündemimizin bir parçası halinde kalıyor.
Biz ne yapmaya çalıştık? Barışçıl yöntemlerle bu statükoyu değiştirmeye çalışalım ki, yeni bir risk, gerilim alanı ortaya çıkmasın. Bütün alanlarda paralel işleyen normalleşme süreci devreye girsin. Birkaç yıldan önce başlayarak, Kafkasya'da bu süreci işletmeye başlattığımızda, 3 temel hedefi öne çıkardık: Bir, Türkiye ile Ermenistan arasında yan yana yaşayan, bundan sonra da yaşayacak komşu iki ulus devlet arasında iyi komşuluk ilişkilerinin tesis edilmesi. Bütün komşularımızla olduğumuz gibi Ermenistan ile de biz iyi komşuluk ilişkisi kurmak istiyoruz. İkinci hedefimiz, yüzyıllardır birlikte yaşamış, Türk ve Ermeni milletleri arasında, sadece bölgede değil, Fransa'da, ABD'de yan yana yaşayan Türk ve Ermeni halkları arasında, geçmiş acılara, istismara dayalı ortamı ortadan kaldıracak sağlıklı bir
iletişim kanalı kurmak. Üçüncüsü, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının uluslararası hukuk normlarına ve Azerbaycan'ın toprak bütünlüğüne sadık kalarak, uluslararası kuruluşların kararına uygun olarak çözümünün önünü açmak, çözüme ivme katmak. Bunlar birbirini destekleyen unsurlardır. Birini yapmanız, diğerini yok saymanız anlamına gelmez.''
-''ÜÇ HEDEFE ULAŞABİLİYOR MUYUZ?''-
Davutoğlu, ''Bu protoller yoluyla bu üç hedefe ulaşabiliyor muyuz? Protokoller ile ilgili süreç, bu hedeflerimizi birlikte gerçekleştirmeye zemin sağlıyor mu?''diye sordu.
Protokollerin, Türkiye ile Ermenistan'ın karşılıklı saygı içerisinde, toprak bütünlüğüne, iyi komşuluk ilişkilerine dayalı, yeni bir ilişki kurmasını sağlayıp sağlamadığı sorusunun önemli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, bunu cevaplamanın, süreci yürütenler olarak, kendilerinin yükümlülüğü olduğunu belirtti.
Davutoğlu, protokol maddelerini anımsatarak, Türkiye ile Ermenistan arasında normal ilişkilerin kurulması için birbirlerinin sınırlarını tanıyacaklarını, karşılıklı olarak toprak bütünlüğü ilkesine saygı göstereceklerini teyit etmelerinin önemli bir koşul olduğunu anımsattı.
Protokolle, iki ülkenin, aralarındaki mevcut sınırı, uluslararası hukukun ilgili
anlaşmalarıyla
tarif edildiği şekilde tanıdıklarını teyit ettiğine işaret eden Davutoğlu, ''Birçok kereler ortaya konulduğu gibi, Ermenistan veya herhangi bir ülke, Türkiye topraklarından bir şey talep etmeye kimse cüret de edemez. Burada bu, kesin şekilde kayıt altına alınıyor'' dedi.
Söz konusu protokolde toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerine saygı tabiri yer aldığını kaydeden Davutoğlu, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırları düzenleyen
Kars ile
Moskova anlaşmaları bulunduğunu, protokolde de bu anlaşmalara atıfta bulunulduğunu bildirdi.
Davutoğlu, ''Böylece Ermenistan ile sınır anlaşmazlığı olduğu, Ermenistan'ın toprak talebinde bulunduğu gibi iddiaların hukuken herhangi bir geçerliliği olmadığı, Ermenistan tarafından da teyit ediliyor, garanti altına alınıyor. Mevcut sınırı anlaşmalara dayandırılıyor. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı Moskova Antlaşması, Kars Antlaşmasından başka bir anlaşma yok. Bu metinlerle, anlaşmalar sağlam zemine oturtuluyor. Kars Antlaşmasında da Moskova Antlaşmasında da Türk
Milletinin kesinlikle kabul etmediği Sevr Antlaşmasının geçersiz olduğu kayıt altına alınıyor. Sevr Antlaşmasının herhangi bir şekilde gündeme getirilmesine yol açacak herhangi bir husus söz konusu değil'' diye konuştu.
İki ülke arasında imzalanan sınır anlaşmasının geçersiz olduğunun addedilmesinin mümkün olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, ''Rejimler değişebilir ama o sınır tarihi kalır. Hep övünürüz, Türkiye'nin
İran'la sınırı 350 yıllık, 1639 yılından beri değişmedi. Safaviler ile
Osmanlılar arasında bir anlaşma oldu. Safaviler gitti, Kaçkarlar geldi, onlar gitti Pehleviler geldi, onlar devrildi İran
İslam Cumhuriyeti kuruldu ama o anlaşma orada. Osmanlı İmapatorluğu yıkıldı ülkemiz kuruldu ama o anlaşma orada.
Sınır anlaşmaları, devletlerin nitelikleri değişti diye ortadan kalkmazlar'' dedi.
-''NORMALLEŞME SÜRECİNİN ÖNÜNÜ AÇIYOR''-
Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra kurulan ülkelerin, kendilerini Sovyetler Birliğinin imzaladığı anlaşmalardan hükümlü adlettiklerini belirten Davutoğlu, ''Kimse, tereddüt içinde olmamalıdır. Bu protokollerle uluslararası hukuk bağlamında Türkiye'nin sınırları mutlak bir şekilde
tahkim edilmiştir. Şu anki protokoller
Lozan Antlaşmasını tahkim eden metinlerdir'' diye konuştu.
Protokol metinlerinde Ermenistan ile ilişkilerin kurulması halinde bu ilişkinin hangi esaslara göre yürütüleceği belirleyen birçok hüküm bulunduğuna dikkati çeken Davutoğlu, ''Ermenistan, üzerine düşen yükümlülükleri, kendisinden beklenenleri yerine getirdiği takdirde, iki kontr devlet arasındaki ilişkiler, başka birçok ülkeye ve coğrafyaya örnek olacak şekilde sağlıklı bir şekilde normalleşme sürecinin önünü açıyor'' dedi.
Davutoğlu, protokol metinlerinin ''empoze edilen değil, müzakere edilerek gelen bir süreç'' olduğunu vurgulayarak, imzalanan protokolde Kars ve Moskova anlaşmasına atıfta bulunulduğunu, söz konusu anlaşmalarda da sınırların dağ dağ, köy köy,
nehir nehir, tepe tepe tanımlandığını bildirdi. Davutoğlu, ''Anlaşmalar, hiçbir şüphe bırakmaksızın sınırı tanımlıyor. Türkiye ile Ermenistan'ın iki devlet olarak normalleşmesinin, bu protokollerle sağlandığını düşünüyoruz'' diye konuştu.
-ADİL HAFIZA OLUŞTURMAK...-
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Ortak
Tarih Komisyonu kurulmasına yönelik hükümlerin de bulunduğuna değindi.
Türklerin ve Ermenilerin, dünyanın her köşesinde birbirini düşman olarak görmesine yol açan tarih yorumu,
sözde soykırım iddiaları karşısında yeni çerçeve oluşturup oluşturmadıklarına ilişkin bir sorunun sorulabileceğini belirten Davutoğlu, 13
Nisan 2005 tarihinde Mecliste bulunan tüm partilerin ortak olarak kabul ettiği Türk ve Ermeni uluslarını barıştırmaya yönelik Ortak Tarih Komisyonu kurma kararı bulunduğunu anımsattı.
Bazı
CHP milletvekillerin ''onlar tarih oldu'' şeklinde laf atması üzerine Davutoğlu, ''Tarih olmadı, tarihi şekillendirecek. Bundan sonra bu metinler tarihi şekillendirecek'' karşılığını verdi.
Ahmet Davutoğlu, şöyle devam etti:
''İki halk arasında karşılıklı güvenin tesisi amacıyla mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik çalışma yapacak bir tarihsel
araştırma komisyonu kurulması öngörülüyor. Tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel inceleme yapılması protokollerle imza altına alındı.
Biz asil ve bir anlamda çok tecrübeli bir milletiz, yaşadığımız acı hatıralardan bahsetmiyoruz. Yaşadığımız Balkanlarda, Kafkaslarda acı hatıralarla dolu tarihimiz var ama nakletmedik. Ama başka birçok millet bunları nakletmiş ve tek taraflı
hafıza oluşmuş. Bizim yapmaya çalıştığımız, hiçbir milleti karşımıza almadan adil hafıza oluşturmak.''
Bakan Davutoğlu, protokollerdeki metinlerin bir çok paragrafında, ikili ilişkilerin normalleştirilmesine ve bu suretle tüm bölgede barış, güvenlik ve istikrarın ileri götürülmesine atıfta bulunulduğunu hatırlattı.
İlişkilerin geliştirilmesine dair protokolün giriş bölümünde, bölgesel ve uluslararası uyuşmazlık ve çatışmaların, uluslararası hukuk ilkeleri temelinde barışçı şekilde çözümlenmesine atıfta bulunulduğuna dikkati çeken Davutoğlu, ''Metnin bir çok yerinde, bu normalleşme sürecinin, bölgesel gelişmelere olan irtibatı sağlanıyor. Toprak bütünlüğü ve sınırların
dokunulmazlık ilkelerine saygı gösterilmesi vurgulanıyor'' diye konuştu.
-TÜRKİYE-ERMENİSTAN NORMALLEŞME SÜRECİ-
Son bir yılda, Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci ile ilgili gelişmelere değinen Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Son bir yıl içinde, Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci ile ilgili müzakereler sürerken, paralelinde, 17 yılda görülmemiş şekilde, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının çözümü ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarında işgalin son bulmasını amaçlayan müzakereler hız kazandı.
Son 5 ayda Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları 5 kez buluştular. Geçen ay, 17 yılda ilk defa,
teknik bir askeri
heyet, Laçin Koridoru'na girerek, bir çözüm halinde koridorunun hangi genişlikte nasıl bir uluslararası
kontrol altında olacağını tartışmaya başladı ki bu, Azerbaycanlı kardeşlerimizin de teyit ettiği önemli bir aşama.
Çözüme çok yakın mıyız? Daha müzakere edilecek çok husus var. Yerleşim statükolarını bir hamlede değiştirmek mümkün değil. Bunun yavaş yavaş ve sabırla örülerek barışın kurulması lazım.''
Davutoğlu, son bir yılda bu gelişmelerin ivme kazanmasının nedeninin, iki ülke arasındaki normalleşmenin ortaya çıkardığı zamanlamadan kaynaklandığını söyledi.
-AZERBAYCAN'IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ-
''Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü, bizim toprak bütünlüğümüz kadar azizdir'' diyen Davutoğlu, bu konuda Türkiye kadar çaba göstermiş ikinci bir ülke olmadığını vurguladı.
Çabaların aksatılmadan sürdürüleceğini belirten Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Baş
bakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve kendisinin, konuyla ilgili her görüşmelerde en temel noktanın, Karabağ meselesi olduğunu söyleklerini belirtti. Davutoğlu, protokollerin imzalanmasından önce ABD Dışişleri Bakanı
Hillary Clinton ile yaptığı görüşmede de ana konunun Karabağ olduğunu açıkladı.
Uluslararası, bölgesel, ikili konjonktür ne olursa olsun, Karabağ ile ilgili bu ihtilafın çözülmesi için çaba sarf edeceklerini kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Bölgede normalleşme ancak, kapsamlı olduğu zaman gelişebilir. İki ülkenin tek başına ilişkilerini normalleştirmesi, kapsamlı bir ilişki olmaksızın gerçekleşemez. Bu bilinçle biz, kapsamlı bir normalleşmenin önünü açmak üzere 2 senedir yoğun çabayla, büyük bir emekle hazırlandık.
Bu yolla hem Türkye-Ermenistan ilişkileri yeniden tanzim edilecek, Türk-Ermeni milletleri birbirlerini anlayacak, ortak, adil bir hafızada bulaşacak, hem de Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü temin edecek barışın önün açılacak. Bunların hepsini bir arada gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.''
AA