Gazi Üniversitesi
öğretim üyesi Prof.
Levent Köker: Siyaset ile cumhuriyetin bazı yerleşik alışkanlıkları arasında çıkan çatışma noktalarında eskiden
darbe olurdu. Şimdi yargı müdahaleleri var..
Türkiye'de hukuk ve
siyaset arasındaki çizginin yok olduğuna dair tartışmalar yaşanıyor. AKP'ye açılan
kapatma davası bu nedenle çok tartışıldı, tartışılmaya devam ediliyor. İddianamenin siyasi niteliğinin bulunduğu ve asıl amacın AKP'nin önünü kesmek olduğu konuşuldu.
Cuma günü
Ergenekon operasyonu kapsamında
İlhan Selçuk,
Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek'in de gözaltına alınması ise bazı çevrelerce "misilleme" olarak yorumlandı. Gerçekten Türkiye'de yargı bu kadar si
yasallaştı mı?
Yargı organları, siyasete karşı refleks mi geliştiriyor? AKP'ye açılan
kapatma davasının siyasi niteliği var mı? Bunları,
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
öğretim üyesi Prof. Dr. Levent Köker'le konuştuk.
Kamu hukuku profesörü de olan Köker,
Anayasa taslağını hazırlayan
ekip içinde yer aldı. Köker'in "Moderleşme, Kemalizm ve Demokrasi" ile, "İmparatorluktan Tanrı Devletine" adlı kitapları da bulunuyor.
* Türkiye'de hukuk siyasallaştı mı?
Siyaset,
ülke yönetiminde nelerin muhafaza edilmesi ve nelerin değiştirilmesine karar verme faaliyeti ise, bu kararların icrası için gereken
araç da hukuktur. Bu anlamda hukuk, her zaman siyasal bir içeriğe sahiptir. Ancak, çağdaş
demokrasilerde hukukun siyasal içeriği, temel hak ve özgürlüklerle sınırları çizilen bir alana
tecavüz edemez. Yani, siyasal kaygılar ne olursa olsun, hukukun temel hak ve özgürlüklere dayanan temelleri bundan etkilenmemelidir. Türkiye'de hukuk, sadece siyasal parti kapatmalarında değil, başka hadiselerde de ve maalesef demokratik hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak ölçülerde siyasallaşabilmektedir.
* Yargı, siyasete karşı refleks mi geliştiriyor?
Evet. Bunun en iyi örneği 22 Temmuz seçimlerinden önce,
Anayasa Mahkemesi'nin ünlü 367 kararıdır. Bu kararın hukuki olmaktan ziyade siyasi niteliğinin ağır bastığını söylemek için çeşitli nedenler var. Bunlardan biri,
mahkeme, Cumhurbaşkanı seçiminin birinci turunu iptal ettiği kararın gerekçesini açıklamadı. Oysa Anayasa'da, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarını, gerekçelerini yazmadan açıklayamayacağına dair açık hüküm var. İkincisi ise Anayasa Mahkemesi, kendini yasa koyucu yerine koyarak bu kararı verdi. Oysa yine mahkemenin, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm veremeyeceğine ilişkin açık karar mevcut. Yargının siyasal hayata aktif müdahalesi gibi bir durum söz konusu. Akademik literatürde "Yargı organının aktivizmi" denilen bir durumla karşı karşıyayız.
YARGI AKTİVİST DAVRANIYOR
* Bu müdahaleler demokrasinin neresinde?
Demokrasinin özü, bağımsız ve tarafsız yargı organlarının temel hak ve özgürlükleri koruma altına almasıdır. Yargının birinci kaygısı bazen temel hak ve özgürlükleri korumak değil de, devletin, yani kurulu düzenin muhafazası şeklinde tecelli edebiliyor. Demokratik siyasi süreçle Cumhuriyet'in bazı yerleşik ve kurumsal alışkanlıkları arasında zaman zaman ortaya çıkan çelişkiler, hatta çatışma noktaları var. Bu çatışma noktalarında eskiden darbe yaşıyorduk...
* Darbelerin yerini yargı müdahaleleri mi aldı?
Maalesef. 1960'ta, 1971'de ve 1980'de olduğu gibi. Şimdi yaşananlar da benzer şeyler. Halkın tercihleri ile kurumsal hafızalardaki devlet anlayışında uyum yok. Bu nedenle başka süreçler devreye sokulmak isteniyor. Yargı organları sürekli siyasi hayata aktif müdahale etmiş olursa, kendilerini siyasi platformlarda tartışılır hale getirir. Yargı aktivist davranıyor.
ECEVİT KILIÇ-SABAH