İnsanoğlu bu, boşuna dememişler; hafızayı beşer nisyanla maluldür.
Dün
darbe korkusundan bir Elham, üç Kuluvallahü duasıyla yatağa girerken, bugün kahkahalar eşliğinde ve gururla bozkurt selamı çakabildiği halde, bugünkü siyasi hevesi uğruna düne kör kalabiliyor.
Ama arşivler her zaman uyanıktır. Röportajı yapan
Hürriyet Temsilci Yardımcısı Şükrü Küçükşahin gibi aynı gazetede aynı statüye sahip Faruk Bildirici'nin “Maskeli Leydi” kitabının 383. sayfasını çevirelim.
Bir
akşam geç vakitlerde
Çiller ailesinin en güvendiği isimlerden olan
Meral Akşener, RP'li Şevket
Kazan'a
telefon etti. Sesi heyecanlıydı: “Şevket Ağabey, arkadaşlarımızdan çok önemli bilgiler geldi. Askerler bu işi yarın hallediyorlarmış. Ne yapalım?”
Kazan, Şener'in telaşlı sesinden etkilenmedi. Darbe haberini sakin karşıladı: “Sen bir Elham, üç Kuluvallahü oku yat, merak etme.” Akşener, “Peki sen ne yapacaksın Şevket Ağabey?” diye sormaya devam edince, Kazan'ın cevabı, “Ben de aynısını yapacağım” oldu.
Şevket Kazan'ı çıldırttı
Meral Akşener'in darbe telaşına kapıldığı günler, 1997 yılı
Nisan-Haziran arasıydı. Akşener, darbe hazırlıklarına ilişkin her duyum aldığında RP'li
Adalet Bakanı Şevket Kazan'a koştu. Kazan, Akşener'le arasında geçen darbe anılarını “Refah Gerçeği” isimli dört ciltlik kitapta ayrıntılı olarak anlattı.
Şevket Kazan'ın aktarımına göre; Akşener, ilk ciddi darbe kaygısını
1 Nisan 1997 günü kendisiyle paylaştı. Kazan, “Askerlerin darbe yapacağına dair bazı duyumlar aldım” lafına, “Merak etme darbe yapamazlar” karşılığını verdi.
Kazan, şöyle devam etti: “İkinci darbe haberi, 13 Nisan'da Samsun'da bir programda konuşma yaptığım sırada yine Meral Akşener'den geldi. Bu haberleri 29 Nisan, 9
Mayıs ve 13 Haziran'daki şayialar takip etti. 29 Nisan'daki darbe şayiaları bayağı yoğundu ama en yoğun olan darbe haberi
Genelkurmay brifinglerinden sonra 13 Haziran'da yaygınlaştırıldı ve milletvekilleri bir hayli etkilendi.”
O dönem Sabah'ta başbakanlık ve parlamento muhabirliği yapan bir gazeteci olarak, bu tespitlerin birçoğuna
tanık oldum. Gerçekten Kazan'ın ifade ettiği gibi, birçok siyasi, darbe olacağı kuşkusuyla
yurt dışına kaçma planları bile yaptı.
Yağlı kazık tehdidi
Bir de malum, “yağlı kazık” tehdidi vardı. Hadise şuydu; dönemin
İçişleri Bakanlığı Müsteşarı
Teoman Ünüsan, 28
Şubat toplantısından sonra bazı üst rütbeli subaylarla bir yemekte buluştu. Generaller, 28 Şubat kararlarının uygulanmamasından şikayetçiydi.
Bir
general, Ünüsan'a şöyle dedi: “Git söyle o kadına ileri geri ko
nuşmasın. Gelirsek İçişleri Bakanlığı'nın önünde onu yağlı kazığa oturturuz.”
Ünüsan şaşkındı.
Yemek sonrası DYP'li
Devlet Bakanı Bekir Aksoy'a gitti: “Sayın bakanım
generaller çok sinirli, aynen böyle dediler.”
Aksoy da soluğu
Tansu Hanım'ın yanında aldı. Çiller çok sinirlendi, Akşener'i yanına çağırıp durum değerlendirmesi yaptı. Mevzunun Cumhurbaşkanı
Demirel'e açılması kararlaştırıldı.
Tansu Hanım'ın arası iyi olmadığı için bu görevi Akşener üstlendi, Demirel'e çıkıp şöyle dedi: “Bu çok çirkin ve edepsiz bir söz. Bundan mutlaka hesabını soracağım. Kamuoyuna bunları anlatacağım.”
Demirel, o bildik üslubuyla Akşener'i sakinleştirmeye çalıştı: “Tedirgin olmaya gerek yok. Ben hallederim. Konuyu bizzat Genelkurmay Başkanı'na aktaracağım.”
Bu sözler üzerine basın toplantısından vazgeçen Akşener, Demirel'e de güvenmiyordu. Bir iddiaya göre, mesajın sahibi generale, Ünüsan üzerinden şu mesajı gönderdi: “Unutmasın ki Kazıklı Voyvoda da bir eşcinseldi.”
Gerçi Akşener bu iddiayı doğrulamadı, ancak o generalin kim olduğu sorusu da cevapsız kaldı. Ne var ki, kamuoyunda o general için “
Çevik Bir” yakıştırması yapıldı.
15
Eylül 2003 tarihli
Radikal Gazetesi'nde Neşe Düzel'e verdiği röportajda o generalin
Çevik Bir olmadığını söyleyen Akşener, “Bana bu çirkin lafı başka bir üst düzey general söyledi” demekle yetindi, ismini vermedi.
Malki cinayeti yıktı
Sonrasını biliyorsunuz, post
modern darbe sonrası Cumhurbaşkanı Demirel'in de katkısıyla Refahyol hükümeti yıkıldı. O dönemin flaş ismi, darbe sinyallerini hükümete ileten Emniyet
İstihbarat Daire Başkanı
Bülent Orakoğlu kendini cezaevinde buldu.
Orakoğlu, cezaevi sonrası eski bakanı Akşener'e gitti. Laf lafı açtı, sohbetin bir yerinde Akşener, şöyle dedi: “Hükümetin yıkılmasında Malki cinayetiyle ilgili yaptığımız araştırmaların önemli bir rolü olmuştur.”
25
Kasım 1995 günü Bursa'da öldürülen
Musevi İşadamı Nesim Malki'ye yönelik bu suikast, hükümetin önündeki Susurluk'la birlikte en önemli dosyalardan biriydi.
Ergenekon sürecinde ilginç bir gelişme yaşandı. Sanıklardan birinin dosyaları arasında çıkan belgeye göre; MOSSAD aracılığıyla Türkiye'ye sokulan 17 milyar dolar paranın 9.7 milyar doları Nesim Malki eliyle piyasaya sürüldü. Malki, bu paraları yüksek faizle işadamlarına pazarlıyordu.
Bir de “15
Aralık 2000” tarihli alacak listesi vardı. Aralarında çok ünlü
işadamının bulunduğu yaklaşık 50 kişinin Malki'ye milyonlarca dolar borcu bulunuyordu.
Lafı toparlarsak; Meral Hanım bugün gülerek bozkurt selamı çakıyorsa, o meclis koltuğunda güvenle oturuyorsa, kazık tehdidiyle boğuşmuyorsa, “darbe olacak” diye sağa sola koşturmuyorsa ve rüyasında üniformalıları görmüyorsa, bunu, cuntacılarla mücadeleye borçludur.
“
Hayır, 28 Şubat daha naifti” görüşünde ısrarlıysa, daha ne söylenebilir?
Allah çevik birini versin.
ŞAMİL TAYYAR-STAR