Dairenin gerekçesinde, ''Devletin, eğitim ve
öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken,
müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi ve ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerekmektedir'' görüşüne yer verildi.
İstanbul İl
Milli Eğitim Müdürlüğü, çocukları
ilköğretimde okuyan iki velinin, ayrı tarihlerde yaptığı ''çocuklarının zorunlu din
dersi eğitiminden muaf tutulması yönündeki'' başvurularını reddetti.
Bu işlemlerin iptal edilmesi istemiyle açılan davalarda İstanbul 5. İdare Mahkemesi İl
Milli Eğitim Müdürlüğünün kararını iptal ederken, diğer davaya
bakan İstanbul 6. İdare Mahkemesi ise davayı reddetti.
Her iki kararın temyiz edilmesi üzerine istemleri görüşen
Danıştay 8. Dairesi, 5. İdare Mahkemesinin kararını oy birliği ile onarken, İstanbul 6. İdare Mahkemesi kararını oy birliği ile bozdu.
-ORTAK GEREKÇE-
Daire, her iki davanın konusu da aynı olduğu için iki davaya ortak gerekçe yazdı.
Dairenin gerekçesinde,
Anayasa'nın ''Din ve vicdan hürriyeti'' başlıklı 24. maddesinde, ''Herkes, vicdan, dini
inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir... Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve
ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır...'' hükmünün yer aldığı anımsatıldı.
Gerekçede, 1739 sayılı Milli Eğitim
Temel Kanunu'nun 12. maddesinde de ''Türk milli eğitiminde
laiklik esastır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır'' hükmü bulunduğu hatırlatıldı.
Gerekçede, davacının, zorunlu din dersinin
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesi ile Ek 1 No'lu Protokol'ün 2. maddesine aykırı olduğunu ileri sürdüğü belirtilerek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
Türkiye açısından bağlayıcı olduğu, sözleşmenin ''Eğitim hakkı'' başlıklı maddesinde, ''Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimi kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir'' düzenlemesine yer verildiği kaydedildi.
Gerekçede, davacının, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen eğitimin kendi dini ve felsefi inançlarına uygun bir müfredatla verilmediğini ileri sürerek çocuğunun din dersinden muaf tutulması talebi karşısında, uyuşmazlığın Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatından kaynaklandığı sonucuna varıldığı, bu nedenle incelemenin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatına ve bu müfredat çerçevesinde davacının talebinde haklılık bulunup bulunmadığına yönelik yapıldığı da ifade edildi.
-ANAYASA MAHKEMESİ KARARI-
Bu kapsamda,
Anayasa Mahkemesinin 16
Eylül 1998 günlü kararına yer verilen gerekçede, Anayasa Mahkemesinin kararında, şu tespitlerin yapıldığı vurgulandı:
''Laik devletin, doğası gereği resmi bir dininin bulunmaması, belli bir dine üstünlük tanımamasını, onun gereklerini yasalar ve diğer idari işlemlerle geçerli kılmaya çalışmamasını gerektirir. Bu bağlamda, laik bir devlette belli bir dinin, eğitim ve öğretimi zorunlu hale getirilemez...
Anayasa'nın 24. maddesinin dördüncü fıkrasına göre, din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de
kanuni temsilcilerinin isteğine bağlıdır.
Din ve ahlak eğitim ve öğretiminin devletin gözetim ve denetimi altında yapılmasının nedeni, maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi bu konudaki eğitim ve öğretim özgürlüğünün kötüye kullanılmasını engellemektir. Dinler hakkında yansız ve tanıtıcı bilgiler vermek ve ahlaki değerleri benimsetmek amacıyla din kültürü ve ahlak öğretimi dersleri ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasına alınmıştır.
Din eğitimi yerine 'din kültürü' dersinden söz edilmesi de bu amacı açıkça ortaya koymaktadır. Bunun dışındaki din eğitimi ve öğretimi, ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin iznine bağlı tutulmuştur.''
-DİN EĞİTİMİ Mİ, DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK ÖĞRETİMİ Mİ?-
Gerekçede, ''Anayasa Mahkemesinin belirlediği bu hukuki durum çerçevesinde değerlendirilerek, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretime ilişkin müfredatın 'din kültürü ve ahlak öğretimi' mi yoksa 'din eğitimi' mi olduğunun tespiti gerekmektedir'' denildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, 9
Ekim 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin kararına da yer verilen gerekçede, başvuranların Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden muaf tutulması taleplerine yönelik olarak, Milli Eğitim Bakanlığınca onaylı 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisine ilişkin beş ders kitabının içeriklerinin incelendiği ifade edildi.
Gerekçede,
AİHM'ce, söz konusu müfredatın incelemesi sonucunda, ''Türkiye'de hakim olan dinsel çeşitliliğin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde dikkate alınmadığı, özellikle
Alevi inancına sahip topluluğun Türk nüfusundaki oranının çok büyük olmasına rağmen, öğrencilerin Alevi inancının itikat veya
ibadet unsurları hakkında eğitim almadığı, 9. sınıfta bu inancın ortaya çıkışında en büyük etkisi olan iki şahsiyetin
yaşam felsefesinin öğretilmesinin, bu öğretimdeki eksiklikleri gidermekte yetersiz kaldığı'' değerlendirmesi yapıldığı anımsatıldı.
Gerekçede, ''Bu bağlamda, Mahkemenin demokratik bir toplumun eğitimde çoğulculuğu benimsemesinin, öğrencilerin dini konular hakkında düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü çerçevesinde eleştirel bir bakış oluşturmalarını sağlayabileceği kanaatinde olduğu ifade edilmiştir'' denildi.
AİHM kararında özetle, ''Türkiye'de ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin
rehber ilkelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı bir yönünün olmadığı, ancak eğitim sisteminde, din dersleriyle ilgili tarafsızlık ve çoğulculuk koşullarının yerine getirilmemesi ve ebeveynlerin inançlarına saygı gösterilmesini sağlayacak uygun bir yöntem sunulmaması nedenleriyle, sistemin yetersiz olmasından ötürü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlal edildiği''nin belirtildiği vurgulandı.
-''EBEVEYNLERİN DİNİ VE FELSEFİ KANAATLERİNE SAYGI''-
Gerekçede, şöyle denildi:''Devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken, müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi ve ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerekmektedir.
Anayasa'nın 24. maddesine göre, din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında olduğu kuşkusuzdur. Ancak, bu öğretimin Anayasa'nın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı açıktır. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince öğretime ilişkin müfredatta yapılan ve kararımızda hüküm kurmaya yeterli görülen tespitler uyarınca, ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir şekilde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin verilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Bu durumda, Anayasa'nın 24. maddesinde, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin zorunlu olduğunun belirtilmesi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.''
AA