Danıştay Başkanı
Mustafa Birden, idari yargıda açılan
dava sayısının mevcut yapının kaldıramayacağı oranda artmasının idari yargıda kimi yapısal değişiklikleri gerekli kıldığını belirterek, ''Bu değişikliklerin salt idari yargı düzeninin en üst noktasında daire ve üye sayısının artırılması suretiyle olması ve artırılan bu kadrolara kıdem esasına gerekli hassasiyet gösterilmeksizin
seçim yapılması yalnızca yeni sorunlara yol açan, sistemin bütünlüğünü bozan, verimliliği azaltan geçici bir önlemdir. Hatta önlem bile sayılamaz'' dedi.
Danıştay'ın kuruluşunun 143. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen ''Danıştay ve İdari
Yargı Günü''ne
Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç,
Yargıtay Başkanı Hasan
Gerçeker,
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman
Paksüt, bazı Anayasa Mahkemesi üyeleri,
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Vedat Ahsen Coşar, Yargıtay Genel Sekreteri
Salih Kocalar ile çok sayıda
yüksek yargı mensubu katıldı.
Törende konuşan Birden, anayasaların devleti kuran, onun
organ kurum ve kuruluşlarına, vatandaşların hak,
özgürlük ve ödevlerine ilişkin ilke ve kuralları belirleyen temel metinler olduğunu söyledi. Bu özellikleri nedeniyle anayasaların kalıcı olabilmelerinin toplumun her kesiminde kabul görmelerine bağlı olduğunu vurgulayan Birden, anayasaların toplumun her kesiminde kabul görebilmelerinin toplumsal
sözleşme niteliğine uygun olarak tüm kesimlerin katkı ve katılımlarıyla hazırlanmış ve kabul edilmiş olmalarına bağlı olduğunu kaydetti.
Ancak bu yöntemle hazırlanmış anayasaların demokratik ve
sivil olarak nitelendirilebileceğini ifade eden Birden, ''Bunun dışında hangi yöntemle hazırlanmış olursa olsun, yürürlüğe konulacak anayasanın belli bir siyasi görüşü temsil etmekten öteye geçememesi ya da en azından bu şekilde nitelendirilmesi kaçınılmaz olacağından bu tür bir anayasanın her toplumun özlemi olan barış, kardeşlik ve huzur ortamını sağlayabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle değiştirilmesi yeniden gündemde bulunan anayasamızın cumhuriyetimizin kurucularının ona izafe ettikleri ruh,
felsefe ve ilkeleri yansıtan ve değişmez olan ilk üç maddesi dışındaki hükümlerin anılan prensipler doğrultusunda toplumumuzun bütün kesimlerinin katkı ve katılımlarıyla özgürlükçü bir anlayışla ele alınması ve düzenlenmesi gerekmektedir'' diye konuştu.
Danıştay'ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin çalışmalara da değinen Birden, 6110 sayılı
kanunla Danıştay ve Yargıtay'a yeni daireler kurulduğunu anımsattı. Bu kanunun gerekçesinde de söylendiği gibi Danıştay'ın iş yükünde 2005 yılından itibaren geçmiş yıllarda hiç görülmemiş oran ve sayıda artış olduğunu belirten Birden, şöyle konuştu:
''Kuşkusuz bu artışın nedeni idari yargı düzeninin ilk derece yargı yerleri olan idare ve
vergi mahkemelerinde açılan dava sayısındaki artıştır. İlk derece idari yargı yerlerinde açılan dava sayısındaki olağan olmayan bu artış, idarenin hukuka uygun davranma konusundaki isteksizliğinin ve eğiliminin göstergesidir. Bunun bir nedeni de çok sık değiştirilen mevzuat ve kadrolaşma eğilimleri yüzünden liyakat esası dışındaki ölçütlerin rol oynadığı atamalardır. Asıl olan hukukun uygulayıcısı olan idareyi hukuk kalıpları içerisinde kalmaya zorlayacak önlemlerin alınmasıdır. Bu önlemlerin en başta geleni ise idarenin karar alma mekanizmasının her aşamasına ilişkin usul kurallarını belirleyen, uyuşmazlık çıkması halinde dava yolundan önce işleyen etkili alternatif çözüm yolları öngören genel bir idari usul yasasının
vakit geçirilmeden
uygulamaya konulmasıdır. Açılan dava sayısının mevcut yapının kaldıramayacağı oranda artması aynı durumda karşılaşan her yargı düzeninde olduğu gibi idari yargı düzenimizde de kimi yapısal değişiklikleri gerekli kılar. Bu değişikliklerin salt idari yargı düzeninin en üst noktasında daire ve üye sayısının artırılması suretiyle olması ve artırılan bu kadrolara kıdem esasına gerekli hassasiyet gösterilmeksizin seçim yapılması yalnızca yeni sorunlara yol açan, sistemin bütünlüğünü bozan, verimliliği azaltan geçici bir önlemdir. Hatta önlem bile sayılamaz. Bu konudaki eleştirimin kişilere değil, sisteme ve uygulamaya yönelik olduğu bilinmelidir.
Kalıcı çözüm ise 2008 yılından bu yana Danıştay olarak çalışmalarını yürüttüğümüz idari istinaf mahkemelerini de barındıran yeni bir idari yargı sistemidir. Ancak belli bir yöntemin izlenmesiyle başarılı olabilecek bu çalışmaların ilk ürünü maalesef Adalet Bakanlığınca göz ardı edilerek yasalaştırılmadı. Onun yerine çalışmalarımızda yeri olmayan üstelik iyi bir idari yargı sistemi oluşturulmasında büyük bir engel olarak karşımıza çıkacak olan daire ve üye sayısının artırılması yöntemi
tercih edildi.''
-''HİÇBİR ÜLKEDE ÜYE SAYISI BU KADAR ÇOK OLAN BİR ÖRNEK YOK''-
Mustafa Birden, Türkiye'nin de dahil olduğu uluslararası kuruluşlara üye ülkelerin hiçbirinde daire üye sayısı bu kadar çok olan bir başka örneğe rastlanmadığını vurgulayarak, ''Bir tane örneğe bile rastlayamamış olmamaz, bu yapılanın uluslararası düzeyde kabul gören bir uygulama olmadığını göstermektedir'' dedi.
Danıştay'ın daire sayısının artırılmasının aynı ya da benzer konularda aykırı kararlar verilmesine neden olabileceğini söyleyen Birden, bunun da hukuk ve içtihat birliğinin bozulmasına ve yargıya olan güvenin sarsılmasına neden olabileceğini ifade etti. Birden, ''Belli bir görüşe ve ulaşılmak istenen hedefe göre idari yargı oluşturma çabası olduğu izlenimi veren bu tür girişimlerden vazgeçilmesi ülkenin ve adil yargılanmaya ihtiyacı olan herkesin yararınadır'' dedi.
Birden, Danıştay üyelerinin dörtte birinin Cumhurbaşkanı tarafından seçildiğini, Cumhurbaşkanı'nın bu üyeleri hakimlik mesleğinde bulunanlar arasından değil, belli görevlerde belli süre bulunup
hizmet yapanlar arasından seçtiğini hatırlattı. 2575 sayılı Danıştay Kanununda da Danıştay'a üye seçilebilmek için belli görevlerde en az üç yıl bulunmuş olma şartı arandığını, ancak 6110 sayılı kanunla bu koşulun kaldırıldığını ifade eden Birden, ''Böylece kanunda yazılı görevlere bir gün önce getirilip ertesi gün Danıştay üyesi olarak seçilmek olanaklı hali geldi. Danıştay'a dışarıdan
üye seçimi yöntemi de bu gerekçeden yoksun bırakılmış oldu. Yeni anayasa yapılırken bu durumun da göz önünde bulundurulması, yargı meslek mensupluğunun
kariyer olma özelliğine daha uygundur'' diye konuştu.
Birden, Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu (
HSYK) Kanunu'nun yasalaşmadan önce kanun taslağı hakkındaki görüşlerini
yetkili organlara sunmalarına rağmen görüşlerinin göz ardı edildiğini ve taslağın ilk hali ile yasalaştığını ifade etti.
Adalet Bakanının ve müsteşarının HSYK'daki varlığının sürdürüldüğünü, hatta yetkilerinin önceki yasaya göre artırıldığını ve kurul içinde ayrıcalıklı konuma getirildiklerini anlatan Birden, ''Kurul üyeliğine yüksek yargı organı üyeliğinden seçilenlerin bu sıfatla sahip oldukları güvenceler kaldırılmış, kurul üyelerinin
soruşturma ve kovuşturma tabi tutulmaları konusunda Adalet Bakanına geniş yetki tanınarak yürütme erkinin temsilcisi olan
bakan karşısında üyeler siyasal etkilere maruz kalma olasılığı ile karşı karşıya bırakılmıştır. Anayasanın, meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kurul kararlarına karşı yargı yolunu kapatan hükmü de başkalarına
adalet dağıtan
yargıç ve savcıların kendileri için adalet
arama hakkından yoksun kalmaları sonucunu yaratmaktadır. Hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığını düşündüğümüz bu engelin yeni anayasa çalışmaları sırasında göz önünde bulundurulmasında yarar görüyoruz'' dedi.