Kararın odağındaki isim
Filistin asıllı Esma
Abdülhamid ile
Avrupa’da başörtülü siyaseti konuştuk.
‘
Danimarka’da insanların ne söylediği önemli, başına ne taktığı değil.
Tarih boyunca birçok kadın başını örtmüştür ve örtmeye de devam edecektir. Herkes buna saygı duymalıdır.” Danimarka eski
Kültür Bakanı Elsebeth Gerner Nielsen, bu sözleri
Kasım 2007’deki genel seçimlere katılan başörtülü
adayı
desteklemek için sarf etmişti. Eski
bakan bununla da yetinmemiş, düzenlediği bir basın toplantısına başörtüsü takarak çıkmıştı.
1999 genel seçimlerinin ardından
Türkiye’de
gündem olan Merve
Kavakçı olayının bir benzeri Danimarka’da yaşanıyor. Geçen kasımdaki genel seçimlere başörtüsüyle katılarak yedek milletvekili olarak parlamentoya girmeye hak kazanan Esma Abdülhamid idi bu kez gözlerin kendisine çevrildiği isim. Eski komünistlerin oluşturduğu Birlik Listesi’nden adaylığını koyan Esma Abdülhamid,
Milletvekili Johanne Schmidt Nielsen’in hastalığında veya izine ayrılmasında asil üye olarak
Meclis’te görev alabiliyor. Kendisine ihtiyaç duyulduğunda Meclis’e başörtüsünü çıkarmadan gireceğini açıklayan Abdülhamid,
ülkedeki aşırı sağcı ve milliyetçilerin hedefi hâline geldi. Tartışmalara son vermek üzere
Meclis Başkanı Thor Pedersen tarafından kurulan komisyonun hazırladığı “Meclis’te giyilecek kıyafetler” raporu
Başkanlık Divanı tarafından değerlendirildi. Divan, Abdülhamid’in kürsü dahil olmak üzere Meclis’e başörtüsüyle girebilmesine onay verdi. Bu kararla Danimarka’da, hayatın her alanında serbest olan başörtüsüne Meclis kürsüsünde de onay çıkmış oldu.
Danimarka’daki
Müslüman din adamları ve Müslüman cemaatlerin yanı sıra, Nielsen gibi bazı sol kesimlerden de destek alan Filistin asıllı milletvekili Esma Abdülhamid ile “başörtülü siyaseti” konuştuk.
Abdülhamid
ailesi, Esma henüz 5 yaşındayken (1987) “siyasi mülteci” statüsünde göçmüş Filistin’den Danimarka’ya. Genna şehrine yerleşmişler. O dönemde şehirdeki tek Müslüman aile olan Abdülhamidler komşularla iyi
diyalog kurmayı başarmış. Esma Hanım Danimarka’daki ilk yıllarını şöyle anlatıyor: “6’sı kız 7 kardeşten oluşan geniş bir aileydik. Komşularımız ön yargısız davranarak kapılarını bize açtı. Bizim Müslüman olmamız aramızda bir
duvar oluşturmadı.” Esma’nın 6 kardeşinden 5’i üniversite eğitimini Danimarka’da tamamlamış. En
küçük kardeşi de ilkokula devam ediyormuş. Bugünlerde Ünlü
masalcı Hans Christian Andersen’in şehri Odense’de yaşayan Abdülhamid, geçimini profesyonel olarak yaptığı sosyal danışmanlıktan sağlıyor.
İlk başörtüsünü ilkokula giderken, 14 yaşında takmaya başlamış Esma Abdülhamid. Ne eğitim sürecinde ne de sosyal yaşamda hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmamış: “
Başörtüsü benim özgürlüğüm. O benim için çok önemli. Kendimi böyle daha rahat hissediyorum. Maalesef günümüz dünyasında kadına bir cinsel obje olarak bakılıyor. Bu kıyafetimle insanların dış görünümden ziyade fikirlerime odaklanmasını sağlıyorum.” Esma Hanım, yıllardır başörtülü olmasına rağmen görmediği tepkiyi
milletvekili adayı olmasının ardından almaya başladığını belirtiyor. Adaylığı ile birlikte hayatı medya gündeminden hiç düşmemiş. Önceleri ailesi ve evini basın mensuplarına açıp, onlara izzet-i ikramda bulunan Abdülhamid, basının ‘arkadan vurmaya başlamasıyla’ evini ve ailesini gazetecilere kapatmış. Üzerindeki baskıya zamanla alıştığını vurgulayarak “Artık böyle yaşamaya alıştım.” diyor.
PARTİSİ ‘KOMÜNİST’ AMA…
Kendisini “Filistinli, Danimarkalı ve Müslüman” olarak tanımlayan Esma Abdülhamid, siyasi hayata ilk adamını 17 yaşındayken Sosyal
Demokrat Parti’nin Gençlik Örgütü’ne (DSU) üye olarak atmış. O günlerde de başörtüsünü hiç çıkarmıyormuş. Politika merakının aileden kaynaklandığını anlatıyor: “Geldiğimiz yer itibariyle
politika ailemin günlük yaşamında önemli bir yer tutuyordu. Böyle bir ortamda büyüyünce, memnun olmadığım konularda fikrimi küçük yaşta söylemeye başladım. Gazetelere yazdığım okuyucu mektuplarıyla yanlışlara dikkat çekerken, okulda
tartışma ortamlarında aktif olarak yer aldım. Yaşım ilerleyince siyasete aktif olarak girdim.”
Esma Hanım’ın mensubu olduğu Birlik Listesi Partisi’nin kurucuları ağırlıklı olarak eski ‘komünist’lerden oluşuyor. Başkanlık sisteminin olmadığı ve en fazla iki dönem milletvekilliğine imkân sağlayan partisinin kendisinden memnun olduğunu aktarıyor. Başörtülü, Müslüman bir siyasetçinin ‘komünist’ ağırlıklı bir partide politika yapmasının paradoks olup olmadığı sorusu üzerine, partisinin dışarıdan göründüğü gibi bir yapıya sahip olmadığını belirtiyor: “Birlik Listesi dışardan görüldüğü gibi değil. İnançlı Hıristiyanlar ve Budistler de var partide. Odense Belediye Meclis Üyesi Danimarkalı
Anne Rytter de Müslüman bir bayan. Partinin temel felsefesi ‘din özgürlüğü’ olduğu için benim bulunmam bir paradoks oluşturmuyor.”
Danimarka’da bugüne kadar hiçbir partinin başörtülü bir bayanı aday olarak göstermediğinin altını çizen Esma Abdülhamid, kendi partisinin cesur bir çıkış yaptığına inanıyor: “Benim aday olmam milat niteliğinde. Çünkü biz Müslüman kadınların
toplumun bir parçası olmasını istiyoruz. Ancak bazı kapılar onlara kapatılıyor. Ben içinde yaşadığım toplumun bir parçasıyım. Benim de bu toplumun sorunlarına çözüm getirecek fikirlerim var. Başımın örtülü olması, toplum dışı kalmamı gerektirmiyor.”
Sosyal Demokrat, Muhafazakâr, Sosyalist Halk ve Danimarka Halk Partisi’nin karşıt açıklamalarına rağmen,
Başbakan Anders Fogh
Rasmussen’in “Danimarka’da din özgürlüğü var. Her parti istediği adayı gösterir. Kimse engel olamaz” mesajı ona cesaret vermiş. Kendisini ‘
provokatör’ olarak görenlere sitemde bulunan Abdülhamid, “Ben bu toplumun bir parçasıyım. Müslüman kadının baskıya uğrayıp, eve kapatıldığını savunanların adaylığa karşı çıkmasını çifte standart olarak görüyorum.” diyor.
Avrupa parlamentolarına giren ilk başörtülü milletvekili olmaya hazırlanan Esma Abdülhamid, Meclis Başkanlık Divanı’nın lehine verdiği onayı “demokrasinin zaferi” olarak görüyor: “Yasak kararı çıksaydı, bizim demokrasicilik oynadığımız ortaya çıkacaktı. Din ve
ifade özgürlüğü Batı’nın temel değerleri arasında yer alıyorsa, benim de Meclis’te temsil edilmem normal karşılanmalı. Meclis kürsüsüne çıkarsam da sosyal konularla ilgili konuşmayı düşünüyorum. Danimarka zengin bir ülke olmasına karşılık, son yıllarda zengin - fakir uçurumu oluşuyor. Ancak kafamda nasıl bir konuşma yapacağımın planını tam yapmadım.”
KAVAKÇI’YA REVA GÖRÜLEN UYGULAMA ONUR KIRICI
Hali hazırda politik yaşamın önemli bir figüranı hâline gelen Abdülhamid, sadece başörtüsüyle gündemde olmaktan sıkıldığını ifade etse de ‘asil üye’ hedefini gizlemiyor, “İnşallah yakın bir zamanda o da olacak” diyor. Eğitim ve politika sorunları üzerinde yeni çözümleri bulunduğu söylüyor.
Danimarka’da çok sayıda Türk arkadaşının bulunduğunu ifade eden Abdülhamid, Türkiye’yi iyi bildiğini hissettiriyor.
AK Parti’ye açılan
kapatma davasını anlamakta zorlandığını vurguluyor. “Partileri
halk kapatır” diyen Esma Abdülhamid,
AB üyeliği konusunda Türkiye’nin yalnız bırakıldığına inanıyor: “Diğer ülkeler için istenmeyen birçok şart Türkiye için istendi. Çifte standart uygulandı.”
TBMM’deki
Merve Kavakçı olayını ‘onur kırıcı’ olarak değerlendiriyor Esma Hanım. Başörtüsünden dolayı kadınları toplum dışına itmenin çok yanlış olduğuna işaret eden Abdülhamid, “
Kadınlarla ilgili bir tartışmayı erkeklerin yürütmesi çok anlamsız. Erkeklerin kravatlı olup olmaması veya giyeceği
takım elbisesinin rengi tartışılmazken, kadının
giyim-kuşamına karışmak kadınların onuruna bir saldırıdır.”
DEVLET KANALINDA ATEİSTLE PROGRAM YAPTI
Danimarka resmÎ televizyonu DR’nin ilk başörtülü yapımcısı olan Esma Abdülhamid, ateist partneri Adam ile ‘Esma & Adam’ adı altında bir program da yaptı.
Programla, bir ateist ile bir Müslümanın aynı masa etrafında oturup ülkenin sorunları hakkında fikir yürütebileceği mesajı verildi. Danimarka’daki
İslamofobi’ye değinirken, ülkede İslam’ı terörle eş değer göstermeye çalışan, İslam’ı ideoloji olarak görenlerin bulunduğunu ifade eden Abdülhamid, Müslümanlara en büyük kötülüğü dini ideoloji olarak görenlerin yaptığına dikkat çekiyor. İslam hakkında oluşan ön yargıları yıkmak için aktif mücadele gerektiğini düşünüyor ve bu mücadelenin diyalogdan geçtiğini ifade ediyor: “Hem
İslamiyet’i bir ideoloji olarak kullananlara hem de İslam’ı terörle eş değer gösterenlere karşı mücadele etmemiz lazım. Bugün bir yanlış anlama varsa sorumlusu biziz. İslam’ı doğru anlamak yerine, dini bir gelenek gibi görerek ön yargılar oluşturduk. Tabii karşı taraf da ön yargılı davranmak için elinden gelen her şeyi yaptı. İslam artık Avrupa’nın bir gerçeğidir. Bunu unutmadan içinde yaşadığımız topluma katkı sağlamamız gerekli.”
AKSİYON