Dalgacılara tokat gibi cevap

Rasim Ozan Kütahyalı,Ergenekon sürecini "AK Parti'nin muhaliflerini temizlemesi" gibi görme eğiliminde olan çevrelerin yeni pozisyonunu yazdı.

Dalgacılara <b>tokat gibi cevap</b>

Ergenekon davası genişliyor... Hafta içi devlet kurumlarının en tepe konumlarında yer almış bir dizi insan da bu soruşturma kapsamına alındı. Bunun yanı sıra Susurluk sürecinde ismini çok duyduğumuz ve o dönemde açılan davada hüküm giymiş İbrahim Şahin de gözaltına alındı. Şahin'in evinde bulunan kroki neticesinde Gölbaşı'nda lav silahlan, TNT kalıplan, plastik patlayıcılarla dolu bir tarla bulundu... Aynı şekilde muvazzaf bir yarbayın evinde de çeşitli silahlar ele geçirildi... Ergenekon sürecini "AKP'nin muhaliflerini temizlemesi" gibi görme eğiliminde olan çevreler, bu gelişmelerden sonra şöyle bir pozisyon aldılar... "İbrahim Şahin gibi Susurluk sanıklarına kadar işin uzaması olumludur, bu tip kirli işlere bulaştığı belli isimlerin tutuklanması hayırlıdır. Fakat saygınlığı belli kimi şahsiyetlerin bu kirli isimlerle anılması çok yanlıştır. Kemal Gürüz, Tuncer Kılınç, Yalçın Küçük gibi isimlerle İbrahim Şahin benzeri kirli adamların ne ilgisi olabilir?"... Bu analizi Kemalistlerin ve ulusalcıların yanında Kemalizm'e mesafeli duran sol çevreler de yapabiliyor... Böyle bir soruya hakiki anlamda özgürlükçü bir solcu olan Avukat Ergin Cinmen'in güzel bir benzetmesini açımlayarak cevap vereyim... Varsayalım Ağustos 1980'deyiz, rüya bu ya, o zaman da Zekeriya öz gibi bir savcı çıkar, delilleri yargıçlara sunar, o yürekli yargıçlar da onaylar ve Bayrak operasyonu başlar... Bir taraftan Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Dursun Karataş, Garbis Altınoğlu gibi sağ ve sol silahlı militanlar gözaltına alınır, bir taraftan da Orhan Aldıkaçtı, İhsan Doğramacı gibi profesörler ve Ali Haydar Saltık, Tahsin Şahinkaya gibi dönemin paşaları... O dönemde de muhtemelen 'Yahu bu kirli adamlarla, saygın paşalarımız ve profesörlerimizi nasıl bir arada gösterirsiniz, böyle rezalet olur mu?" diye epey bir yazan çizen insan olurdu... Dahası "Birbirine düşman iki kampın en ateşli isimleri nasıl aynı örgütte olabilir kardeşim? Biri faşist biri komünist bunların, öbür tarafta da Kemalist devlet aktörleri var. Üçü birden bir arada olur mu? Bu nasıl saçmalık böyle?" gibi itirazlar da çok gelirdi... Tıpkı bugünün ""Bu Ergenekon değil Her yere kon operasyonu" diye itiraz edenleri gibi... Oysa şimdi hepimiz biliyoruz ki, Bayrak harekâtı adı altında tertiplenen 12 Eylül askerî darbesi tam da böyle bir ittifakla kotarılmıştı... Askerî darbe olmadan evvel Anayasa profesörü Orhan Aldıkaçtı olacakları biliyordu... Darbe anayasasının yazılması görevi darbeciler tarafından darbe olmadan ona tevdi edilmişti... İhsan Doğramacı darbe sonrasında yeniden düzenlenecek yüksek öğretim sisteminin başına geleceğini biliyordu... Darbe olmadan evvel, yeni askerî rejimin kışla tipi üniversite örgütlenmesi projesini oluşturmaya başlamıştı... Ali Haydar Saltık gibi kimi paşalar sol silahlı örgütlerle bağlantı halindeydi. Belli sol örgütlere silah sağlama ve yönlendirme işlerini de kimi subaylar yürütüyordu... Tahsin Şahinkaya gibi kimi paşalar ise sağ silahlı örgütlerle bağlantı halindeydi. TNT'lerin ve plastik patlayıcıların sağ militanlara teminini de yine belli subaylar yürütüyordu... Kimi katliamlar ve kritik isimlere yapılan suikastlar bu şekilde örgütleniyordu... Abdullah Çatlı'ya bir yüzbaşı, askerî birlikten temin ettiği TNT kalıplarını veriyor, Çatlı organizasyonu yapıyor, 16 Mart öğrenci katliamı böyle oluyordu... Dönemin birçok katliamı böyle tertip ediliyordu... Benzer organizasyonlar ve resmî silahlarla bir Doğan Öz bir Gün Sazak bir Nihat Erim bir Kemal Türkler katlediliyordu... işte bugün, hepimizin detaylı olarak bildiği tertiplerin kokusunu o zamandan alan bir savcı olsaydı, bu savcı öldürülmemeyi başarıp, delilleri tek tek toplasaydı, bu savcının arkasında ülkenin şeffaflaşmasını gerçekten isteyen bir kamuoyu olsaydı, siyasi irade bu savcının sonuna kadar arkasında dursaydı, ne olurdu? O zaman bir "Bayrak soruşturması" başlayabilseydi darbe olabilir miydi? Peki, şimdi sabah akşam 12 Eylül darbesine küfredenler, o zaman bu yürekli savcının yanında olur muydu? Yoksa "Yuh artık, böyle bir örgüt hayal ürünü, hadi Çatlı ve Kırcı gibi faşist katilleri anladık da kimi sol isimler ve ilerici paşalar nasıl tutuklanır?" mı derdi kimi sol aydınlar? Ya da tam tersi "Şu bozguncu, bölücü komünist katilleri anladık da, vatansever olduğu belli olan insanlar ve paşalarımız nasıl tutuklanır?" mı derdi kimi sağ aydınlar? Evet, muhtemelen o zaman böyle bir operasyonu yapan savcının yanında kimse durmazdı. Herkes kendi adamlarını, kendi paşalarını kollardı. O savcı da "kaybolur" ve yine 12 Eylül darbesi olurdu... Yıllar sonra ise yine ikiyüzlü ve ahlaksız şekilde darbe-karşıtı nutuklar atılırdı... Şimdi söyleyin... Bu "saygın" isimlerle, "tu kaka" isimlerin belki birbirilerinden haberdar bile olmadan- aynı organizasyon içinde olma ihtimalleri hiç mi yok? İhsan Doğramacı ve Abdullah Çatlı gibi mesela... Tamamen hayal mi bunlar sizce? Rasim Ozan Kütahyalı-Taraf
<< Önceki Haber Dalgacılara tokat gibi cevap Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER