Osmanlı Anayasası'nda bile resmi dil Türkçe'ydi
DTP'nin
Meclis'teki grup toplantısında
Kürtçe konuşulması resmi dil tartışmalarına yol açtı. Aynı tartışmalar 133 yıl önce de yaşanmış, onlarca milletten oluşan
Osmanlı İmparatorluğu Anayasa'sında Türkçe resmi dil olarak yer almış, Meclis çalışmalarında da Türkçe'den başka dil kullanılmamıştı.
DTP Genel Başkanı
Ahmet Türk, bu hafta Meclis grup toplantısının bir bölümünde Kürtçe konuştu. Aslında bu çok masum gibi gösterilmeye çalışılan ancak o kadar da masum olmayan bir hareket. Türkçe'nin tek resmi dil olmasını değiştirmek için atılmış bir adım.
Güney Afrika'da 6 resmi dil olduğunu söyleyenler, yanı başımızdaki Bulgaristan'da Türkler'in Meclis'te Bulgarca konuştuğunu ağızlarına almıyorlar.
Resmi dil Türkçe'dir
1876'da Sultan Abdülaziz darbeyle tahttan indirilerek, yerine Beşinci Murad geçirilmişti. Ancak Beşinci Murad'ın
psikolojik rahatsızlığı hükümdarlık yapamayacağını gösterince
tahta İkinci
Abdülhamid çıkarıldı.
Darbenin baş aktörlerinden Midhat Paşa, anayasal bir düzene geçildiği takdirde Avrupalı devletlerin müdahalelerinden kurtulacağımıza inanıyordu. Bir anayasa taslağı da vardı. Mabeyn başkâtibi Küçük Said Paşa ve Meclis-i Vükela, yani bakanlar kurulu da birer anayasa taslağı hazırlamışlardı. Tetkik komisyonu kurularak anayasa taslakları üzerinde çalışıldı. Çalışmalar sonunda 119 maddeli bir anayasa ortaya çıktı.
Anayasa çalışmaları sırasında üzerinde durulan en önemli konulardan birisi resmi dil meselesiydi. Rahmetli Prof. Dr. Ali
İhsan Gencer bu konuyla ilgili bir araştırma yapmıştı. Anayasa taslağına "Osmanlı ülkesinde bulunan milletlerden her biri kendi lisanlarında eğitim öğretimde serbesttir. Fakat devlet hizmetinde istihdam olunmak için devletin resmi dili olan Türkçe'yi bilmek şarttır" ifadesinin konulması düşünülmüştü. Bu madde resmi dil kargaşası yaratacaktı. Durumun farkına varan Eğinli Said Paşa, maddenin bu hâliyle uygun olmadığını söyleyerek, değiştirilmesini istedi. Bunun üzerine maddede
paşanın istediği değişiklik yapıldı.
Kanun-ı Esasi'nin 18. maddesi, "Devletin resmi dili Türkçe'dir ve Osmanlı fertlerinden her biri devlet hizmetinde istihdam olunmak için resmi dili bilmesi şarttır" şeklindeydi. Bu anayasa maddesiyl
e devlet görevlerinde Türkçe'den başka dil konuşulmayacağı ve devletin resmi dilinin Türkçe olduğu açıkça ifade edildiği gibi bu durum anayasa teminatı altına da alınmıştı.
Meclis'te Türkçe tartışmaları
Seçimler yapılarak 19
Mart 1877'de Meclis çalışmaya başladı. Birinci Meşrutiyet Meclisi çalışmalarını Ayasofya'nın karşısındaki Darülfünun'da, yani dönemin üniversitesinin binasında sürdürdü. İlk parlamentomuzdaki 115 mebusun, yani milletvekilinin 46'sı gayrimüslimdi.
İlk Meclis'te milliyet çatışmaları yaşandı. Devletin resmi dili Türkçe olmasına rağmen
Ermeni ve
Rumlar kendi dillerinin de resmi dil olarak kullanılması için uğraşarak, kendi milletlerinin meselelerini her şeyin üzerine çıkarmaya çalıştılar. Mebus olmak için Türkçe bilmek zorunluydu. Bu şartın değişmesi için, özellikle Arabistan'dan gelen mebuslar teklifte bulundular. Bu talebe karşı dönemin önde gelen devlet adamlarından
Ahmed Vefik Paşa "Gelecek seçime 4 yıl var. Akılları varsa bu süre içinde Türkçe öğrenirler" cevabını vermişti.
1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânından sonra toplanan Meclis'te de farklı milletlerden birçok mebus bulundu. Ancak ikinci Meclis çalışmalarında da Türkçe'den başka dil kullanılmadı.
Said Paşa
Aslen Eğinli, yani Kemaliyeli olan Said Paşa 1831'de İzmit'te doğdu. Said Paşa Mühendishane-i Berri-i Hümâyun'da eğitim gördükten sonra 1852'de yüzbaşı rütbesini alarak bu okuldan
mezun oldu ve aynı okulda hocalığa başladı. Zamanla yükselen ve yurtdışında da eğitim gören Said Paşa'yı
İkinci Abdülhamid, 31
Ağustos 1876'da Mabeyn Feriki, yani padişahın askeri danışmanı olarak atadı. Kısa sürede padişahın teveccühünü kazanan Said Paşa'ya, 1878'te vezirlik rütbesi verilerek Mabeyn müşiri ve Bahriye nazırı oldu.
1878'de Çırağan Vakası'na, yani Beşinci Murad'ın tekrar tahta çıkarılmak istenmesi olayına karıştığı gerekçesiyle padişahın gözünden düşen Said Paşa, görevlerinden azledilerek
Ankara Valiliği'ne
tayin edildi. Çeşitli vilayetlerde valilik yaptıktan sonra 21
Şubat 1886'da
vefat ederek Çemberlitaş'ta bulunan İkinci
Mahmud Türbesi haziresine defnedildi.
ERHAN AFYONCU - BUGÜN