Her yerde birşeyler oluyor, olacak
Türkiye'nin iki cephede birden topyekün savaş verdiği bir ortamda işbaşındaki hükümet parçalı,
iktidar zayıf olsaydı halimizi düşünebiliyor musunuz? Sorumlu muhalefeti de bu denklemin dışında bırakmıyorum. 22 Temmuz seçiminde
halkımız sanki bugünleri bilerek ve gramla tartarak kullandı oyunu...
“
Cumhuriyet gazetesinde olanları işittin mi?” sorusuyla yanıma yaklaşıldı mı, aklımdan önce yukarıdaki düşünceler geçiyor. Seçimden önceki yayınlarıyla parça-bölük bir iktidar için müthiş çalıştı Cumhuriyet; şimdi de hükümeti güçsüz kılmak için elinden geleni yapıyor. Bunu yaparken de, kendisini 'emperyalizme karşı en büyük güç' veya 'en sıkı ABD düşmanı' olarak konuşlandırma çabasına girmiyor mu, bende makara orada kopuyor işte.
Uzun yıllar önce, 'küreselleşme' kendini henüz kapıdan göstermişken, Morton Abromowitz'ten Paul Wolfowitz'e değin birkaç düzine 'küreselleşme öncüsü' Cumhuriyet sayfalarında arz-ı endam etmişlerdi; ülkemizde 'globalizm' konusunu, hem de tek yanlı olarak, gündeme taşıyan ilk gazetedir Cumhuriyet... Şimdilerde yaptığı 'tatlısu ulusalcılığı' beni mest ediyor...
Ne oluyormuş Cumhuriyet'te?
Yazarın biri bir başka yazara küsmüş, gazeteye geliyor, ama yazısını yazmıyormuş... Nedenmiş o? Küsen yazar bir televizyon programında şu yakınlarda gazetesinden kovulmuş bir başka yazarı Cumhuriyet'e davet etmiş, 'abi' konumundaki öteki yazar buna celâllenmiş; atışmışlar...
Vay, vay, vay... Ne büyük bir 'ulusal çekişme', değil mi ama!
Aslında Cumhuriyet okurlarının gazeteye küsmesi için çok sebep var. 22 Temmuza kadar hergün yanlış beklentiler pompaladı gazete; okurlarını farklı bir tabloya şartladı. Eminim, sandıktan çıkan halk iradesinin en fazla şaşırttığı kitle Cumhuriyet okurlarıdır. Bir gazetenin bunu yapmaya herhalde hakkı olmasa gerek...
Evet, elinden gelen gayreti sarf etti
İlhan Selçuk gönlündeki türden parçalı bir iktidar ortaya çıkması için; ileri yaşına rağmen, bunun için varlığı bilinen bütün zinde güçlerle
işbirliği peşinde koştu. Mason Locası'nda konferans verdi sözgelimi... Yazılarıyla ABD Başkanı George W. Bush'a “Bizimkileri destekle” mesajı gönderdi... Ahmet Necdet Sezer'le Çankaya'da defalarca buluştu,
eylem seferberliği için elele verme gerekliliğini iletti... “İşkencecilerimi affettim” diye yazabildiğini de herhalde unutmadınız...
85 yaşındaki İlhan Bey'in beş yıl, yedi yıl sonrasını beklemesi gerekiyor, düşünebiliyor musunuz?
Son beş-altı yıldır, neredeyse hergün, “ABD'nin kuklası” dediği siyasî kadronun diklenişini de gördü ya, İlhan Bey'in işi bayağı zorlaştı. Şimdi aynı çizgide yazmaya nasıl devam edecek? Meclis'ten çıkan tezkerenin '
dünya basını' tarafından “ABD'ye meydan
okuma” olarak görüldüğü kendi gazetesinde bile yazılıyor artık...
Tezkere için Meclis'in toplandığı saatte basının önüne çıkan Bush'un “Sakın ha!” demesini nasıl yorumlayacak?
Bunları öylesine soruyor değilim; cevabını aradığım sorular bunlar... Cevabı nerede aramalıyım? Elbette
İlhan Selçuk'un yazılarında... İlhan Bey, gazetesinin diğer sütunlarında 'dünya basını' tepkileriyle Bush'un açıklamalarına yer verildiği gün, “Batı'nın gündeminde Sevr var” tezini revize ederek yazdığı bir yazıyla çıktı okur karşısına... Tezine göre, Batı tarafından hazırlanan bir metinle
Osmanlı topraklarının paylaşılmasını öngören ve milliciler tarafından geçersiz bırakılan Sevr Anlaşması günlerine benzer bir durum yaşanıyor bugün...
18
Ekim 2007 tarihli 'Pencere'den okuyalım: “Bir başka çok çarpıcı ve önemli benzerlik daha var... / Sevr, halife ve padişahlı Osmanlı'nın dinci devleti tarafından kabul görüyordu... / Bugünkü dinci iktidar da, Amerika'ya bağlı olduğundan, olan bitenlere karşı yıllardır sesini soluğunu çıkaramıyordu... / Sonunda olumsuz gelişmeler şehit üstüne şehit bir kanlı süreci öngörünce, asker-
sivil ulusalcıların dayatmasıyla dinci iktidar kımıldamak zorunda kaldı... / Ne var ki bu zoraki kımıldanış çarpıcı gerçeği değiştirecek bir içerikte değildir...”
Herhalde fark ettiniz: İlhan Selçuk son gelişmeleri tezine uyduramayınca tezini son gelişmelere göre revize etmeyi yeğlemiş. Önceleri 'Amerikancı' da saydığı ve 'dinci' dediği iktidarın Amerika'ya kayıtsız-şartsız bağımlı olduğunu yazıp duruyordu; “Öyleyse, adamlar tezkereyle nasıl meydan okuyor?” denileceğini bildiği için, “
Asker-sivil ulusalcıların dayatmasıyla” tesellisine sarılıyor...
Tabii, “Zoraki kımıldanış çarpıcı gerçeği değiştirecek bir içerikte değildir” demeyi de
ihmal etmiyor...
“Cumhuriyet'te bir şeyler oluyor” mu dediniz, olacak tabii...
TAHA KIVANÇ/YENİ ŞAFAK