Cumhuriyet gazetesi, 50. yıl dönümünde Adnan
Menderes ve 2 bakanını ipe götüren 27
Mayıs darbesini, devrim olarak nitelendirdi, cuntacılara alkış tuttu, darbenin 'nimetlerini' sıraladı.
Cumhuriyet kendi haberinde
27 Mayıs'ın
Türkiye Cumhuriyeti'nin en demokratik anayasasını kazandırdığını savundu ve darbeyi öven kişilerin sözlerine yer verdi.
Gazetede yer alan ikinci skandal haber de Cumhuriyet Okurları'nın (CUMOK) duyuruları oldu. CUMOK'un duyurularında da 27 Mayıs devrim olarak nitelendirildi, diğer darbeler ise eleştirildi.
Üçüncü olarak 27 Mayıs darbesi gerçekleşirken asker çocuğu olan bir kişinin inanılmaz anılarına yer verildi.
Asker çocuğu askerlerin müdahaleye nasıl sevindiğini, darbenin nasıl bayram olarak görüldüğünü ve ordu evlerinde yapılan
kutlamaları anlattı. İşte o üç haber...
BİRİNCİ HABER
CUMHURİYET'İN KENDİ HABERİ:
"EN DEMOKRATİK ANAYASAYI KAZANDIRDI
27 Mayıs müdahalesinin 50. yıl dönümü
İstanbul/
İzmir (Cumhuriyet) – Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli dönüm noktalarından biri olarak tarih geçen
27 Mayıs 1960 devrimi, 50 yıl önce bugün gerçekleşti. Cumhuriyet devrimlerinin yönünü tersine çevirmeye çalışan
Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı
Adnan Menderes liderliğindeki hükümete karşı gerçekleştirilen
askeri müdahale, Türkiye'ye, tarihinin en demokratik ve çağdaş anayasası olan 1961
Anayasa'sını da kazandırdı."
Cumhuriyet gazetesi haberin devamında 1961 Anayasası ve Çağdaş Demokrasi Vakfı üyelerinin, yapacakları ‘kutlama' töreninin duyurusunu ve 27 Mayısz Milli Birlik Komitesi üyesi
Numan Esin ile Dr.
Alparslan Berktay'ın darbeyi öven sözlerine yer verdi.
İKİNCİ HABER
CUMHURİYET OKURLARI'NIN DUYURULARI:
CUMOK İSTANBUL DUYURUSU
50. Yıldönümünde Diyoruz ki:
27 MAYIS BİR DEVRİMDİR!
27 Mayıs 1960
Devrimi işbirlikçileri mahkûm etti;
Devrim'in ürünü Ulus'un önünü açan özgürlükçü,
çağdaş 1961 Anayasası'dır!
ÜÇÜNCÜ HABER
27 MAYIS'TA ASKER ÇOCUĞU OLAN BİR KİŞİNİN SKANDAL SÖZLERİ:
Elli yıl önce bugün şafakla uyandığımda, annem sevinçten ağlıyor, babam gülümsüyordu
Çocukluğumdaki ‘27 Mayıs'
Bugün 50. yılını kutladığımız “27 Mayıs Devrimi”nde ilkokuldaydım.
“Kutladığımız” diyorum; çünkü
aile tarihimizin en sevinçli günlerinden biriydi… “Devrim” diyorum; çünkü ilerleyen yaşlarımda hep böyle bildik. Benzinsiz bırakılıp yürümesi engellenen “Devrim otomobili”ni de aynı nedenle çok sevmiştik…
Önce, Erzincan'daki o “coşkulu sabah”ımızı anlatayım...
İlkokula, Fatih'teki Akşemsettin İlkokulu'nda başlamıştım. Babam
Harp Akademisi'ni bitirip Erzincan'a alay komutanı olarak atanınca, 2. sınıfı bu kentin
İnönü İlkokulu'nda okudum.
Annem, askeri “
lojman”lardaki o “dışa kapalı” ortamı sevmezdi. Hele kimi
subay eşlerindeki “kocalarının rütbeleri”ne bağlı “hiyerarşi” saplantılarından nefret ederdi. Bu nedenle “nizamiye”den girilen tel örgülerle çevrili bloklarda değil, “şehir”deki
ucuz kira evlerinde oturduk...
Erzincan'da da çarşıya, pazara yakın, tek katlı, bahçeli “deprem evleri”ndeydik… “Mahalle”miz çocuk doluydu; ablam Olcay'ın ve benim hiç “subay çocuğu arkadaşımız” olmamıştı. Annem Feruze'nin en yakın dostları da “
sokak komşuları”ydı...
‘İHTİLALİN VALİSİ'
O sabah kör karanlıktaki konuşmalarla uyandığımda, annem ağlıyor, babam gülüyordu… Eve gelen subay arkadaşlarıyla heyecanlı heyecanlı çaylarını içtiler; hepimizi öperek “cip”e atlayıp gittiler... şafak söküyordu; ablam radyonun başındaydı...
Akşam babam eve gelmeyince, bizi yalnız bırakmayan komşuların sevinçlerini anımsıyorum... Bahçede
masa ve semaver kurulmuş; börekler, çörekler, “sanki bayram” sofrası...
Bir de ilkokul öğretmenimiz İsmet Bey'in, derse başlamadan “Çocuklar, yeni valimiz artık Oktay'ın babası” diyerek gözyaşlarıyla gelip kucaklaması, gözümün önünden hiç gitmedi. Neden ağladığını, ilerleyen yaşlarımda kavradım..
Topçu Alayı Komutanı Kurmay
Albay Süleyman Ekinci “ihtilalin valisi” olmuştu ama ne evimiz, ne yaşantımız ne de komşularımız değişmişti... Yıllar sonra bir anısını şöyle anlatacaktı: “Köyün birinde imamın askerler için ‘dinsizler' dediğini duyduk. Rüyasında da Menderes'in beyaz ata binerek dinsiz subayları kovaladığını görmüş...
Cuma namazını, gidip o köyde, o imamla kıldım. Rüyasını anlatmasını istediğimde dili tutuldu...”
‘ALYANS'LAR DEVLETE
27 Mayıs'ta halkın “alyans”larını devlete vermesi de çocuk yaşıma rağmen belleğimde yer etmiştir..
Karayolları'nda şef olan, aile dostumuz Lokman Amca, hanımı ve çocuklarıyla bize gelmişti… Hem kendi hem de eşinin parmağındaki alyansları çıkardı; bizimkiler de çıkardı ve bir kesenin içine, adlarını yazdıkları kağıtla birlikte koydular. Alyansların ülkedeki
ekonomik sıkıntıları gidermek için “hükümete
destek” amacıyla “
gönüllü” olarak Ankara'ya gönderildiğini yıllar sonra öğrendim ama o geceki konuşmalar bende iz bırakmıştı...
Babam diyordu ki “Maaşlarımızı da vereceğiz”; oysa “
maaş”ın hepimiz için ne denli “yaşamsal” olduğunu, babamın sürekli yinelediği şu sözünden kavramıştım: “Biz sabit gelirli aileyiz; her aklınıza geleni alamayız.”
Kim bilir nice canımız çekeni alamadığımız o azıcık maaşın devlete bağışlanacağını duyduğumda çok “kıskanmış” olmalıyım ki unutmamışım… Nitekim yaşlılığında babama sormuştum; “Maaşlarınızı da vermiş miydiniz?” Yanıtını not almıştım: “Birkaç ay zaten yarım maaş ödendi ama devleti soyanlardan kurtulunca zam bile yaptılar. Hatta
emekli ikramiyemle Fatih'teki daireyi aldık; dayadık, döşedik.”
Babam “
general”lik beklerken, “27 Mayıs'ın askeri valileri”nin ordudan uzaklaştırılmasıyla “
EMİNSU”ların (Emekli İnkilap Subayı) arasına katılmıştı. 61 Anayasası'yla güçlendirilen “sosyal devlet”in ikramiyeleri de şimdiki gibi değil, konforlu bir ev almaya yetecek düzeydeydi..
ORDUEVİNDE CAZ
Erzincan'daki “devrim günleri”mizden anımsadıklarım arasında “
Orduevinde dans yarışması”nı da anlatmam lazım.
Geçen yıl orduevindeki bir düğünde, herkesin
kulak patlatan volüm eşliğinde saatlerce “göbek” attığını görünce düşünmüştüm: “50 yıl öncenin o valsleri, tangoları, romantik dansları nereye gitti?”
Üstelik Erzincan'daki 60'ların “asker orkestrası” şimdiki gibi sadece “ritimli org”dan ibaret değildi... Askerliğini yapan müzisyenlerden oluşmuş, kontrbas, gitar, akordeon, trompet, saksofon, bateri gibi enstrümanlarla tam tekmil bir “caz grubu” vardı. Modern dansların yanı sıra “mahalli” oyun havalarını da çaldıklarını, bizimkilerin “Azeri oynarken” çekilmiş fotoğraflarından anlıyorum.
“Devrim Balosu”nda dans yarışmasını kazanan çiftlere
ödül olarak “şampanya” verildiğini, şampiyonlarla aynı masayı paylaşmamızdan anımsıyorum… Bize “çocuklar içmez” demeleri bir yana, “kulaklarınızı tıkayın” diyerek coşkuyla patlatmaları nasıl unutulabilir?
İlerleyen yaşlarımda o coşkuların nedenlerini öğrendikten sonra her 27 Mayıs'ta “kulaklarımı tıkıyorum”! Çağın en demokratik anayasasını ülkeye armağan edenleri; hatta İstanbul'daki Bayezit Meydanı'na “
Hürriyet Meydanı” denilmesine neden olanları; aynı anayasayı, meydanın adıyla birlikte yok etmiş 12
Eylül faşizmiyle “eş” tutan, sözde “darbe karşıtı” söylemleri duymamak için...
Evet... 27 Mayıs Devrimi'nde çocuktum...
Şimdi o devrimle kurulan Anayasa Mahkemesi'ni bile “işlevsiz” kılmak isteyen “yaşıt”larım, ikide bir “milli iradeye bağlıyız” dedikçe sorasım geliyor: “Asıl milli iradeye bağlılık, anamızın babamızın alyanslarını bil
e devlete bağışlayabildikleri o efsanevi güven ve bağlılığın çağdaş kazanımlarına saygı değil midir?”
HABERVAKTİM