Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığı'na seçildi, Parti Meclisi seçimi yapıldı, iki gün süren kurultay sona erdi. Ama CHP Parti Meclisi'ne giren Süheyl Batum daha uyanamadı. Bugünkü Cumhuriyet'te büyük bir hata yapılarak Batum'un 'bayat' yazısı gazeteye konuldu: "Bu yazıyı yazarken daha CHP kurultayı başlamadı. Doğal olarak, partiyi de ancak dışarıdan izleyebildiğim için, bu yazıyı daha Sayın Kılıçdaroğlu'nun seçilip seçilmediğini, kaç oy aldığını bilmeden yazıyorum."
İşte Batum'un 'görev çağrısı'nı da içeren o 'bayat' yazısı...
İki Demeç ve Tarihsel Sorumluluk
Bu yazıyı yazarken daha CHP kurultayı başlamadı. Doğal olarak, partiyi de ancak dışarıdan izleyebildiğim için, bu yazıyı daha Sayın Kılıçdaroğlu'nun seçilip seçilmediğini, kaç oy aldığını bilmeden yazıyorum. Ama Sayın
Başbakan'ın son günlerdeki iki demeci, beni, bu yazıyı hemen yazmaya itti. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu'nun da, kurultaya tüm katılanların da, tüm CHP'lilerin de, hatta CHP'li olmayan tüm Cumhuriyetçilerin de, ne denli büyük sorumlulukları, hatta hepimizin sorumluluğu olduğunu şimdiden vurgulamak istedim.
***
Neydi Sayın Başbakan'ın iki demeci? Birincisini, halkoylaması tarihini 120 gün sonraya atan Yüksek Seçim Kurulu'nun kararını eleştirirken verdi: “Son günlerde YSK'nin de siyasallaşmaya başladığı söyleniyordu, bu kararı ile onu doğruladı” dedi. Pekiyi, ne yapmıştı YSK? İktidar yasayı değiştirmiş ve halkoylamasının yapılış süresini 120 günden 60 güne indirmişti. Ve YSK de anayasanın 67 ve 79. maddelerini bir arada değerlendirip bu değişikliğin, bu ilk halkoylaması için uygulanamayacağını söylemişti. Yani hukuksal bir soruna hukuksal bir çözüm üretmişti. İşte Sayın Başbakan, bu hukuksal yoruma katılmadığı için çok kızmış. Ve anayasal bir kurumun siyasallaştığına karar veriyor. Azarlıyor. Hem de bugüne kadar hiçbir başbakanın yapmadığı gibi. Ki hatırlayın, aynı YSK, 1964'te
iktidar partisinin
İstanbul belediye başkanını görevinden düşürmüştü. Yine 1968'de iktidar partisinin tüm belediye meclisi üyelerinin üyeliklerini düşürmüştü. Ve ne o zaman, ne de sonra hiçbir siyasetçi böyle bir yorumda bulunmadı. Bulunamadı. Oysa şimdiki Başbakanımız, diğer tüm yargı organlarına olduğu gibi, YSK'ye de çok kızdı. Nedeni de, YSK'nin yorumunun kendisininkinden farklı olması.
Anayasal bir kurummuş, anayasa bu konuda tüm yetkiyi YSK'ye vermiş... Hiç önemli değil. Nasıl olur da Başbakan'dan farklı düşünür... O kadar...
***
İkinci demecini de dün duydum.
Grizu patlaması sonucu yaşamını yitiren işçilerimiz için geldiği Zonguldak'ta, Sayın Başbakan şunları söyledi: “Bu arkadaşlar, bu tür olaylara alışkın olmalıdır, bunu bilerek işe giriyorlar.” Daha sonra da aynen şöyle dedi: “Birkaç kişi
protesto ettiler, derhal
emniyet müdürüm ve tüm emniyetimiz ilgilendiler, protesto eden kişi buralı değilmiş, siz sakın
provokatörlerin bu oyunlarına gelmeyin.” Düşünün bir tarafta eşlerini, babalarını, yakınlarını yitirmiş acılı aileler ve diğer tarafta üzülen, bağıran, protesto eden varsa, onlara “protesto etmeyin, ederseniz emniyet gözaltına alır, soruşturur, buralı mısınız diye de bakar, bir de buralı değilse, provokatör olduğu anlaşılır” diyen bir siyasetçi.
***
İşte bu nedenle Sayın Kılıçdaroğlu'nun da, tüm CHP'lilerin de, kurultaya katılanların da, hatta Cumhuriyeti savunan tüm partilerin de büyük sorumlulukları var. Cumhuriyeti sevenler adına, Türkiye'nin tüm aydınlık insanları adına “gereğini yapmak.”
Ve bu insanlar, gerçekten de “Türkiye'nin aydınlık insanları”. Yani “demokratik, laik, sosyal, hukukun üstünlüğüne dayalı bir Cumhuriyeti savunan” ve bundan başka hiçbir şey istemeyen kişiler. Yani “Benim param yok, çocuklarımı arkadaşlarım okutuyor” deyip, birkaç yıl sonra onlara gemiler, elektrik santralları, pırlanta dükkanları almayan kişiler. Yani TEKEL'i peşkeş çekip sonra TEKEL işçilerine dayağı, biber gazını reva görüp, daha da kızınca “dışarıda milyonlarca işsiz var, sizi atar, onları alırız” demeyen insanlar. Yani Zonguldak'ta grizu patlaması sonucu yaşamlarını yitiren insanlara “siz bunlara alışkın olmalısınız, bunu bilerek işe giriyorsunuz” demeyen kişiler. Yani parasının kaynağını soranlara, “annemin çıkınından çıktı” ya da “size ne, varsayın ki
sünnet düğününde geldi” demeyen insanlar.
İşte bu yüzden, CHP kurultayının bu sorumluluğu yerine getireceğine emin olarak, bu yazıyı, Türkiye'nin aydınlık insanları için, daha şimdiden yazıyorum.