Cumhuriyet tarihinin en komik 'darbe' gerekçesi

Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmasını yürüten polislere komik gerekçelerle ‘darbeye teşebbüs’ suçu atıldı.

Cumhuriyet tarihinin en komik 'darbe' gerekçesi

4 bakanın rüşvet zanlısı İranlı işadamı Zarrab ile görüşmesinin kaydedilmesi, illegal yollardan Türkiye’ye giren Yasin el Kadı’nın takip edilmesi ve belgesi olmayan ‘Dönemin Başbakanı’ ifadesi bu gerekçeler arasında yer aldı.
YASİN EL KADI'NIN TAKİP EDİLMESİ DAYANAK YAPILDI
17-25 Aralık yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama soruşturmalarını yürüten polislerden 5’i ‘darbeye teşebbüs’ suçlamasıyla tutuklandı. İstanbul Birinci Sulh Ceza Hâkimliği’nin kararında birbirinden ilginç ve tartışmalı maddeler yer aldı. İranlı işadamı Reza Zarrab ile ilişkileri sebebiyle istifa etmek zorunda kalan 4 bakanın dinlemeye takılması, BM’nin terörü finanse eden kişiler listesinde olduğu dönemde yasa dışı yollardan Türkiye’ye gelen Yasin el Kadı’nın takip edilmesi karara dayanak yapıldı. Kim tarafından hazırlandığı bilinmeyen imzasız bir yazıda geçen ve polislerin reddettiği  ‘Dönemin Başbakanı’ ifadesi de bu maddelerdendi. Ayrıca ‘hedef kişi’ olarak dinlenen şahıslarla yaptığı görüşmelerden şüphelileri yönlendirdiği tespit edilen eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın ‘örgüt yöneticisi’ olarak gösterilmesi gerekçeler arasında sayıldı. Tutuklanan isimler arasında eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı ile Yardımcısı Kazım Aksoy da bulunuyor.

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına imza atan polislere yönelik operasyonda tutuklanan emniyetçilere ‘hükümeti devirmeye teşebbüs’ suçlaması yöneltildi. Eski İstanbul mali şube müdürü Yakub Saygılı, yardımcısı Kazım Aksoy, komiserler Mustafa Demirhan, Arif İbiş ve Mustafa Korkmaz’ın tutuklanma kararlarında yolsuzlukla mücadele, ‘darbe teşebbüsü’ olarak gösterildi. Tüm polislere atfedilen ‘casusluk’ suçlaması ise somut delil olmadığı gerekçesiyle reddedildi.
'DÖNEMİN BAŞBAKANI' İFADESİNE İLİŞKİN BİR BELGE SUNULMADI
 Tutuklama gerekçesi yapılan ‘Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme’ suçlamasına dayanak olarak, polis tarafından yazılan bir fezlekede yer aldığı iddia edilen ‘dönemin başbakanı’ ifadesi delil sayıldı. Bu iddia önce hükümet medyası tarafından ortaya atılmış, ardından da Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirilmişti. Eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı ve diğer polisler, savunmalarında bu ifadeyi kesinlikle kullanmadıklarını kaydetti. Polislere söz konusu iddiaya ilişkin herhangi bir belge de sunulmadı. Sadece, ‘dönemin başbakanı’ ifadesinin bir bilgisayardan çıktığı anlatıldı. Bahsi geçen belgenin kim tarafından hazırlandığı bilinmiyor. Polislerin hazırladığı imzalı fezlekelerin hiçbirinde söz konusu ifade yer almıyor.

    Eski Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın örgüt yöneticisi olarak gösterilmesi de sözde ‘darbe suçu’na dayanak yapılan bir diğer eylem. Ancak polisler savunmalarında Yıldırım’ın hedef şahıs olarak dinlenmediğini, ancak şüpheliler ile irtibat halinde olduğu ve şüphelileri yönlendirdiğinin tespit edildiğini, bu gerekçe ile örgüt lideri olarak gösterildiğini açıklamıştı. 17 Aralık sürecinin ardından istifa etmek zorunda kalan ve rüşvet aldıkları iddia edilen 4 bakanın dinlemeye takılan konuşmaları da sözde darbe teşebbüsünün bir diğer gerekçesi. Hakim kararında, haklarında Meclis’e fezleke hazırlanarak gönderilen eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve AB Bakanı Egemen Bağış’ın da aralarında olduğu siyasilerin Reza Zarrab başta olmak üzere dosyanın şüphelileri ile yaptıkları görüşmeler ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs’ suçlamasının delili olarak sunuldu.

YASİN EL KADI’YI TAKİP, HÜKÜMETE DARBE

Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye’ye girmesi yasak olan Yasin el Kadı’nın Haliç Kongre Merkezi’nde yaptığı görüşmelere ait güvenlik kamerası kayıtlarının dosyaya konulması polise yöneltilen bir diğer suçlama. Polisin takibinde olan El Kadı’nın, takip edildiği dönemde yurda girmesi yasaktı. Kadı, Birleşmiş Milletler’in teröre destek veren kişi ve kurumlar listesinde yer alıyordu. Ancak El Kadı, yasaklı olmasına rağmen Atatürk Havalimanı VIP salonundan ülkeye giriş yapıyor ve kendisine Başbakanlık korumaları eşlik ediyordu. Yasin el Kadı’nın, Haliç Kongre Merkezi’nde MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’la bir araya geldiği ortaya çıkmıştı. Yine El Kadı’nın, Erdoğan’la Kısıklı’daki konutunda bir araya geldiği tespit edilmişti.

Sekiz polis tutuklandı

17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını yürüten emniyet mensuplarına yönelik operasyonda gözaltına alınan 33 polisten 5’i tutuklandı. Operasyon savcısı İsmail Uçar tarafından ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs ve casusluk’ suçlamasıyla tutuklanmaları istemiyle Nöbetçi 1 nolu Sulh Ceza Hâkimi Bekir Altun’a sevk edilen eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakup Saygılı, yardımcısı Kazim Aksoy, komiserler Mustafa Demirhan, Arif İbiş ve Mustafa Korkmaz tutuklanarak Metris Cezaevi’ne gönderildi. 1 Eylül pazartesi günü yapılan operasyon kapsamında 33 kişi gözaltına alınmıştı. İlk olarak 17 kişi emniyete sevk edildi. Emniyet müdür yardımcısı Hamza Tosun’un da aralarında olduğu 5 kişi savcılık tarafından serbest bırakılırken 12 kişi tutuklanması talebi ile mahkemeye sevk edilmişti. Mahkeme 5 polisi tutuklarken, 7 kişiyi serbest bıraktı. Emniyete sevk edilen 16 kişilik ikinci grubun ise 8’i serbest bırakıldı. Diğer 8 polisten 5 kişi serbest bırakılırken, 3 kişi ise tutuklandı.

Yolsuzluğa bulaşanlar o kadar rahattı ki, hazırlıksız yakalandılar

Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını yürüten ancak ‘darbe’ iftirasıyla haklarında tutuklama kararı çıkan isimler mahkemede 17-25 Aralık operasyonlarıyla ilgili çarpıcı bilgiler paylaştı. Tutuklanarak Metris Cezaevi’ne gönderilen eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı, teknik ve fiziki takip yaptıkları zanlıların yakalanmayacaklarına inandıkları için çok rahat davrandıklarını, bu sebeple de hazırlıksız yakalandıklarını söyledi.

    Yakub Saygılı ifadesinin devamında şunları anlattı: “Bu dosyanın casusluk ve darbe ile ilgisi yok. Yaptıkları yolsuzlukların aslında hiç ortaya çıkmayacağına güvenen kişiler hazırlıksız yakalanmaları sebebiyle daha 18 Aralık’ta ‘darbe teşhisi’ koydular. Bu teşhis ile Başbakan’ın söylediklerini doğrulama görevini üstlenen kamu gücünü kullananlar da Başbakan’ı haklı çıkarmak için hedef gösterilen kişiler üzerinden suç tasnifinde bulunmaktadır.” 17 Aralık soruşturmasının yürütüldüğü dönemde dört koldan soruşturmanın deşifre edilmeye ve engellenmeye çalışıldığını belirten Saygılı, “Bunun en somut örneği, dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in, il emniyet müdürlüğü makamına gelerek dosya şüphelisi olan Rıza Sarraf’ı (Reza Zarrab) övmesi ve emniyet müdürümüzü Sarraf’ın etkinliklerine katılmasını teşvik etmesidir.” dedi. Yakub Saygılı, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın yeğeni Ali Erdoğan’ın Jandarma tarafından yapılan bir operasyonda dinlendiğini, bunun üzerine bu operasyonda görev alan tüm jandarma ekibinin sürüldüğünü kaydetti. Çapkın’ın Yalçın Akdoğan’ı arayarak söz konusu bu dinlemenin jandarma tarafından yapıldığını anlatarak, “Bu dinlemeleri polis yapmamış, eğer polis yapmış ise o polisi bulup asalım.” dediğini aktardı. YAKUP ÇETİN, MÜRSEL GENÇ İSTANBUL

Devletin namusunu kurtardık, hükümete darbeyle suçlandık


17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını yürüten emniyet mensuplarına yönelik operasyonda gözaltına alınıp serbest bırakılan eski Mali Şube Büro Amiri Başkomiser Mehmet Akif Üner, “Biz bu devletin namusunu kurtardık. İranlı bir şarlatan kimini iki ayakkabı kutusuyla, kimisini beş ayakkabı kutusuyla, kimini birkaç tane çikolata kutusuyla satın alıyor. Bunu görüyoruz operasyon yapıyoruz. Bunun adı darbe oluyor. Bu kadar açık ve net. Devletin namusunu kurtardığımıza inanıyorum.” diye konuştu. Üner, “Kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak bilinen Reza Zarrab, Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış’ın da içinde yer aldığı dosyayı yürüten büronun büro amiri olarak görev yaptım. O zaman başkomiserdim. Ama ne hikmetse bu operasyonda hükümeti yıkmaya ve darbe yapma suçlamasıyla gözaltına alındım. Sebebini savcıya sordum ama somut hiçbir cevap alamadım. Gözaltına alınmamın tek sebebi soruşturma savcısı Muammer Akkaş’ın beni Çağlayan adliyesine çağırıp kapalı zarf içinde vermiş olduğu gözaltı ve arama kararlarını mali şubedeki sorumlu müdür yardımcısına teslim etmemdir. Benim suçum buymuş. Savcı İsmail Uçar’ın da bana söylediği cümle şu: Sen darbe zarfını alarak mali şubeye götürdün ve senin eylemin burada tamamlanmış oldu.” ifadelerini kullandı.

‘17 Aralık’ta operasyona giderken cebimizde sadece 20 lira vardı’

Serbest bırakılan Başkomiser İsmail Arpacı, 17 Aralık sürecine ilişkin çarpıcı detayları anlattı. Arpacı’nın 17 Aralık operasyonu öncesi mali şubede yaşananlara ilişkin ifadeleri şöyle: “14 Aralık 2013 Cumartesi günü Yakub Saygılı müdürümüzün odasında operasyonla ilgili değerlendirme yapılırken Yakub müdürüm ‘Arkadaşlar cebinizde kaç para var?’ diye sordu. Yakub müdürüm 15 lirayı masaya koydu. Büro amirim, para olmadığını söyledi. Ben 25 lira koydum. Arif devrem 20 lira çıkardı. Yakub müdürüm şu sözü söyledi: ‘Biz her ay, ayın 15’inin gelmesini dört gözle beklerken, birileri bu devletin malını çalıp götürüp sefa sürüyorlarsa biz bu operasyonu yapmalıyız arkadaşlar’ dedi. Birileri ayakkabı kutuları ile bir yerlere para götürürken biz bu soruşturmayı yapmak zorundaydık. Yaptık da. Allah’a şükürler olsun ben de bu soruşturmanın içindeydim. 16 Aralık’a geri dönsek yine aynı şeyi yapardık. Kimin helal, kimin haram yediği ortaya çıktı.” dedi. Kamu hukuku bölümünde doktora öğrencisi de olan Arpacı, “Bugüne kadar üniversitelerimizde aldığım dersler, böyle bir hukukun olmadığını gösteriyor. Benim anladığım, son dönemde birkaç kişi memnun edilmek için bazı yasalar çıkartılıyor. Kim haram yemişse, kim bu devletin 1 lira parasını çalmışsa mutlaka ama mutlaka bir gün bunun hesabını hukuk karşısında verecektir.’’ şeklinde konuştu.

‘Havuz medyası Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla kuruldu’

Gözaltına alınan Komiser Yardımcısı Mehmet Fatih Yiğit’in emniyet ifadesi, kapatılan yolsuzluk dosyasının önemli detaylarını gözler önüne serdi. Yiğit, ihalelerde elde edilen kâr oranlarının nasıl bölüştürüleceğine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın karar verdiğini ve havuz medyasının da bizzat yine Erdoğan’ın talimatları ile kurulduğunu anlattı. Yolsuzluk şüphelisi işadamı Mehmet Cengiz’in teknik takibi sırasında, SKY360–Akşam yayın grubunu satın aldığı ve sonra tekrar satmak istediğinin tespit edildiğini belirtti. Yiğit, daha sonra Cengiz’in, Tayyip Erdoğan’a yaptığı bir ziyaret sonrasında gerçekleştirdiği bir telefon görüşmesini anlattı. Yiğit’in, “Mehmet Cengiz’in, SKY360–Akşam yayın grubunu Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile geri sattıklarını, yine Erdoğan’ın talimatı ile başka bir işe girecekleri ve bu yüzden sattığı tespit edilmişti.” şeklindeki açıklamaları emniyet kayıtlarına geçti. Yiğit, Cengiz’in bahsettiği ‘yeni işin’, kamuoyunda ‘havuz medyası’ olarak adlandırılan ATV-Sabah–A Haber grubunun satın alınması olduğunun tespit edildiğini bildirdi. ZAMAN
<< Önceki Haber Cumhuriyet tarihinin en komik 'darbe' gerekçesi Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER