Eskiden "Muasır
medeniyet seviyesine ulaşmak"
Cumhuriyet'in hedefi idi; şimdi ise "Çağdaş uygarlık düzeyini aşmak"tan bahsediliyor. Geri kalanlar kalıp olarak aynı: Cumhuriyet, Atatürk'ün bize armağanı idi. Uğrunda çok kan dökülmüştü. Büyük fedakârlıklara katlanılmıştı. Bu yüzden coşkumuz büyüktü, sevincimiz sonsuzdu. Öyle olmalıydı. Bu yoğun Cumhuriyet duyguları arasında eskiden olduğu gibi
cevaplanmayan bir soru hâlâ duruyor: Cumhuriyet neydi ve ne işe yarıyordu?
10. Yıl Marşı'nın anlamsız ve amaçsız, üstelik
Türkçe dilbilgisi kurallarına aykırı sözleri gibi tekrarlanan klişeleri hepimiz ezbere biliyoruz. Cumhuriyet fazilet (veya erdem) demekti. Öyleyse Cumhuriyet, sadece erdem sahiplerine göreydi. Cumhuriyet muasır medeniyet seviyesine ulaşmak veya aşmak demekti. Öyleyse bu
toplumun medenileşmesi gerekiyordu. Bunun için yol göstericilere, medeniyet aydınlığını etrafa yayan Cumhuriyetçi kadrolara ihtiyaç vardı. 85 yıl, birilerinin aydınlatması, toplumun da aydınlanması için yeterli olmadı mı? 85 yıl sonra Cumhuriyet, neden hâlâ silahla korunacak kadar zayıf? Üstelik kimden koruyorsunuz? Cumhuriyet'i korurken silahın namlusunu kime çeviriyorsunuz?
Dünkü törenden ve benim bütün eğitim hayatım boyunca ezberlediklerimden anladığım bir cumhuriyet var. Bu cumhuriyet çok değerli, hatta paha biçilmez bir mücevhere benziyor. Ona sahip olduğumuz için zengin, asil, medenî ve erdemli oluyoruz. Öyleyse ona sahip çıkmamız, onu korumamız gerekiyor. Bir
ülkenin
altın stokunu kasaya kitleyip, başına muhafızlar dikmek gibi. Öyle bir değer ki, her şeyimiz. Ama ne? Bir vaadi, bir projesi yok mu? Bu kadar önemli ve değerli olan Cumhuriyet ne işe yarıyor?
Neden bu soruları sormuyor ve cevaplarını aramıyoruz?
Toplumda daha fazla barış ve huzur için Cumhuriyet ne
vaat ediyor? İstikrarlı, işini bilen bir yönetime Cumhuriyet'in katkısı ne? Uluslararası alanda daha itibarlı ve onurlu bir ülke olmak için çaba harcarken Cumhuriyet ne yapıyor? Bütün vatandaşlarının göğsünü gere gere bu ülkenin eşit ve onurlu paydaşları olarak kendilerini ifade etmelerine Cumhuriyet nasıl bir imkân sunuyor? 85 yıllık Cumhuriyet tecrübemizden, belimizi büken
Kürt sorununun çözümüne dair neler çıkartabiliyoruz? Cumhuriyet,
Kürt sorunu için önümüze nasıl bir ufuk koyuyor? Cumhuriyet neden bizi hâlâ kendi kendini yönetme olgunluğu ve sorumluluğuna ulaştıramadı?
Bu sorduğum soruların muhatabı, temeli fazilet olan Cumhuriyet değil mi? Neden aldığımız cevapların hepsi olumsuz?
Neden coşkumuzun ve sevincimizin içine bu anlamlı ve hayatî soruların cevaplarını yerleştiremiyoruz?
Cevap tek. Çünkü Cumhuriyet'in hepimize ait olmasına birileri tahammül edemiyor. Elindeki silahtan, salt kaba güçten
iktidar hakkı çıkartanların tekeline aldığı bir cumhuriyet herkesin olabilir mi? Herkesin olursa Cumhuriyet'in koruyuculara ihtiyacı olur mu? Sorun çözen, önümüze zengin ufuklar açan ve gücünü kanıtlayan Cumhuriyet'in silahla korunmasına gerek kalır mı?
Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerinin iptaline dair kararının gerekçesini, "cumhuriyet kimin?" sorusunu sorarak okuyun. Sadece huzuru bozulacak, rahatı kaçacak birilerini, cumhuriyetin sahipleri olarak bulacaksınız.
Cumhuriyet hepimizin. İnsan onuru diyorsak, erdemli bir toplum arıyorsak, doğru: Cumhuriyet'in yerine hiçbir şey koyamayız. 85 yıl sonra Cumhuriyet'in esaslı bir sorunu var: Dar
mahkeme koridorlarına kilitlenmesi; dikenli tellerin, nöbetçilerin arkasında korunma bahanesiyle halktan uzak tutulması. Cumhuriyet'in seçkin bir
azınlık tarafından bir iktidar ayrıcalığı ve gerekçesi olarak çiğnenmesi, paspasa çevrilmesi. İçinin boşaltılması ve anlamsız bir klişeye dönüştürülmesi.
Cumhuriyet tek tek hepimizin. Cumhuriyet'in erdemi hepimize ait. Öyleyse Cumhuriyet'in sahibi biziz.
MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - ZAMAN