Yazılı dilekçeyle dosyayı isteyen Köker, "
Çubuklu ceza almadıysa, hukuki yönden her türlü girişimi yaparım." dedi. Çubuklu'nun televizyona her çıkışında işkence günlerini hatırladığını belirten Köker, "Bir bakıyorsun sana işkence yapan adam haftada bir televizyona çıkıp orada hukuk konusunda bir şeyler anlatıyor. Bu rahatsız edici yönlerden bir tanesi." ifadesini kullandı.
Siyasi bir
davadan dolayı 12
Eylül döneminde Mamak
Askeri
Cezaevi'ne giren Osman Köker, cezaevinde yaşadığı işkence günleri hakkında Cihan'a açıklamalarda bulundu. Uzun uğraşlar sonucunda o dönem açılan dava hakkında başka bir cezaevine nakledildiği için bilgi alamayan Köker, yıllar sonra kendine işkence yaptığını iddia ettiği Hıfzı Çubuklu'yu televizyon ekranlarında görünce şok olduğunu söyledi. Köker, olayın üzerinden 30 yıl geçmesine ve unutmak istemesine rağmen Çubuklu'nun her televizyona çıkışında işkence günlerini hatırladığını belirtti. Adaletin yerine gelmediği düşüncesi ve Çubuklu'nun bir dönem her hafta televizyonlara çıkmasının olayı tazelediğine işaret eden Köker, "Tabi olay 30 yıl önce olmuş. İnsan bu tür olayları unutmak istiyor. Ama bir yandan da olay kendisini sürekli tazeliyor. Çünkü
adalet yerine gelmemiş diye düşünüyorum. O his insanın içinde kalıyor. Özellikle bu şiddet olaylarında işkence mağdurluğu olayını hatırlatan emareler devam ediyorsa o işkence de devam ediyor demektir. Bir bakıyorsun sana işkence yapan adam haftada bir televizyona çıkıp orada hukuk konusunda bir şeyler anlatıyor. Bu rahatsız edici yönlerden bir tanesi. Ve bu sürekli bir aslında o günlerin yeniden hatırlanması tazelenmesi oluyor benim için." şeklinde konuştu.
Davanın akibeti hakkında bir türlü bilgi sahibi olamayan Köker, dava dosyasının izine yıllar sonra
Genelkurmay Adli Müşavirliği'nde ulaştı. Çubuklu'nun başında bulunduğu adli müşavirliğe dilekçe veren Köker, dava dosyası örneği için gelecek cevabı bekliyor.
Mamak
Cezaevi günlerini anlatan Köker, işkence günlerini hatırlamak bile istemediğini söyledi. Siyasi bir dava dolayısıyla Mamak Askeri Cezevi'nde bir süre
tutuklu bulunduğunu belirten Osman Köker, birçok ihtiyaçlarının kısıtlandığını ancak onun dışında dayak ve işkenceye maruz kaldığını ifade etti. Askeri cezaevinde çeşitli bahanelerle mahkûmlara çok ağır dayaklar altıladığını anlatan Köker, "Bu dayak atmanın da bir bahanesi tutuklulara asker muamelesi yaptırmaktı. Asker gibi davranmanız isteniyor. Şunu yanlış, bunu yanlış yaptın diye daha sonra dayak atılıyor. En büyük bahanelerden birisi oydu. Tam asker de değil aslında. Asker gibi yürütülüyorsunuz, sayımlarda böğürerek bağırmazın isteniyor. Kafanız yukarı doğru gözleriniz tavana dikili olacak. Hiç komutanları görmeyeceksiniz. Genelde onlar geldiğinde sırtınızı döneceksiniz. Sayımlarda marşlar söyletiliyor, 'şurasını yanlış söyledin, burasını şöyle söyledin' diyerek dayaklar atılıyor. Aklınıza ne gelirse hep işkence vasıtası oluyordu. " şeklinde konuştu.
İşkence yapan askerlerin başındaki
subayı genellikle hiç görmediklerini aktaran Köker, sadece silüetini sezdiklerini ve çok iyi tanıyamadıklarını belirtti. Nöbetçi subayların bir gün 'başçavuş', diğer gün ise '
astsubay', '
teğmen' kıyafetiyle geldiğini söyleyen Köker, bu sebeple subayların rütbesini dahi öğrenemediklerini ifade etti.
Bir gün kendi kendine düşünürken, "Bu kadar işkence görüyoruz. Daha sonraki işkencenin de bahanesi oluyor bu. Ha öyle ha böyle ben bundan sonra kurallara asgari düzeyde uyayım." kararını aldığını belirten Köker, "Sayıma çağırdıklarında normal şimdi nasıl bakıyorsam kafam o şekilde baktım. Girer girmez askerler şaşırdı. Başıma toplandılar. 'Şu marşı oku' diye koğuşa seslendiler. Benden ses çıkmıyor. Sayı saydırdıklarında herkesin duyabileceği normal bir şekilde söyledim. Onun üzerine
nöbetçi subay 'bunu alın diye' işaret yaptı. Orada sorular başladı. Subay 'tecziye edin' (cezalandırın) dedi. Aklınıza gelen kaba türden ne tür işkence dayak varsa hepsini üzerimde denediler. Bir ara bayılır gibi olduğumda bir askerin 'komutanım bu adam ölüyor' diye seslendiğini hatırlıyorum. O nöbetçi subay da 'O kadar kolay değil elimizden kurtulması, devam edin' dedi gayet soğukkanlı bir şekilde." diye konuştu.
Çubuklu'ya kendisini hep geri planda tuttuğu için 'Sinsi' lakabını taktıklarını anlatan Köker, Çubuklu'nun diğer nöbeti subaylara göre dayak ve işkence yöntemine daha fazla başvurduğunu öne sürdü. Köker, "Tabi kendi koğuşumuz dışında yan koğuşlarda yaşananları da duyuyorduk.
Dayak sesleri de bize ulaşıyordu. Normalde yaklaşık 1 saat süren sayımın Çubuklu nöbetçi olduğu gün yaklaşık 2 saat sürüyordu." iddiasında bulundu.
O dönemde kendisine işkence yapan subayın kim olduğunu bilmediğini anlatan Köker, Cezaevi komutanlığı, revire ve Askeri Savcılığa bir dilekçe yazarak şikâyetçi olduğunu ancak dilekçesinin Cezaevi Komutanı tarafından işleme dahi konmadığını ileri süren Köker, bir sonraki koğuş sayımında bu kez de 'neden dilekçe verdin' diyerek işkenceye maruz kaldığını aktardı.
Bir başka koğuşta
açlık grevi yapan mahkûmların
mahkemede kendisini örnek vermesi üzerine yeni bir dilekçe yazdırıldığını ve işleme konulduğunu aktaran Köker, "O sıra
Raci Tetik Albay vardı cezaevi komutanı. Mahkeme dönüşü bunları çağırıyor. 'Nedir bu böyle bir şey demişsiniz?' diyor. Onlar da benim dilekçemi örnek gösteriyorlar. Ben bir dilekçe daha yazdım makamlara. Birkaç gün sonra revire çıkarıldım. Vücudumda bir sürü dayak izi tespit edildi. Morluk, ezikler. Bu revir defterine de yazıldı. Epey sonra da savcılığa çıkardılar. Savcılıkta da ben esasen 'nöbetçi subay emir verdi ve askerler uyguladı' dedim. Nöbetçi subayın kim olduğu kayıtlarında var. Savcılığa giderken askerlerden birisi 'Hıfzı Komutanı şikayet eden buydu dimi?' deyince ismini ilk kez o zaman duydum." dedi.
Aradan bir yıl geçtikten sonra dava açıldığını ve yaklaşık 1,5 yıl sonra da mahkemeye çıkarıldıklarını dile getiren Köker, "Daha sonra iddianameden öğrendik. O subay Hıfzı Çubuklu'ymuş. Askerler tezkere almış. Kendisi de başka yere
tayin olmuş. İlk duruşmadan sonra beni başka bir cezaevine gönderdikleri için mahkemeyi takip edemedim. Avukat falan sokamadım. Avukatım girmekten çekindi herhalde. Avukatlar da neyi nasıl takip edeceklerini o dönemde bilmiyorlardı. Avukat sokamadım ve bir daha da davanın durumunu öğrenemedim bana da bir şey tebliğ edilmedi"
Hapisten çıktığında davanın akıbetini araştırdığını ancak dosyayı bulamadığını belirten Köker, "Avukat arkadaşlara sordum. Hepsi ayrı bir yer söylüyor. En son 'Diyarbakır'a kadar gitmiş olabilir' diye araştırırken, geçenlerde Mamak'a gittim. Askeri mahkemede normal askeri mahkemede olur diye. Onlar 'Karakuvvetleri Komutanlığı adli müşavirliğine kalktı' dediler. Onun üzerine orda bir dilekçe verdim. Sonucunu bekliyorum."
Dosyanın ortaya çıkması durumunda davanın nasıl sonuçlandığı konusunda daha net bir bilgi sahibi olabileceğini söyleyen Köker, sanıkların cezalandırılmadığının öğrenilmesi durumunda hukuki yollarını aramaya devam edeceğini söyledi.
(CİHAN)