‘Her çöp yeni bir hayaldir’ diyor,
Ankara Geri Dönüşüm İşçileri Derneği kurucu üyesi Ali Mendillioğlu. Bir yandan konuşuyoruz, bir yandan da geçimini çöplerden topladıklarını satarak sağlamaya çalışanların yaşadığı
Evliya Çelebi Mahallesi’nin çamurlu dar yollarında yürüyoruz. “Başka türlü yapılmaz ki bu iş. Çöpün başına gidersin. Elini sokarsın. Çöpün içinden ne çıkacağına ilişkin hayal kurmaya başlarsın. Belki değerli bir şey bulabilirsin. O çöpte bulamazsan, bir sonraki çöpe gidersin. Böyle böyle günde yedi sekiz saat yürürsün. Sürekli düşünür ve hayal kurarsın. O yüzden bizde felsefeci çoktur.” diye devam ediyor.
Evliya Çelebi Mahallesi, Ankara’nın en büyük
alışveriş merkezi Ankamall’a yalnızca 15 dakika uzaklıkta. Aslında bu yakınlık da ‘çöp toplayıcılığın’ doğası gereği. Çünkü atıklar ya el
arabasıyla toplanıyor ya da omuza atılan bir çuvalla; ama mutlaka yürüyerek. Bu sebeple de katı atık işçileri, yürüme mesafesinde ‘nitelikli çöp’ bulabilecekleri alanlarda çalışıyor ve çalıştıkları yerlere yakın mahallelerde yaşıyorlar.
BAŞKA BİR DÜNYA
Mahalledeki evlerin çoğu yıkılmaya yüz tutmuş. Naylonla kaplanmış pencerelerden soba boruları uzatılmış dışarıya. Bir evin duvarına,
siyah boyayla ‘devrim’ yazılmış, başka bir duvara da ‘yozlaştım arkadaşlar’ mesajı yansıtılmış. Resmî verilere göre
Türkiye’de kişi başına günde 1,3 kilo katı atık üretiliyor. Bu atıklar da yüz binlerce kişinin hayali oluyor. Bazıları onlara “katı atık işçisi” diyor, bazıları “
sokak toplayıcısı”, bazıları da “hırsız, uğursuz” yakıştırmasını yapıyor. Onlarsa kendilerini daha çok “atık kâğıt işçisi” ya da kısaca “kâğıtçı” olarak tanımlıyor. Tıpkı
yanık odun ve kâğıt kokan, kiraların 30-60 lira arasında değiştiği mahallede iki oda, bir mutfak ve bahçedeki tuvaletten ibaret evinde yaşayan altı çocuklu, elli yaşındaki Güzel
Çevik gibi...
Mahallelinin Güzel Teyze’si, kapıda gülümseyerek karşılıyor bizi. Kendisine doğru çekip öpüyor. Ön dişlerinin neredeyse tamamı dökülmüş. İçeri buyur ediyor. Kendi ifadesiyle çöpten bulduğu pamuklarla, yünlerle yaptığı yer minderine oturuyoruz. Küçük odada, karşılıklı iki
demir somya, bir köşede de televizyon var, o kadar.
Güzel Çevik, ‘kâğıtçılığa’ 1987 yılında
Kars’tan Ankara’ya göç edince başlamış. ‘Hayal’ deyince gözlerinin içi gülüyor: “Elmas... Hep öyle düşünmüştüm, bir gün
elmas bulacağım çöpün içinden!..” Ama bugüne kadar bulduğu en değerli şey, hiç kullanılmamış bir yorgan yüzü olmuş. “Öyle… Hiç kullanılmamış; paketinin içinden çıktı. Çalmışsındır dediler.” derken yüzü asılıyor Güzel Teyze’nin.
HER ŞEY ÇIKAR BAHTINIZA
Güzel Çevik’in oğullarından Murat’ın da söyleyecek sözü var hayal hakkında: “Çocuktum, bir gece rüyamda krampon gördüm. Bir gün
elbise almadık ki kendimize. Hep çöpten çıktı.” Sonra eliyle işaret ediyor: “Bu
masa da çöpten, bu
halı da çöpten, soba da öyle.” Rüyasını anlatıyor: “Daha rüyam bitmemişti ki, uyanıp sabah erkenden çöpe çıktık. Bir bahçe duvarının demirine asılmış bir torbada bir çift krampon gördüm. Ben onu rüyamda da görmüştüm. Aldım…”
Ana-oğul kâğıtçılığı, zorluklarını anlatıyor sonra: “
Sabah çıkarsın işe, arabaya yapışır elin, soğuktan. Bir ucunda teneke içinde ateş yakarsın ki elin donmasın. Elini çöpe atarsın, her şey çıkar, pislik de çıkar, elin de kesilir. Yiyecek de çıkar, bazen o
yiyecekleri toplar, yoğurda banıp yersin…”
Hangi atık kâğıt işçisiyle konuşursanız konuşun, aynı dertten mustarip; hırsız sanılmaktan. Yaşadıkları mahallelerde suç oranlarının yüksek olması, büyük bir çoğunluğunun eğitimsiz olması, her türlü istismara açık olmaları, bu genel kanaati besliyor. Aralarında farklı sebeplerle
hapis cezası alanlar da var. Ama Geri Dönüşüm İşçileri Derneği kurucu üyesi Ali Mendillioğlu, yoksulların hayata tutunmak için atık kâğıt işçisi olarak çalıştığını, “suça bulaşıp kolay yoldan para kazanmak isteyenlerin zaten böyle zahmetli bir işle
vakit kaybetmeyeceğini” vurguluyor.
Mendillioğlu’a göre katı atık toplama işi birçok işçinin gayrimeşru, yasadışı işlere yönelmesini engelleyen bir tampon aynı zamanda. Çünkü katı atık işçiliği, herhangi bir sebeple iş bulması kolay olmayan insanların geçim kaynağı: “Çok
yaşlı bir insana ya da bir çocuğa kim iş verir; eğitimi olmayan birine? Oysa bu işi yapmaya karar vermeniz yeter. Bir çuval bulup yollara düşerseniz. Kendi kendinizin patronusunuzdur ayrıca.” Güzel Çevik, ‘Çöp kimin?’ diye sorunca, şaşırıyor, “Halkın” diyor. Sonra biraz düşünüp ekliyor: “Kim bulursa onun, kim toplarsa onun.”
ÇÖP, SADECE ÇÖP MÜ?
Hem Evliya Çelebi Mahallesi’nde, hem sokakta hem de toplananların biriktirildiği depolarda konuştuğumuz kâğıt toplayıcıların hemen hemen tümü, “çöpün mülkiyeti” konusunda benzer şeyler söylüyor: “Siz evinizde çöpü toplayıp attıktan sonra çöp, kentin olur.” Geri dönüşüm İşçileri Derneği’nin çıkardığı ‘Katık’
dergisinin ilk sayısında da, bu konuya yer veriliyor ve çöp ayrıştırmanın toplumsal faydası olan bir iş olduğu anlatılıyor: “Çöpü toplayanlar, çöpü bilir ve oldukça iyi ayrıştırırlar. Bu alanda yok sayılmaya çalışılan kalifiye bir iş gücü vardır; ama kötü kullanılmaktadır.”
Çöpün yeniden kazanımı, bugün değeri milyar dolarla ifade edilen bir
pazar haline gelmiş durumda. Bu
endüstri, dünyanın çıkardığı çöp arttıkça daha da büyüyor. Geri kazanım endüstrisi içinde de, fiyatı her geçen gün artan kâğıt önemli yer tutuyor. Ayrıca 1 ton kâğıdın geri kazanılmasıyla, 38,8 ton
su israfı, 85 metrekarelik orman tahribi de önleniyor.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye yaptığı ziyarette delik çoraplarıyla polemik konusu olan
Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz, Türkiye’de
geri dönüşümün yüzde 35’lerde seyrettiğini,
Avrupa’da ise bu oranın yüzde 70 olduğunu söylemişti. Wolfowitz’in ziyareti sırasında, Dünya Bankası’na bağlı Uluslararası Finans Kurumu (IFC) ile Eren Holding’e bağlı Modern Karton arasında atık kâğıtların ayrıştırılıp toplanmasına ilişkin bir
anlaşma da imzalandı.
WOLFOWİTZ’İN KÂĞITÇILARI
O günlerde sokaktaki kâğıt toplayıcılarını soran Wolfowitz, programın, atık kâğıtları
İstanbul’un genelinde toplayan düşük gelir gruplarına ve dezavantajlı gruplara sağladığı imkânlar çerçevesinde değerlendirildiğinde, ilave bir katma değer ve istihdam oluşturacağını da dile getirmişti.
Paul Wolfowitz’in merak ettiği sokak toplayıcıları Ankara’da yalnızca Evliya Çelebi Mahallesi’nde yaşamıyor. Katı
Atık İşçileri Derneği’nin tespitlerine göre, Ankara’da bu işten geçimini sağlayan yaklaşık 6 bin kişi Türközü,
Karşıyaka, İskitler gibi mahallelerde yoğunlaşmış durumda. Özellikle Türközü Mahallesi’nde
Hakkâri’nin boşaltılan köyü Ördekli’den gelenler, çöp toplayıcılığıyla uğraşıyor. Hızlı ve kontrolsüz kentleşmenin olduğu her yerde katı atık işçilerinin sayısı artıyor.
Mendillioğlu, kentleşmenin türüne göre, işçilerin niteliğinin de değişebileceğine işaret ediyor ve
Diyarbakır’da katı atık işçiliğini daha çok
küçük çocukların yaptığını, İstanbul’da
Afrika’dan gelen göçmenlerin çalıştığını anlatıyor.
Toplayıcıların büyük kısmının yeşil
kart dâhil olmak üzere hiçbir sosyal güvencesi yok. Oysa onlar, zor çalışma şartları sebebiyle sık sık hastalanıyorlar. Ankara Tabip Odası’nın katı atık işçileriyle ilgili çalışmasına göre, iki büklüm araba itmekten ya da çuval taşımaktan bel,
kemik ve
iskelet rahatsızlıkları, akciğer sorunları, özellikle
verem, köpek ve fare ısırıkları,
romatizma gibi rahatsızlıklar çok yoğun şekilde görülüyor. Katı atık işçileri de, geçmişlerinden, arkadaşlarından söz ederken, “
Hani veremden ölen İsmail vardı ya…”, “Sarhoşların saldırdığı Yusuf…”, “Ayağı kesilen nine…” diye bahsediyorlar.
Sık sık “insanca yaşamak istediklerini” vurgulayan, “Kapitalizmi tarihin çöplüğüne göndermeyin, beş para etmiyor” sloganını kullanan katı atık işçileri, meslek inceliklerini anlatırken, elektrik süpürgelerinin kâğıt torbalarının ‘hazine’ olabileceğini söylüyorlar: “İçinden ne çıkacağı belli mi olur, her şey çıkabilir.” Ayrıca, ansiklopedi ve kitapların da sayfalarına
teker teker bakmak gerekiyor; çünkü insanlar kitapların arasına bazen para koyuyor. Toplayıcıların, genellikle birbirlerini tanıdığını anlatan işçiler, aralarında kimin nerede toplayıcılık yapacağı gibi sorunları çok fazla yaşamadıklarını, “çöpü önce gelenin alması” ilkesinin geçerli olduğunu söylüyorlar.
Çöpleri sokağa bırakıldıktan sonra, belediye almadan toplamak gerektiğini de anlatıyor katı atık işçilerimiz. Aslında tam da bu noktada sorunlar başlıyor. Toplayıcılara göre “İnsanlarımız bir acayip. Biz sokağa bırakılmış çöpü karıştırmaya başlayınca birden kıymete biner; bazen bize bağırırlar, ne diye çöpümüzü karıştırıyorsunuz diye. Bazen de
gürültü ettiğimizden şikâyet ederler. Yapmamaya çalışırız. Poşetleri yırtarak etrafı pislettiğimizi söyleyenler de var. Ama, çöpler evde ayrıştırılmıyorsa, ayrı poşetlere konulmuyorsa biz ne yapalım? Biz ister miyiz, elimizi her türlü pisliğe sokmayı?”
DEPOLARDA SOSYALLEŞİYORLAR
Atık kâğıt işçileri, topladıkları kâğıt ya da benzeri malzemeleri, Ankara’da birçok yere dağılmış depolara getiriyor. Bu depolar genellikle gecekondu bahçelerinde ya da boş alanlarda kurulu. Aynı zamanda toplayıcılar için birer sosyalleşme alanı buralar; sohbet ve
dayanışma merkezleri... Hamamönü’ndeki böyle bir depoda, çöpten çıkan kitaplardan oluşturulmuş bir kütüphane bile var. İsteyenin alıp okuyabileceği, birikince sahaflara da satılan bu kitaplar arasında Boris Pasternak’tan George Sand’e, beyaz dizilerden ansiklopedilere kadar geniş bir yelpaze var. Toplayıcıların bulup getirdikleri, bu depolarda tasnif ediliyor. Kartonun kilosunu 5
kuruşa alan depocular, onları biriktirip hurdacılara ya da kâğıt pres işletmelerine 8-9 kuruşa satıyor. Toplayıcılara kilo başı 10 kuruş veren depocular, 12 kuruşa satıyor. Bir toplayıcı günde 15-20 lira kazanabiliyor.
Depolarda yatıp kalkan toplayıcılar da var. Bazı depoların bir köşesinde yer yatakları serili oluyor çoğu zaman. Kendisi de katı atık işçisi olan Aydın, her köşesinde çöp olan deponun sabah temizliğini yapıyor; ama söylenmeden edemiyor: “Atıyorlar, çöplerini oraya buraya. Ne kadar ayıp!” Aydın da birçok kâğıt işçisi gibi eğitimsiz. İlk kez kâğıda çıktığında 15 yaşındaymış: “Cahilsiniz diyorlar iş vermiyorlar. Ama
Allah’a
şükür elimiz ayağımız tutuyor.
Hayat zor; ama bizden daha çaresiz insanlar da var. Bıraksınlar da namusumuzla bu işi yapalım.”
BELEDİYELERLE ‘RANT’ KAVGASI
Katı atık işçileri bugünlerde hem
büyükşehir hem de
Çankaya belediyelerinin arabalarına el koymasından dert yanıyor. Belediyeler, çöp toplayıcıların
halk sağlığını tehdit ettiğini öne sürüyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi
Sağlık İşleri Daire Başkanı Fatih Hatipoğlu, geri dönüşümü mümkün atıkların yönetiminin yasalarla belediyelere ait olduğunu söylüyor. Katı Atık İşçileri Derneği ise çöpün artık bir
rant kapısı olduğunu, belediyelerin çöp ayrıştırma işlerini büyük şirketlere
ihale ettiğini söyleyerek, depolardan daha düşük fiyatlar veren bu şirketlerle çalışmaya zorlandıklarını öne sürüyor.
Dernekleşen, dergi çıkartan, sokak tiyatrosu kurmayı hayal eden katı atık işçileri, arabalarının ellerinden alınmasıyla ilgili olarak bir ay önce yaptıkları basın açıklamalarında yeni bir yapılandırmadan yana olduklarını belirterek, şu görüşlere yer verdiler: “Biz, çöpleri bir rant aracı olarak gören değil, toplumsal faydayı gözeten, yüz binlerce atık kâğıt işçisinin
sistem içerisinde
ekonomik ve demokratik haklarını vererek entegre edecek çevre ve halk sağılığını gözeten yeniden yapılandırmanın taraftarıyız.”
ÇÖPTEN KURTULUŞ KOLAY DEĞİL
Katı atık işçilerinin gerek konuşmalarında, gerekse dergilerinde vurguladıkları başka bir nokta da,
yoksulluk ve cehaletin onlar için kader olmaması… Evliya Çelebi Mahallesi’nin
okuma yazma bilmeyen Güzel Teyze’si de aynı görüşte. Şimdi beşi evli olan altı oğlu içinde de okuma yazma bilmeyen var. “Eee zor tabii. Biz taşındık, çocuklar da okula gidemedi; kendileri de gitmek istemedi” diyor; boynunu büküyor. Çocuklarının evliliklerini anlatırken, “Onlar da kâğıtçıların çocuklarıyla evlendi.” diyor ve soruyor: “Kâğıtçıya başka kim kız verir ki?”
Güzel Çevik’in en büyüğü 14 yaşında olan 13 torunu şimdilik okula gidiyor. Ama büyük olanı, okul çıkışı şimdiden kâğıtçılığa başlamış. Dert yanıyor Güzel Teyze: “Olmazlar inşallah; ama onlar da kâğıtçı olacak gibi…”
Aksiyon