Çölaşan'ın cevabını ibret için okuyun!

Yeni Şafak Gazetesi yazarı Taha Kıvanç, bugünkü köşesinde Hürriyet'ten kovulan Emin Çölaşan'ın serüvenini yazdı. İşte o köşe yazısı...

Çölaşan'ın cevabını ibret için okuyun!

Çölaşan'ın serüveni Hürriyet'in kovduğu Emin Çölaşan'ın, hakkında yazdığı kitap yüzünden eski patronu Aydın Doğan tarafından açılan davada vaktiyle yazdığım Kulisleri 'güçlü kanıt' olarak mahkemeye sunduğunu biliyorsunuz. Bilmeniz lâzım, çünkü dün burada yazdım. Emin Çölaşan'ı uyardığımı da hatırlayacaksınız: Aydın Doğan da, “Çölaşan'a sansür uygulamasının kendisinden önce başladığını” ispat için, 'güçlü kanıt' olarak, mahkemeye, vaktiyle yazdığım Kulisleri sunacaktır... Çok keyifliyim çoook. Rahmetli dostum Yavuz Gökmen'in yazılarının sansürlendiğini bütün okurları önünde ilân etmişti Çölaşan; kendisinin hiç sansür görmediğini ileri sürerek... Dostumun yanında yer alıp “Senin yazıların da sansürleniyor” dediğimde şu meydan okumayla karşıma çıkmıştı: “Eğer gazetemin benim yazılarımdan, cümlelerimden ve hatta sözcüklerimden birine sansür uyguladığını kanıtlarsa, kanıtlamanın da ötesinde bir tek belirtisini gösterirse, ben bu mesleği o gün bırakırım; çünkü onurlu ve şerefli bir gazeteci, yazısındaki her sözcüğün sahibidir, bir tek satırına sansür uygulanması bile, onun derhal istifasını gerektirir...” Şimdi mahkeme mahkeme dolaşıp patronunun kendisini sansürlediğini ispata uğraşıyor. Başvurduğu kanıt da benim “Onur ve şeref ha!” diye yazdığım yazılar oluyor. İzmir'de çıkan 'Diva' dergisinin yayın yönetmeni Gönül Soyoğul, Çölaşan'la uzun bir mülâkat yapmış. Benim yazılarımı da sormuş kendisine. Çölaşan'ın verdiği cevabı ibret için okuyun: “AKP gelene kadar Türkiye'de, bakın altını çizerek söylüyorum; normal gazetecilik koşulları geçerliydi. Hemen herkes, özgürce yazardı. Sansür, makaslama diye bir şey yoktu, çok istisnai bir hadiseydi. Otosansür yoktu. İnsanlar istediği gibi yazardı. (..) 1996 yılında, bizim Allah rahmet eylesin Yavuz Gökmen vardı. Ertuğrul habire bunun yazılarını koymazdı. Yavuz Ankara'dan yazar, biz ekrandan okuruz geçtiği yazıyı; Ertuğrul buna telefon açar, 'koymuyorum bu yazıyı, başkasını yaz' derdi.” “AKP gelene kadar yoktu” diyerek gazetesinde kendisine uygulanan sistemli sansür olaylarını dar bir zaman aralığına hapsediyor, görüyorsunuz. Oysa bu doğru değil. Aydın Doğan'ın patronu olduğu Hürriyet'te, Emin Çölaşan'ın yazıları AKP öncesinde de sansüre uğramıştı. Dün örneğini verdim: 1 Aralık 1999 tarihli 'Enerji' yazısı; içinden Mesut Yılmaz'a ait satırlar makaslanarak gazeteye konmuştu... “Emin Çölaşan'ın yazıları Hürriyet'e adım attığı günden başlayarak sansürlendi” dersem bu iddiamı mübalağa kabul etmeyin. Çölaşan'a yazı yazdırmaya niyetlendiği öğrenilince, “Başına iş açar” uyarısını yapanlara, Erol Simavi'nin, “Merak etmeyin, yazılarını önce ben okuyacağım” cevabını verdiği biliniyor. Okuyup ne yapacak? Gerekirse sansürleyecek elbette! Nitekim Erol Simavi'nin makası keskin biri olduğunu yaşayarak öğreniyor Emin Çölaşan. Tabii biz de öğreniyoruz. Kimden öğreniyoruz? Bizzat Emin Çölaşan'dan. Bakın ne yazmış Emin Çölaşan: “Sonra Özbayrak anlattı. Benim yazıları hergün faksla Erol Simavi'ye geçiyorlarmış ve gazetemizin sahibi, bazı uygun görmediği bölümleri benim yazı dizisinden çıkarıyormuş. Bugün 4 Temmuz 1988 saat 14.50: Çetin Emeç İstanbul'dan beni aradı. O gün dizinin ikinci yazısı vardı ve kesintiye uğramıştı. 'Dizinin bazı bölümlerini Erol Bey sakıncalı buldu. Bu yüzden o bölümleri çıkaracağız. Bilgin olsun' dedi. (..) Bu kesintiler yazı dizisi boyunca devam edip giderken, bizim Ankara bürosunda da, arkadaşlarla aramızda ilginç espriler oluyor. Kemal Saydamer bana, 'Abi sana ne mutlu ki, yazılarını Erol Simavi gibi bir büyük adam makaslıyor' diyor, hep birlikte kahkahalarımız patlıyor. Ben diyorum ki, 'Erol Beye bir faks çekeceğim ve yayınlanmakta olan yazı diziniz çok güzel, ellerinize sağlık diyeceğim.' Yine kahkahalar patlıyor.” (Turgut'un Serüveni, Tekin Yayınevi, s. 12-13.) Ne güzel, ne tatlı bir anlatım, değil mi? Şimdi 'güçlü kanıt' olarak mahkemeye bizzat sunduğu yazılarımı, küfür yeme, her türlü hakarete maruz kalma pahasına kaleme alırken, hep aynı şeyi düşünürdüm: “Adamın yazılarının sansüre uğratıldığını bütün gazete biliyor. Çetin Özbayrak Hürriyet'in yazı işleri müdürüydü; o biliyor bir kere... Çetin Emeç genel yayın yönetmeniydi; o da sansürü tebliğ edenlerden biri... Dahası, bütün Ankara Büro biliyor; şimdi rahmetli olmuş Meclis Bürosu şefi Hürriyet'in, Kemal Saydamer, kendisiyle dalga da geçiyor... Ve, böyle biri, benim karşıma çıkıp, 'Tek bir yazımın sansürlendiğini ispat etsin mesleği bırakırım; yazısı sansüre uğrayan onursuz ve şerefsizdir' diye afra tafra yapabiliyor. Bu nasıl bir iş?” TAHA KIVANÇ - YENİ ŞAFAK
<< Önceki Haber Çölaşan'ın cevabını ibret için okuyun! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER