Emin Çölaşan çok sert tepki göstererek Kıvanç için "takkeli liboş" ifadesini kullandı.
Aydın Doğan ile yollarını ayıran
Emin Çölaşan kendisine uygulanan
sansür için Taha Kıvanç'ın yazısını mahkemeye
delil olarak sundu. Bunun üzerine Taha Kıvanç kalemine sarıldı...
'Sağlam kanıt' anlatıyor...
Emin Çölaşan eski patronuyla davasında yazılarının sansürlendiğini ispat için benim yazılarımı 'kanıt' olarak kullanacakmış ya, artık ölsem de gam yemem. Aziz ve sevgili dostum
Yavuz Gökmen bu dünyadan gözü açık gitmişti, artık o da gözünü kapatabilir.
Önceki gün Zaman'dan alınıp pek çok medya sitesinde çoğaltılan habere göre, Çölaşan, eski patronu Aydın Doğan'ı yazılarını sansürlemekle suçluyormuş. '
Enerji' başlıklı yazısının Mesut Yılmaz'la ilgili bölümünün 'makaslanarak' yazıdan çıkarılmasını örnek göstermiş. Avukatı yazılarımı 'kanıt' olarak eklediği bir dilekçe vermiş mahkemeye.
Göğsüm kabardı.
Bir konuda tetikte olması gerekiyor Emin Çölaşan'ın: Kendisi nasıl Kulis'leri yazılarının sansürlendiğine dair 'sağlam kanıtlar' olarak gösterdiyse, Aydın Doğan da bunun Hürriyet'te kendisiyle başlamadığını ileri sürebilir ve kanıt olarak yine Kulis yazılarımı mahkemeye sunabilir...
Çölaşan'ın "Hürriyet'te eskiden sansür yoktu, sansürcü
uygulama Aydın Doğan'ın patron olmasıyla başladı" iddiası doğru değil. Hürriyet'in Aydın Bey'den önceki patronu
Erol Simavi "Yazılarını önce ben okuyacağım" şartıyla yazar yapmıştı Emin Çölaşan'ı. Bütün yazılarını gazetede basılmadan önce okurdu Erol Bey; beğenmediği taraflarını makaslamaktan çekinmezdi.
Bu yazdıklarımı güven duyarak okuyorsunuzdur, teşekkür ederim. Ancak ben yine de her zaman yaptığım gibi iddiama sağlam bir kanıt göstereyim.
'Kanıt' derken... Çölaşan'ın eski patronuna karşı kendini savunurken sığındığı 'Enerji' başlıklı yazısının sansürlendiği gerçeğini ilk ben ortaya çıkarmıştım. 1
Aralık 1999 tarihli gazetede yer alan yazıyla internet sitesine konulan yazı arasında farklılık vardı. Sitede Çölaşan'ın ilk yazdığı biçimde yer alıyordu yazı, Mesut Yılmaz'ın ismiyle birlikte; gazetedeki köşede bu ayrıntı yoktu. Bu garipliği aynı gün keşfetmiştim. Şimdi yazılarımı 'kanıt' olarak mahkemeye sunan Emin Çölaşan'ın sansürü yazdım diye bana nasıl saldırdığını bütün
Türkiye biliyor.
Neyse, ben yine esas konum olan Çölaşan'ın Aydın Doğan öncesi Hürriyet'te nasıl patron sansürüne uğradığı konusuna döneyim.
İki kanıtım var, ikisi de Emin Çölaşan'ın itirafları... İlki 1992 yılında yapılan Çağdaş
Gazeteciler Derneği'nin
Basın Kurultayı sırasında yaşandı.
Paneli beklerken, o sırada al takke ver külâh olduğumuz (sonradan bana 'takkeli liboş' adını takması o durumumuzdan kaynaklanıyor) Çölaşan'a bir
telefon geldi.
Kurultay Milli
Kütüphane'de yapılıyordu.
Cep telefonu öncesi dönem...
Ertuğrul Özkök gazetesi yazarını kütüphane yönetimine çağırttı. Yanımdan ayrılan Hürriyet'in afili yazarının yüzü, döndüğünde, alı al moru mor bir haldeydi. "Bu herif" diye söz ettiği
Ertuğrul Özkök yazdığını beğenmemiş, yazıyı yenilemesini istiyormuş... "Köşem boş kalsın" dediğini aktardı bana. (Ertesi gün, köşesi boş kalmadı, yeni yazısını okudu okurları.)
O ana kadar 'yazılarına dokunulamaz yazar' olarak baktığım Çölaşan'ın haline acımıştım.
Bu olayı ilk yazdığımda "Yalan" diye fırladı Çölaşan; bana hakaretler savurarak... Şöyle diyordu: "Eğer gazetemin benim yazılarımdan, cümlelerimden ve hatta sözcüklerimden birine sansür uyguladığını kanıtlarsa, kanıtlamanın da ötesinde bir tek belirtisini gösterirse, ben bu mesleği o gün bırakırım; çünkü onurlu ve şerefli bir gazeteci, yazısındaki her sözcüğün sahibidir, bir tek satırına sansür uygulanması bile, onun derhal istifasını gerektirir..."
Oysa Basın Kurultayı'ndaki panel öncesinde başına gelen sansür olayını o gün kürsüde kendisi anlatmıştı Emin Çölaşan ve ne gariptir ki, orada da salondakilere beni kanıt göstermişti. Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin sonradan kitaplaştırdığı panelde söylediklerini tutanaklardan (s. 81) birlikte okuyalım:
"Şimdi gazeteler işte bunların elindedir ve vitrine çıkmış, ama bunlardan olmayan insanların da her gün bunlarla kavgası vardır. Az önce yaşanan bir kavgayı -burada yine isim vermiyorum- ilginç bir kavgaya yine bu salonda oturan bir gazeteci arkadaşımız
tanık oldu."
'Tanık' gösterdiği 'gazeteci arkadaşı' benim.
Tanıyanlar bilir: Emin Çölaşan belleği zayıf biridir; daha önce kendi yaşadığı, söylediği ve yazdığı şeyleri sonradan hatırlayamaz. İşine öyle geldiği için değil, belleği çok zayıf olduğu için... Milli Kütüphane'de beraber yaşadığımız, kendisinin panelde anlattığı ayrıntı bütünüyle zihninden çıkıvermiş işte.
Tıpkı Aydın Doğan öncesi Hürriyet'te, o zamanki patronu
Erol Simavi'nin, yazılarına uyguladığı, çevresinde de alay konusu olan sansürü bizzat yazdığını unutmuş olması gibi...
Onu da müsaadenizle yarına saklayayım.
Taha Kıvanç/
Yenişafak