Ankara Barosu tarafından 8
Mart Dünya
Kadınlar Günü dolayısıyla ''Kadın Olmak'' konulu sempozyumun, ''Hukukta Kadın'' başlıklı oturumunda konuşan
Çölaşan, kadınlara yönelik en ağır
baskının din adına yapılan baskı olduğunu söyledi. Çölaşan, ''Hem
özgürlük diyorsunuz hem de kapanmak istiyorsunuz. Kapanmanın özgürlüğü olur mu?'' dedi.
Çölaşan, kapanmanın Kur'anı Kerim'de yer almadığını, Kur'anı Kerim'de kadın ve erkeğe iffetli olmanın öğütlendiğini, avret yerlerinin kapatılması gerektiğinin emredildiğini söyledi.
1960 ihtilalini konu alan bir belgesel izlediğini ve belgeselde ihtilalin bugünün üniversite öğrencileri tarafından değerlendirildiğini anlatan Çölaşan, öğrencilerin o dönemde bir başbakanın idam edilmesini vahşice bulduklarını dile getirdiklerini kaydetti.
Çölaşan, büyük özverilerle kurulan Cumhuriyetin belirsizliğe gittiği gören halkın, ihtilal öncesi
toplumsal bir öfkeye kapıldığını anımsatarak, ''Kimse idam cezasını istemez ama o dönemde bunlar idam edildiğinde toplumsal bir coşku vardı. 27 Mayıs'ı burada ihtilal olarak görmek hata olur. 1960 ihtilali aslında bir devrimdir'' diye konuştu. Her ihtilalin, darbenin mutlaka kötü sonuçlar doğurmayacağını savunan Çölaşan, şunları kaydetti:
''O dönemde, 1950 yılından önce
Türkçe ezan vardı,
Menderes dönemiyle ezanın
Arapça'ya çevrildiğini biliyoruz.
Vatan cepheleri ile ikiye ayrılan bir toplum gördük. O dönem çocuk kafamla
Türkçe ezanın güzelliğini gördüm, ailemden namaz kılmayı öğrenmek istedim. O kadar çok sevdim. Neden sevdim? Çünkü çok güzel ve inadına
temiz bir sesle Türkçe ezanı dinliyordum. O ses bana dini sevdirdi.
Sonra birden bizden olmayan o dille, Arapça ile ezan başladı. Ben o etkiyi kaybettim. Ondan sonra da hiç düşünmedim namaz kılmayı...
AA