1994'te jetler tarafından
bombalanan köylere
yardıma koşan Kumçatı Belediye Başkanı Abit Durak, gördüğü
manzara karşısındaki duygularını şu sözlerle dile getiriyor: Keşke gözlerim kör, kulaklarım sağır olsaydı
Şırnak'ın Kuşkonar (Gever) ve Koçağılı (Beysuke) köyleri, 26
Mart 1994 günü öğlen saatlerinde bir helikopter öncülüğündeki iki
uçak tarafından bombalandı. Her iki köyde aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 38 kişi öldü, 13 kişi de çeşitli yerlerinden yaralandı. Bombardımandan sonra oturulamaz hale gelen her iki köyün geride kalan sakinleri, köylerini terk ederek Kumçatı,
Cizre,
Siirt ve Mersin'e dağıldılar. Olay sırasında Kuşkonar köyüne hâkim bir tepede
koyunlarını otlatan dünün çobanı, bugünün Şırnak'ın Kumçatı Beldesi'nin DTP'li Belediye Başkanı Abit Durak,
köylülerin yardımına koştu. Kuşkonar köyündeki
katliama
tanıklık eden Durak, o gün gördüklerini ve yaşadıklarını Yeni Aktüel'e anlattı.
� 6 Mart 1994 günü Kuşkonar ve Koçağılı köylerinde neler oldu?
Vatani görevimi yeni tamamlamış, Kumçatı'ya bağlı Zivik mezrasındaki evime dönmüştüm. O gün biri bize, diğeri yakınlarıma ait iki koyun sürüsünü otlatmaya götürmüştüm. Arkadaşlar gelip kimliği belirsiz bir
ceset bulduklarını haber verdiler. O yıllarda
faili meçhul cinayetler sıkça yaşanıyordu. Ağabeyim Fettah Durak'la birlikte cenazeyi Kumçatı'nın Sınge Gülık civarındaki eski bir mezarlığa gömdük. Bir erkekti ve kimliğini hâlâ öğrenebilmiş değiliz. Oradan dönüp sürünün başına gittik. Öğlen saatlerinde gökte bir helikopter belirdi. Kuşkonar köyünün üzerinde 10-15 dakika kadar dolandıktan sonra kayboldu. Arkasından iki jet geldi, Kuşkonar'ın üzerinde bir tur atıp uzaklaştılar. Biraz sonra geri döndüler ve köye bomba yağdırmaya başladılar, iki sortide toplam dört bomba attılar. O sırada yanımda ağabeyim Fettah Durak ve 2003 yılında faili meçhul cinayete
kurban verdiğimiz arkadaşım
Halit Coşkun da vardı.
� Bombardımanı gerçekleştiren uçakların ne tip uçaklar olduğunu tespit edebildiniz mi?
Mesafe uzaktı, uçakların tipini, üzerlerindeki yazı ve amblemi görmek mümkün değildi, ama F-16'lara benziyorlardı. Önce Kumçatı'ya 25 kilometre mesafede bulunan Kuşkonar'ı, arkasından Koçağılı köyünü bombaladılar. Koçağılı'ya bir kez saldırıp ikişer bomba attılar. Bombardımandan sağ kurtulan birkaç Kuşkonarlı, Kumçatı'ya gelip yardım istedi. Ben, Halit Coşkun, Reşit Coşkun, Sabri Barın ve isimlerini şu anda hatırlayamadığım üç kişi olmak üzere toplam yedi kişi yola çıktık. Yolda giderken ikizce taburundan üzerimize doğru havan atışı yapıldı.
� Size neden ateş edildiğini öğrenebildiniz mi?
Yardıma gitmemizi engellemeye çalıştıklarını düşünüyoruz. Bunu beklediğimiz için dere yatağından ilerliyorduk. O yüzden isabet ettiremediler.
Bahar yağmurları ve eriyen karların suyuyla coşan Kızılsu deresini Hana Sor civarında aşıp Güneyce köyüne vardık. Güneyce'de bize iki kişi daha katıldı. Böylece dokuz kişi olduk. Kuşkonar'a gece saat 02:00 civarında ulaşabildik.
� Kuşkonar'da nasıl bir manzara ile karşılaştınız?
Manzara tek kelime ile korkunçtu.
Allah sizi inandırsın gözlerimin önünden hiç gitmiyor. Yıkılmış evler, parçalanmış bedenler, açılan dev
çukurlar, etrafa saçılan
kayalar... Keşke gözlerim kör, kulaklarım sağır olsaydı da o manzarayı görmeseydim, o feryatları duymasaydım. Biz köye varana kadar cesetlerin çoğunu
enkaz altından çıkarmışlardı. Bir evden beş tane
çocuk cesedi çıkarılmıştı. Etleri kıyma gibi olmuştu. Bir battaniyenin içine koymuşlar, hangi uzvun hangi bedene ait olduğu belli değildi. O yüzden çocukların cesetlerini yıka-yamadan ve birbirinden ayırmadan topluca gömmek zorunda kaldık. Toplam 24 cenaze saydık. Enkazın altından sadece bir kişiyi sabahtan akşama kadar uğraşarak sağ çıkarabildik. 20 metre uzunluğunda bir çukur kazıp cesetleri yan yana gömdük. Aralarında hamile bir kadının da olduğu üç kişi yaralı kurtulmuştu. Bayan, Şırnak Devlet Hastanesi'ne yetişemeden öldü.
Diyarbakır'a kaldırılan diğer iki kişiden biri öldü, diğeri kurtuldu. Kurtulan kişi bir kadındı ve şu anda Mersin'de oturuyor.
� Köyden yaralı kadının dışında kurtulan olmamış mı?
Sadece
hayvan gütmeye giden çobanlar ve tarlasında çalışmaya giden birkaç köylü kurtulabilmişti. Biz gittiğimizde bir yandan ağlıyor, diğer yandan enkaz altından ceset çıkarıyorlardı. Bombardımandan önce köyün üstünde
keşif uçuşu yapan helikopter, biz oradayken köyün üstünde tekrar uçtu. Hepimiz korkuyla dere yatağına saklandık. Enkazı kaldırıp ölüleri gömdükten sonra hemen dönemedik.
Güvenlik güçlerinin gazabından korktuğumuz için Kuşkonar'da üç gün kaldık. Katliamdan sağ kurtulanlar, daha sonra eşyalarını traktörlerle taşımaya başladılar.
Çevre köylerde oturanlar da bu olaydan sonra köylerini boşaltıp göç ettiler.
� Koçağılı köyünde nasıl bir manzara vardı?
Koçağılı köyüne gidemedim. Ama gidenlerin anlattığına göre orada da 13 kişi ölmüştü ve manzara, Kuşkonar'dakinden farklı değildi. Olay sırasında köyün kadınları derede
çamaşır yıkıyor-muş. Uçaklar kadınların bulundukları yeri de bombalamış.
Kasım Kıraç adlı köylünün hamile eşinin karnı patlamış, bebeği dışarı fırlamış. Kumçatı'nın aşağısında Kızılsu'nun üstünde bir
köprü var. İnsanlar bombalanan köylere yardıma gitmek için köprünün önünde toplandı. İkizce taburundan kalabalığa doğru havan atışı yapıldı. Yardıma gitmeye hazırlananlar arasında bulunan 12 yaşındaki Kamil
Güngör adlı bir çocuk, isabet alarak yaşamını yitirdi.
� Köylüler devlete başvurup "köyleri miz neden bombalandı?" diye sormadı mı?
O dönem bu tür saldırıları yapan da, yaptıran da belliydi. Kimse gidip sormaya cesaret edemedi. Çünkü gidip de dönmemek vardı. Nitekim benzer durumlarda gidip dönmeyenler çok oldu. Şırnak Devlet Hastanesi'ne gelen özel harekâtçı polisler, yaralılardan haber almaya gelen köylülere "bu olayı kim yaptı?" diye sormuşlar. Köylüler de "iki uçak geldi, köylerimizi bombalayıp gitti" demişler. Polisler, bunu söyleyen köylüleri "yalan söylüyorsunuz" diyerek tartaklamışlar. 1 Bombardımandan sağ kurtulan köylüler şimdi nerede? Kuşkonar'dan göç edenler Siirt ve Mersin'e, Koçağılı'dan göç edenler ise Kumçatı ve Cizre'ye yerleştiler.
Güvenlik güçleri, Koçağılı köyünde yıkılan evlerin enkazından aldıkları taşları, Kumçatı Jandarma Karakolu'nun çevresine ördükleri duvarda kullandılar. Aynı şekilde boşaltılan bizim oturduğumuz Kumçatı'nın Zivik mezrasındaki taşları da getirip
karakol duvarında kullandılar. Korkudan
itiraz edemedik.
� Bombalanan köylüler, Şırnak'ta veya göç ettikleri yerlerdeki cumhuriyet
savcılıklarına suç duyurusunda bulun madılar mı?
Bunu yapmaları için
teşvik ettik, ama korkudan yapmadılar. Ben tanık olarak İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi'ne başvurdum. İHD yöneticilerinden Avukat Reyhan Yalçındağ, olayı inceleyip
rapor hazırlamak üzere bombalanan köylere gitmeye kalkıştı, ancak güvenlik güçleri "can güvenliği yok" gerekçesiyle Yalçındağ'a izin vermedi.
KATLİAMDA ÖLEN VE YARALANAN KÖYLÜLERİN İSİMLERİ
ÖLENLER: Zahide Kıraç, Ayşe Bengi, Şirin Kaçar, Huri Kaçar, Şemsihan Kaçar, Fatım Bengi, Ahmet Kaçar, Şehriban Kaçar, Huri Bengi, Liluz Bengi, Fatma Bedir, Hazal Kıraç, Asiye Erdin, Ömer
Kalkan, Mahmut Benzer, İ. Benzer, Nurettin Benzer, Ömer Benzer, Abdullah Benzer, Çiçek Benzer, Ayşe Benzer, İbrahim Borak, Şerife
Yıldırım, Melike Yıldırım,
Şaban Yıldırım, İrfan Yıldırım, Hunav Yıldırım, Elmas Yıldırım, Fecriye Altan,
Hacı Altan,
Kerem Altan, Mahmut Oygur, Ayşe Oy-gur,
Adil Oygur,
Asya Yıldırım, Kerem Yıldırım, Mirza Yıldırım, Şevket Yıldırım.
YARALILAR: Bahar Bengi,
Lale Erdin, Ercan Bengi, Zülfiye Bengi, Behiye Bengi, Mehmet Aykaç, Fatım Benzer, Cafer Koşcan, Asiye Yıldırım, Süleyman Benzer, Cafer Kaçar, Hüsniye Kıraç, Hatice Bayi.
AV. TAHİR ELÇİ: "BU OLAYIN HALEPÇE'DEN FARKI YOK"
Kuşkonar ve Koçağılı köylerindeki
bombardımanda ölenlerin yakınları adına Sımak
Cumhuriyet Savcılığı1 na suç duyurusunda bulunan Avukat
Tahir Elçi, katliamdan sağ kurtulan köylülerin ifadelerini ve yargı sürecini Yeni Aktüel'e anlattı:
"26 Mart 1994 tarihinde
askeri uçak ve helikopterler, başta Kuşkonar ve Koçağılı köyleri olmak üzere bölgedeki yerleşim birimlerine yönelik yoğun bir
bombalama eylemi gerçekleştiriyor. Köylülerden kimi bahçesinde, kimi damda veya evinin önünde otururken, çocuklar sokakta oynarken yaşanıyor bu olay. Köyün yakınlarında askeri uçaklar manevra yapıyor, ardından köye yönelerek bomba yağdırıyorlar. Herkes dehşet içinde etrafta koşturuyor, ardından askeri helikopterler makineli silahlarla tarıyor köyü. Etrafta 40'a yakın paramparça olmuş kadın, çocuk ve yaşlıların cesetleri kalıyor, onlarca kişi de yaralanıyor. Aslında bu olayın
küçük çaplı bir Halepçe'den farkı yok.
Her iki köyden geriye kalanlar dehşet içinde ne yapacaklarını şaşırıyor. Etrafta askeri uçak ve helikopterlerin uçuşları devam ettiğinden Kuşkonar köylüleri telaşla uzunca bir çukur kazıp 25 cesedi toplu şekilde gömüyorlar. Daha sonra yaralılarını alıp, evlerini içindeki eşyalarıyla bırakıp kaçıyorlar. Bu olaydan sonra Kuşkonarlıların neredeyse tamamı
Adana ve Mersin'e göç ediyor. Hastanelere götürdükleri yaralıları ve ölenlerle ilgili tek bir satır resmi işlem yapılmıyor. Olay o zaman basın yayın organlarında yer almasına rağmen bir savcı veya başka bir yetkili çıkıp mağdurların ifadesini almıyor.
Koçağılılar ise Şırnak-Cizre karayoluna yakın olduklarından ölülerini Kumçatı'da gömüyor, yaralılarını ise Cizre ve Diyarbakır'daki hastanelere kaldırıyorlar. Cesetler Kumçatı'ya getirildiği için Şırnak
Cumhuriyet Savcısı gelip
otopsi yapıyor ve çok sayıda mağdurun ifadesini alıyor. Jandarma gözetiminde yapılan ifade alma işleminde matbu kâğıda birbirinin aynı birkaç cümle yazılıyor. İşte 'Yukarıdan bomba düştü, yaralandık ..." gibi. Başka da bir şey yok. 'Ne bombasıydı, kimin bombasıydı gibi asıl sorulması gerekli sorular sorulmamış. Ancak bombalama anında köyde olmayan köy muhtarı Halil Sayek, Şırnak'ta savcıya verdiği ifadede, köylülerin ve yaralıların tümünün askeri uçak ve helikopterlerin bombalama yaptığını kendisine söylediğini ifade ediyor. 27 veya 2
8 Mart 1994 tarihli bazı gazetelerde olay, 'Uçaklardan düşen bombalar sonucu çok sayıda kişi öldü' şeklinde yer aldı.
Savcılık Kuşkonar köyü ile ilgili hiçbir işlem yapmıyor. Koçağılı köyü ile ilgili ise, '
PKK yapmış olabilir' gibi bir ifadeyle
dosyayı 'Görevsizlik' kararıyla Diyarbakır DGM'ye gönderiyor. Bundan sonra tam 10 yıl dosya raflarda öylece duruyor.
2004'te köylüler bana başvurunca Koçağılı ile ilgili dosyayı DGM'den alıp inceledim ve dehşete kapıldım. Hemen bir dilekçe ile olayın nasıl meydana geldiğini ayrıntılı şekilde anlattım. Savcılıktaki dosyada köy muhtarı Halil Sayek başta olmak üzere, tanık beyanlarında, katliamın uçakların yaptığı bombardımanla gerçekleştirildiği açıkça belirtiliyordu. Bu açık beyanlara rağmen 10 yıl boyunca neden bir işlem yapılmadığını savcılığa sordum. Savcı alelacele bir
görevsizlik kararıyla dosyayı Şırnak savcılığına gönderdi. Kararda; olayın PKK tarafından gerçekleştirildiğine dair bir kanıt bulunmadığı, aksine askeri uçaklardan atılan bombalarla meydana geldiği belirtildi ve ülkemizin
AİHM önünde zor duruma düşmemesi için gerekenin yapılması istendi. Tabii dilekçem her iki köye ilişkin olduğu için Kuşkonar da ilk kez kayıtlara geçmiş oldu. Eğer köylüler 10 yıl sonra da olsa bana gelmeseydi, bu katliam kayıtlarda yer almayacaktı.
Savcılığın bu talebi üzerine Sımak Cumhuriyet Başsavcılığfna başvurarak, Kuşkonar köyünde bir keşif yapılmasını, toplu mezarın açılmasını ve ölenlerin kimliklerinin tespit edilerek nüfus kütüğünden düşürülmelerini talep ettim. Savcılık bunu yapmadığı gibi, bir daha 'Görevsizlik' kararı vererek dosyayı bu kez Diyarbakır Askeri Mahkemesi'ne gönderdi.
Askeri savcılığın yazısı üzerine, Diyarbakır 2. Taktik Hava Kuvveti Komutanlığı, '26 Mart 1994'te Şırnak bölgesinde bir hava faaliyeti olmamıştır' cevabı verdi. Bunun üzerine
askeri savcılık da 'Görevsizlik' kararı vererek dosyayı tekrar Şırnak Cumhuriyet Savcılığfna gönderdi. Ben askeri savcılığın bu kararına da itiraz ettim ve 'Peki
Batman veya Malatya'dan uçuş yapılmış olamaz mı?' diye sordum. Bombalamayı yapan komutanlık hiç 'Evet ben yaptım' der mi? Maalesef itirazım reddedildi. Dosya Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığfna intikal etti, ama 'Görevsizlik' kararıyla yeniden Sımak Başsavcılığfna gönderildi. Sımak Başsavcılığı da Jandarma'ya bir yazı yazarak olayın araştırılmasını istedi. Jandarma birkaç köy korucusunun ifadesini alarak olayın askeri uçak ve helikopterlerden kaynaklanmadığına dair bir yazı hazırlayıp savcılığa gönderdi. Sımak Savcılığı bir kez daha dosyayı 'Görevsizlik' kararıyla Diyarbakır Özel Yetkili Başsavcılığa gönderdi. Dosya halen Diyarbakır Özel Yetkili Başsavcıhk'ta bekliyor.
Dosya yıllarca Diyarbakır DGM Başsavcılığı-Şırnak Savcılığı ve Askeri Savcılık arasında gidip geldi. Israrlı başvurularıma rağmen Kuşkonar köyündeki toplu mezarın tespiti, buradaki cesetlerin teşhisi ve nüfus kayıtlarından düşürülmesi işlemi yapılmadı. Dosya hâlâ birtakım yazışmalar için raflarda bekliyor. Sonuç olarak, ic hukukta mağdurların şikâyetlerine çare olabilecek etkili bir soruşturmanın olmayacağı ve adaletin gerçekleşmeyeceği anlaşıldı. Bunun üzerine 2006 yılında başvurucular şikâyetlerini
Avrupa insan Hakları Mahkemesi'ne de götürdüler. Strassburg'taki
mahkeme şu anda şikâyetlerimizi inceliyor."
OLAY, "HUMAN RIGHTS WATCH" RAPORUNDA DA YERALDI:
"BOMBARDIMAN TANIĞI M.B: 'SANKİ KIYAMET GÜNÜYDÜ'"
Dünyadaki 70'i aşkın ülkede meydana gelen
insan hakları ihlallerini düzenli bir şekilde araştıran bir
sivil toplum örgütü olan "Human Rights Watch", 1994 yılında Şırnak'ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerine yönelik bombardımana raporunda yer verdi. Tanık anlatımlarına dayanılarak hazırlanan raporda şöyle deniyor:
"Human Rights VVatch'ın görüştüğü beş tanığa göre, 26 Mart 1994 günü iki
Türk savaş uçağı Şırnak ili Kuşkonar köyüne dört büyük bomba attı. Bombalar köyün üzerinde bir helikopterin dolaşmasından ve bombardıman uçaklarının atış yapmadan köyün üzerinden bir kez geçmesinden sonra atıldı. O yüzden bombalamanın kasıtlı olduğundan kuşkulanmak (kuşkulanmamak için olacak) için pek neden bulunmuyor.
İki bomba doğruca, o sıralar 150 kişinin yaşadığı köyün orta yerine düştü. Aralarında 15 yaş ve altında 12 çocuğun da bulunduğu 24 köylü öldü. Cesetlerden yedisi öyle kötü biçimde parçalanmıştı ki, giysilerinden geriye kalan parçalar olmasa tanınmayacak haldeydiler. Bombalamanın nedeni hâlâ aydınlanmış değil. Tanıklara göre, bombalama sırasında köyde PKK savaşçıları bulunmuyordu, ancak saldırıdan birkaç gün öncesine değin köylüler köy korucularına katılmaları için hükümetçe ağır
baskı altında tutuluyordu ve ertesi hafta yapılacak olan yerel seçimleri boykota hazırlandıklarına ilişkin kimi işaretler vardı. ABD
Dışişleri Bakanlığı'na göre, Türk yetkililer konuyla ilgili olarak yöneltilen sorulara karşılık saldırıdan sorumlu olmadıklarını söylemişlerdi. Ancak ABD hükümeti Kongre'ye sunduğu Haziran 1995 tarihli raporda ABD görevlilerinin 'akınların yapılmış ve bazı sivillerin öldürülmüş olduğu'nu saptadığını belirtti. Türk insan hakları kuruluşlarına göre, aynı bölgede 24-26 Mart tarihleri arasında en az dört hava akını daha gerçekleştirildi ve 18 kişi daha öldürüldü. Ölülerin hepsinin adları mevcut.
45 yaşındaki tanık M.B., Human Rights Vvatch'a köyünün 1993 güzünden o yana köy korucularına katılması için yetkililerce yoğun baskı altında tutulduğunu söyledi. M.B. 'Köy korucusu olmayı istemiyorduk' dedi, 'ama fazla şansımız da yoktu.' Çevredeki dağlarda
ayaklanma bastırma operasyonlarına çıkan askerler 1993 güzünde köye karargâh kurmuş ve bir hafta süreyle köyü harekât üssü olarak kullanmıştı. M.B. 'Emir verdikleri takdirde köyü terke edip etmeyeceğimizi sordular' diye anlattı, 'biz de terk ederiz dedik.' Doğrudan bir emir gelmemiş olsa da köylülerin çoğu yavaş yavaş başka yerlere gitmiş. Türk
Hava Kuvvetleri vurduğunda köyde hâlâ 150 kişi oturuyormuş. M.B. 26 Mart 1994 sabahı evinde bulunduğu sırada köyün üzerinden bir helikopter geçtiğini söyledi. '
Helikopter bir süre çevrede dolandıktan sonra uzaklaştı' diye anlattı. Helikopterin geçip gitmesinden bir süre sonra iki jet 100 metreden daha alçaktan uçarak köyü yakından incelemiş. Jetler yeniden yükselip köyün üzerine ikinci kez gelmeye hazırlanmak üzere bir çember çizmiş. M.B. 'bir şeyler olacağını fark ettim' dedi, 'onun için ailemi bir araya topladım ve yakındaki bir mağaraya doğru kaçtık.' M.B. köye 100 metre mesafedeki mağaraya vardığında
Türk jetleri Kuşkonar'a ilk bombalamayı başlatmış.
Jetler tek sıra halinde uçuyormuş. Öndeki jet bombayı bıraktıktan sonra göğe tırmanıyor ve öteki onun peşi sıra aynı şeyleri tekrarlıyormuş. M.B. uçaklardan iki bombanın düştüğünü görmüş. Bombalar yere çarpınca toz ve dumanlar saçarak patlıyormuş. 'Sanki
kıyamet günüydü' diye anımsıyor M.B. Evlerden kopan kaya, taş ve çakıl parçaları bombaların patladığı yerden 200 metre öteye kadar saçılıp havaya savruluyormuş.
AKTÜEL